“Arap baharı”nda Kocakarı Soğukları

Komünist eksenli Varşova Paktı kuvvetlerince 1968’de kanla bastırılan “Prag Baharı”nda 72 Çekoslovakyalı ölmüştü.

“Arap Baharı”nın sadece dünkü Mısır bilânçosu 76 ölü ve yüzlerce (binden fazla) yaralı.
Mısır’daki fâcia, gerçi bir futbol maçı sonrasında vuku bulmuştur. Ancak, bu hadisenin ülke genelinde yaşanan yüksek gerilimli siyasî ve sosyal kargaşa ile doğrudan bir bağlantısı olduğu da muhakkaktır.

Demek ki, yüksek gerilimli tablolar sadece Tahrir Meydanında yaşanmıyor. Aynı elektriklenmenin tehlikeli kıvılcımları, ne yazık ki futbol sahalarına da sıçrayıp dehşetli yangınlara sebebiyet verebiliyor.

Arap Baharının en akıllı, en zeki ve en ılımlısı olan Mısır coğrafyasındaki iklimi böyle ise, varın gerisini siz tahayyül edin.
Evet, ne yazık ki Mısır gibi Arap Baharının “Kocakarı Fırtınası”na kapılan Libya ve Suriye halkı da huzura, sükûna, barışa, emniyete, hürriyete hasret durumda.

Buralarda gün geçmiyor ki, kardeş kanı akmasın, mâsum canlar yanmasın…
Kezâ, Arap dünyasının diğer merkezleri olan Tunus, Bahreyn, Cezayir, Irak, Ürdün ve Yemen’deki durum da henüz netlik kazanmış ve tam sükûnet bulmuş değil.

Maatteessüf, fıtrî değişime bir türlü müsaade edilmiyor… Miadını dolduran ve zaten yıkılıp gidecek olan dikta rejimlerinin yerine başka şeyler ikame edilmeye çalışılıyor. Vesaire…

Buna göre, bu geniş coğrafyada yaşanan gelişmeler “Arap Baharı” diye isimlendirilse bile, halihazırdaki durum, ne yazık ki bir bahar tablosunu yansıtmıyor.

Görünen tablo, daha ziyade “yalancı bahar” anlamındaki “Kocakarı Soğukları”nı andırıyor.
Eski tabirle “Berdülacuz” denilen bu fırtınalı soğuklar, Mart ayı başlarında—tam da bahar geldi derken—etrafı kasıp kavuran kararsız fırtınalardır.
Bütün bu yaşananları, bir cihetiyle şu şekilde özetlemek mümkün:

Evet, Arap ve İslâm dünyası, yüz küsûr senedir devam eden muhtelif kış fırtınalarının ardından, illâ ki bir bahara kavuşacaktır. Bunda şüphemiz yoktur.

Mâlum, II. Dünya Savaşı sonlarına kadar (1945) sömürgecilik fırtınası vardı. Ardından, darbe ve diktatörlük rüzgârları esmeye başladı.

İntibaha gelen Müslümanlar, artık miadını dolduran bütün bu fırtınalı cereyanlardan kendi dinamikleriyle tam da kurtulma süreci içine girmişlerdi ki, işin içine gaddar zalimler ve menfaatperest mihraklar sinsice girip parmak karıştırdılar ve yer yer kundaklamaya tevessül ettiler.

Bu gaddarlar, Müslüman topluluklara şöyle bir sinsilikle nüfûz ile hulûl ettiler: “Siz başınızdaki kaşarlanmış diktatörleri kendi kuvvet ve imkânlarınızla deviremezsiniz. Bizim size yardım etmemiz lâzım. Bu yardım ise, karşılıksız olmaz.”

Yardım dedikleri şey, bol miktarda milislere silâh satışları ve mevcut yönetimlere karşı silâhlı müdahale tarzında şekillendi.
Bununla da yetinmediler, Müslüman ülkelerin yeraltı kaynaklarına göz diktiler, ne koparabilirlerse bunu kâr saydılar.

Bu da gösteriyor ki, bir Müslüman topluluğa yönelik haricî müdahaleler, ferec ve ferâhlık değil, azap ve sıkıntı getirir. Buna karşı son derece ihtiyatlı davranıp müteyakkız olmak icap ediyor.

Netice: “Arap Baharı”nda adeta “Kocakarı Fırtınaları” yaşanıyor. İnanıyoruz ki, fırtınalar bitecek ve nimetlerle yüklü bahar mevsimi gelecektir. Nimetler ise, külfetler mukabilindedir. Duâ ve niyazımız, bu nimetin çok pahalıya mal olmaması içindir.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*