Arıların yaratılışındaki mu’cize

Nur Risâlelerinden öğrendiğimize göre, Kur’ân-ı Kerim’in indirilmesinin dört maksadı vardır: 1- Tevhid, 2- Nübüvvet, 3- Haşir, 4- Adalet ve ibadet esasları.

Tevhid hakikati, Kur’ân-ı Hakimin en başta gelen birinci esasıdır. Bütün meselelerini onun üzerine inşa etmektedir. İmanın diğer rükünleri ve İslâm’ın bütün hükümleri ona bağlıdır.

Tevhid olmadan diğerleri mesnetsiz kalır. Onun için tevhid gerçeği, Furkân-ı Hakimin her tarafında açık veya dolaylı bir tarzda nazara verilmektedir.

Allah’ın varlık ve birliğinin ifâdesi olan tevhide, başta kâinat kitabı, onun tercümesi olan Kur’ân, onun tebliğ edicisi olan Hazret-i Muhammed (asm) ve insandaki vicdan olmak üzere dört büyük şahit vardır. Cenâb-ı Hak, Kur’ân-ı Keriminde kâinattan ve kâinat içindeki varlıklardan bahsetmekte ve aklı bulunan topluluklar için, onlarda kendi varlık ve birliğini gösteren deliller bulunduğunu haber vermektedir.

O yaratılmış varlıklardan biri olan arının yaratılışında öyle mu’cize cihetler var ve vahdaniyet-i İlâhiyeye öyle şahitlik yapıyor ki, uzun bir sûreye isim olacak mertebeye yükselmiş. Sûre-i Nahl, Arı Sûresi demektir. O sûrede, muhtelif varlıkların Allah’a yaptıkları şahitlik nazara verilirken, altmış sekiz ve altmış dokuzuncu âyetlerde meâlen: “Rabbin bal arısına ilham etti. ‘Dağlardan, ağaçlardan, insanların kurduğu kovanlardan kendine evler edin. Sonra meyvelerin hepsinden ye de, Rabbinin sana has kıldığı, şaşırmayacağın yaylım yollarına çık.’ Onların karnından çeşitli renklerde bir şerbet çıkar ki, onda insanlar için şifa bulunur. Düşünen bir topluluk için şüphesiz bunda bir delil vardır.”

Karıncalar gibi cumhuriyetçi bir yapıya sahip olan arılar, kendi aralarında ilhama dayalı bir iş bölümü yaparlar. Kraliçe arı günde yaklaşık iki bin yumurta yapar. Erkek arılar onu besler, kovanın temizlik işlerine bakar ve yabancı arılardan korurlar. Dişi arılar da bal yaparlar. Yaşı birkaç günlük olan bir arı yavrusu kovandan çıkar, on kilometre çapındaki bir alanda bal yapmaya müsait çiçekleri bulur, usare denilen öz sularını emer, hiç şaşırmadan yine kendi kovanına döner. Dans ederek diğer dişi arılara geldiği çiçek tarlalarını tarif eder. Erkek arılarda bu özellik yoktur. Altıgen şeklinde yaptığı bal petekleri başlı başına mimarî bir projedir. İnsanların yaptığı sun’î peteklerin tepe açılarındaki hataları bile bulur, düzeltir ve sonra balını oraya koyar. Dar bir alanda, hiç alan zayiatı olmadan yapılabilecek bal yuvaları ancak altıgen şeklindedir. Arılar, sanki başka bir âlemde bunun eğitimini almış ve ona göre bu vazife için dünyaya gönderilmiş gibidir. O küçücük arının, minnacık başına onun ehemmiyetli vazifesinin programını koymak, ancak Allah’ın ilim ve kudretiyle olabilir. Petek gözleriyle çiçekleri tanıması ve başındaki iki antenle şaşırmadan yolunu bulması muhteşem bir mu’cizedir.

İnsanlar hakikî bir balı yapmak değil, terkibini dahi bilememektedir. O şifalı balın onun küçücük karnında pişirilmesi de ayrı bir mu’cizedir. Asr-ı Saadette birisi Hazret-i Peygambere (asm) gelir ve “Ya Resulullah! Benim karnım ağrıyor. Ne yapayım?”diye sorar. Resulullah da “ Git, bal ye.” der. Karın ağrısı geçmeyen adama üç defa aynı tavsiyeyi yapar. O kişi dördüncü sefer aynı şikâyetle geldiğinde “Senin karnın yalancı. Allah yalan söylemez.” diye îkaz eder. Gerçekten balda, insanlar için şifa vardır.

Bal üretiminde çalışan dişi arılarda zehirli bir iğne de vardır. Zor durumda kalmadan arı onu kullanmaz. Kullandığı zaman da onu geri çıkaramaz. Zira, bağırsakları parçalanır ve ölür. O küçücük vücutta insanlar için şifa vesilesi olan bal imal edilirken, onun hemen yanında, arının savunma silâhı olan zehir de üretilmekte ve bu ikisi aynı gıdalardan ve aynı vücutta üretildiği halde birbirine karıştırılmamaktadır. Bu da bir başka mu’cizedir.

Basit sebeplerin, kör tesâdüfün ve şuursuz tabiatın yapması mümkün olmayan ve hadsiz bir ilim, irâde, kudret ve dikkat isteyen bu mu’cize yaratılışın, aynı anda ve yeryüzündeki bütün arılarda aynı özelliği göstermesi, o Celâl sahibi Sanatkârın hem varlık ve birliğine en muhteşem bir delil, hem de nihayetsiz güzel olan isimlerine en parlak şahitlerdendir.

İşte, Allah hesabına kâinata ve varlıklara bakılırsa aynıyla ibadet ve ilim, Allah hesabına olmazsa dalâlet ve cehil olur. Kur’ân-ı Kerimin bu asırda en parlak bir tefsiri olan Nur Risâlelerinin bize kazandırdığı çok cihetlerden birisi de, mahlûkata mânâ-yı harfiyle ve Allah hesabına batırma alışkanlığı ve ülfeti ortadan kaldırmasıdır.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*