Arap diktatörler yıkılmaya mahkûmdur!

Subhânallah! Coğrafî olarak ülkeleri birbirlerine sırt sırta komşu olan, Tunus, Mısır ve Libya halkları peşpeşe devrim yapmak için sanki birbirleriyle anlaşmış gibiler. Diktatör rejimlere baş kaldırma önce Tunus’ta başladı.

(Ki, haritaya Batı tarafından baktığımızda da coğrafî olarak Tunus önce geliyor). 23 yıl süresince Tunus’u demir yumrukla idâre eden Zeynelâbidin bin Ali, halk ayaklanması sonucunda 14 Ocak günü Tunus’u bırakıp kaçma zorunda kaldı.

Özel uçağı ile 8 saat boyunca havada dolaşıp durdu. Ancak; ne Fransa, ne İtalya, ne de Malta Bin Ali’nin sığınma isteğini kabul etmedi. Sonunda, Suudi Arabistan’a sığındı. Böylece, Ortadoğu’da domino taşları gibi sırt sırta vermiş olan diktatörlerin ilki yıkılmış oldu. Adı, “kulluk yapanların en güzeli” anlamına gelen Zeynelâbidin bin Ali, ne yazık ki ismiyle müsemma olamadı. Hep dinden uzak yaşadı ve Tunus halkını da dinden uzak yaşatmak için elinden geleni ardına koymadı. Ama kaderin cilvesine bakın ki, Allah onu İslâm dininin kıblesi olan Kâbe’ye çok yakın  bir yere, Cidde’ye attı.
Hz. Aliye ait olduğu söylenen bir özlü sözde, kullarına hatalarını doğrultmaları için çokça fırsatlar veren, ancak yaptıkları zulme de asla göz yummayan, zâlimleri âhirette Cehennem ateşi ile cezalandırmadan önce, bu dünyada da cezalandıran Cenâb-ı Hak için “Yümhil velâ yühmil” yani “Mühlet verir, ama ihmal etmez” deniyor. Ortadoğuda yaşanan hızlı değişim, bu sözün doğruluğunu ispatlıyor.

Evet, şimdilerde komada olduğu söylenen Zeynelâbidin bin Ali, Araplar arasında artık “kaçanların en güzeli” anlamına gelen “Zenelhâribin” diye anılıyor. Bin Ali, ömrünün sonunda bu isimle anılacağını hatırına getirmemişti elbette!!
Tunus Televizyonu (20 Şubat) devlet sarayında özel olarak inşaa edilmiş gizli bölmelerde saklanmış olan milyonlarca dolar ve paha biçilmez değerli mücevherleri gösterince, Arapların milletin malını çalan hırsız idârecileri tanımlarken söyledikleri şu söz hatırıma geldi:
“Hâmiha haramîha!” (Muhâfızı hırsızı olursa) Subhânallah! Bu söz, Tunus’un hırsız diktatörünü ne de güzel tanımlıyor!

****

Zeynelâbidin bin Ali’nin kaçmasından cesâret alan Mısırlılar; Tunus devrimini desteklerken, “Entüm sâbikûne ve nahnu lâhikûn! (Siz önden gittiniz; biz de arkanızdan geliyoruz!) diye sloganlar attılar. 25 Ocak tarihinde başlattıkları isyan hareketinde, Kahire, İskenderiye, Mansûra, Asyut ve Süveys gibi büyük şehirlerin meydanlarını doldurarak “Eş-Şa’ab yürîd iskât en-Nizâm!” (Halk rejimi devirmek istiyor!) diye  sloganlar atarak 30 yıllık diktatör olan Hüsnü Mübârek rejimini devirmeden meydanlardan çekilmeyeceklerini ilân ettiler.
18 gün süren isyanda 365 kişi şehid oldu ve binlercesi de yaralandı; ama sonunda  zafer hür yaşamak isteyen Mısır halkının oldu. Tunus’un millî şâiri Ebu Kasım eş-Şâbi’nin “İrâdetü’l Hayat” adlı şiirinde müjdelediği gibi, kader; esâret zincirlerini kıran Mısır halkının hür yaşama irâdesine cevap verdi ve 11 Şubat gece yarısı Hüsnü Mübârek başkanlığı bıraktığını açıklamak zorunda kaldı. Meydanlardaki Mısırlılar tarafından ülkeyi terk etmesi için baskı yapılmasına rağmen, “Ben bu topraklarda doğdum; burada öleceğim” dedi. Arap liderleri arasında ağabey gibi itibâr gören 83 yaşındaki Mübârek, Mısır askerî idaresi tarafından  “Şermşeyh” sahil şehrine götürüldü. Mübârek hakkında Arap medyasına ulaşan haberler karışık. Kimi, “Mübârek son derece sağlıklı; kendisine havyar dahil en sevdiği yiyecekler ikram ediliyor” diyor. Kimi de, sağlık durumunun kötüye gittiğini ve artık ölümü beklediğini söylüyor.

****

Coğrafî olarak Tunus ile Mısır arasında kalan Libya da karışmış durumda. Tunus devriminin ardından Tunus halkına seslenen 40 yıllık diktatör Muammer Kaddâfi, “Yazık! Tunus Zeynelâbidin gibi birisini kaybetti. Zeynelâbidin Tunus liderleri içinde en iyisiydi” dediğinde, aynı âkibet paylaşabileceğini tahmin etmiyordu herhalde. Kafası estiğinde Libyalıların Arap olduğunu söyleyen, Arap liderlere kızdığı zaman da “Biz Arap değiliz; Afrikalıyız” diyen Albay Muammer Kaddâfi, ne yapacağını şaşırmış durumda. Libyada olaylar hızla gelişiyor. 20 Şubat günü Libya’nın Bingâzi şehrinden el-Cezire televizyonunu arayan Libyalı insan hakları savunucusu Avukat İntisar el-Akîli, güvenlik kuvvetleri ile halk arasında çıkan çatışmalarda onlarca kişinin öldüğünü, Ordudan “el-Fadîl Bölüğü”nün cenaze merasimine katılanların üzerine ateş açtığını, binaların çatılarına yerleştrilen keskin nişancıların göstericileri hedeflediğini söyledi.
Görünen o ki; Tunus’tan gelen değişim rüzgârı, Mısırdan sonra Libya’yı da kasıp kavuracak ve büyük bir ihtimal Kaddâfi gidecek. Bu durumu sezmiş olan Kaddâfi, isyanla mücadele edebilmek için ülkesinden çıkmak istemiyor. Geçen yıl Arap Birliği Zirvesinin Libya’nın Sirte şehrinde yapılmış olmasından dolayı zirvenin dönem başkanı olan Kaddâfi, basına sızan haberlere göre, 29 Mart’ta Bağdat’ta yapılması planlanan Arap Birliği Olağan Zirvesi’nin iptal edilmesini istemiş. Ne var ki; Irak,  “Muammer Kaddâfinin devre başkanı olması, ona zirveyi iptal etme yetkisini vermez. Aksine, bölgede olan olaylar toplantının yapılmasını gerektiriyor. Hem, şimdiye kadar 16 Arap lideri toplantıya bizzat katılacağını bildirdi” diyerek Libyanın talebini reddetmiş (eş-Şarku’l Avsat 19 Şubat)

Tabiî olarak, Irak da kendi mefaatini gözetiyor. 2003 Amerikan işgalinden sonra  Arap ülkeleriyle arasına soğukluk giren Irak, Arap Birliği Teşkilâtı içinde tekrar faal bir üye olarak yer almak istiyor. Ayrıca, Bağdat zirvesi vesilesi ile, bütün dünyaya siyasî bakımdan istikrarlı ve güvenlik sorunları çözülmüş olan bir Irak portresi çizmek istiyor. Saddam Hüseyin’in isteği üzerine, Kuveyt ve Irak arasında patlak veren problemi görüşmek üzere 1990 yılı Mayıs ayında Bağdat’ta âcil olarak yapılan zirve sayılmazsa, Irak 1978’den beridir Arap Birliği Olağan Zirvesine evsahipliği yapmamış. Bu yüzden toplantının zamanında yapılması Irak için büyük önem arz ediyor.
Son olarak; şu günlerde Arapların dillerinde dolaşan bir fıkrada “Gelecek Arap Birliği Zirvesi, yeni liderlerin tanışma toplantısı olacak!” deniyor. Zeynelâbidin bin Ali ve Hüsnü Mübârek devrildi; Kaddâfi’nin koltuğu ise sallanıyor. Bakalım Bağdat zirvesine kadar devrilecek mi?

Not: Sevgili Yeni Asya; Ne hayırlı bir medresesin sen! Onlarca yazarı hizmet askeri olarak yetiştirdikten sonra terhis ettin. Şimdi farklı farklı alanlarda hizmet sunuyorlar. İnanıyorum ki hiçbir zaman seni unutmadılar ve unutmayacaklar. Ben ise Yeni Asya’ya olan şükran borcumu nasıl dile getireceğimi bilemiyorum. Bu gün yazar Suna Durmaz olarak insanlar içinde itibar görüyorsam, bu büyük nimete kavuşmamın sebebi Yeni Asya’dır. Şükran borcumu yerine getirebilmek için parmaklarım yazmaya devam ettiği sürece  Yeni Asya’ya yazmak istiyorum.
Rabbimden niyazım, nice nice hizmet dolu yıllara kavuşmandır sevgili gazetem.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*