“Arap baharı”yla istikrarsızlık ve kaos…

alt

Asya’dan Afrika’ya çatışma ve kriz bölgelerinde karışıklık ve kaos devam ediyor. Suriye’deki durum, elbette gündemin üst sırasında. Lâkin sâdece Suriye’de değil, demokrasi ve barış getirildiği iddia edilen coğrafyada kan akmaya devam ediyor. “Arap baharı”nın “sonbahar”a ve hatta “Arap kışı”na dönüştüğü nazarlardan kaçırılıyor.

Doğrusu, en son bir futbol maçı kavgası bahanesiyle Mısır’da stadyumda başlayan ve 100’den fazla kişinin öldüğü olaylar, Irak’ta hergün onlarca, yüzlerce kişinin katledildiği saldırılar, Pakistan’da sivil yerleşim merkezlerinin ve camilerinin mezhep kışkırtıcılığı hesabına bombalanması, saman altındaki alev gibi için için yanan ve her an patlamaya hazır Bahreyn ve Yemen’de zaman zaman nükseden çatışmalar ve kalkışmalar, “Arap baharı” iddiasını peşinen boşa çıkarıyor…

İÇ SAVAŞ VE BÖLÜNME FİTNESİ

Aslında Enerji Bakan Yıldız’ın, Türkiye’nin en pahalı petrolü kullanmasını ve son günlerde akaryakıttan elektriğe ve doğalgaza kadar peşpeşe gelen fahiş zamları, “Uluslararası istikrarsızlığın getirdiği, özellikle Arap Baharı’yla birlikte gelen istikrarsızlığın dünyaya faturası ham petrolde 100 milyar dolar civarındadır’’ ifâdesiyle “Arap baharı”ndaki çatışma ve istikrarsızlığa bağlaması, bunun ikrarı.

Dahası enerji uzmanlarının, “Arap baharı”nın bir kısırdöngü içine girdiğini ve dünyada siyasi istikrarsızlık olduğu sürece her üç ayda bir zam geleceğini belirtmeleri, “Arap baharı”nda karmaşa, iç çatışma ve istikrarsızlığın devam edeceğinin itirafları…

Bu gerçek gün geçtikçe açığa çıkıyor. Bilindiği gibi Sudan geçen Temmuz ayında sessiz sedâsız bölünmüş, ABD ve İsrail’in her türlü silâh ve lojistik desteği verdiği Güney Sudan, Sudan’an ayrılıp bağımsızlığını ilân etmişti.

Ne var ki tıpkı Pakistan’la Hindistan arasında “ihtilaf ve kavga unsuru alanı” olarak ortada bırakılan nüfusun yüzde 70’inden fazlasının Müslüman olduğu Keşmir bölgesinde olduğu gibi, mevzubahis bölünmede sınırdaki zengin petrol kuyularının kime ait olduğu tam belirlenemedi. Şimdi Sudan ve Güney Sudan bu kez petrol yüzünden birbiriyle savaşıyor, savaştırılıyor.

En son Arap Birliği’nin askerlerini çekme çağrısında bulunduğu Sudan’ın güneyindeki tartışmalı Heglig sınır kuşağında yoğunlaşan tank, top ve savaş uçaklarıyla süren kardeşler arasındaki çatışmada, yüzlerce sudanlı öldürülüyor, siviller bombalanıp katlediliyor.

Afrika Birliği Başkanı Ping ile Amerikan Dışişleri Bakanı Clinton, iki başkent Hartum ve Cuba arasında “çatışmayı durdurma” çağrılarının ötesinde bir şey yapmıyor. Bölünme fitnesi, bu kez savaş fitnesiyle sürüyor.

LİBYA’YA, “GÜNEY SUDAN” ÇÖZÜMÜ!

“Arap baharı”nın bir diğer kargaşa ve çatışma alanı, Libya. İktidarı paylaşma peşindeki aşiretler arasında kıyasıya kavgalar devam ediyor. Başta ülkenin doğusunda Bingazi merkezli yeni bir “özerk” ya da “ayrı” devlet olmak üzere, Libya’nın güneyden ve kuzeyden dörde bölünmesine kadar senaryolar sözkonusu.

Özellikle güney-çöl kısmı olmak üzere büyük bir bölümünün Trablus’taki yönetim tarafından kontrol edilmediği ülkede, iktidar kavgalarında, en son geçen hafta Sebha kentinde meydana gelen aşiret çatışmalarında iki gün içinde 33 Libyalı öldü, 123’ü yaralandı. Aşiretler birbirlerini karşılıklı etnik temizlik plânlarıyla suçluyor, Libya’dan ayrılma tehdidinde bulunuyorlar.

Hatta ülkenin ileri gelen geniş nüfuzlu aşiretlerinden Tubu aşiretinin lideri İsa Mansur’un, “Aşiretini korumak için gerekirse uluslar arası müdahâle isteyeceklerini ve Güney Sudan gibi ülkeden ayrılacakları” tehdidini savurması, özelde Libya’nın, genelde “Arap baharı”nın akıbeti açısından çarpıcı.

Ecnebilerin otuz-kırk yılı aşkındır bölgedeki ülkelere musallat ettikleri zâlim diktatörlerin “kullanma miâdları”nın dolması üzerine aşağılayarak tasfiye etmesiyle, dinamikleriyle oynanan ve çivisi çıkan ülkenin ne denli bir iç çatışma ve iç savaş bilinmezliğine itildiğinin bâriz bir örneği oluyor. “Dış müdahâle” ve operasyonların kargaşa ve fitneyi daha da arttırdığını gösteriyor.

Her birinde milyonlarca insanın katledildiği kargaşa ve kaos içindeki Irak ve Afganistan’a müdahâle ve işgalin vâhim ve dehşetli akıbeti bir yana. Peki, Sudan’a, “Arap baharı” projesiyle Libya’ya, Mısır’a müdahâle bu ülkelere demokrasi ve barış getirdi mi ki, Suriye’de çözüm için “dış müdahâle” öneriliyor?

Sonra Türkiye’nin bu “müdahâle”ye bunca hahişkâr atılmak istenmesinin nedeni nedir?

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*