ARPACIK

{ YAŞANMIŞ BİR HİKÂYE } 24 Kasım Öğretmenler Günü münasebetiyle

Abdullah, gece yarısı göz kapağında şiddetli bir acı duyarak uyandı. Bir hafta önce göz kapağının altında küçük bir sivilce çıkmıştı. Önceleri tatlı tatlı kaşınıyordu. Babası, “Arpacık çıkmış, yakında iyileşir” demişti. Komşu kadınlar da “İt dirseği çıkmış, Zeynep Ebe bir tükürsün geçer” diyorlardı. Ama Abdullah gözüne tükürülmesini istemiyordu. “Tükürükle yara mı iyileşir?” diye karşı çıkıyordu. İşte bu küçük arpacık bir hafta içinde büyümüş, göz kapağını şişirmişti. Gittikçe de acısı ve ağrısı artıyordu. O akşam ise, acıları iyice şiddetlenmişti. Uyandığında, sağ gözünün hiç görmediğini fark etti. Göz kapağı iyice şişmiş, gözünü tamamen kapatmıştı. Biraz da “Gözüm kör oldu galiba” diye korkarak ağlamaya başladı. Babası da ne yapacağını bilmiyordu. Evde bulunan eski merhem artıklarından sürdüler, hiç faydası olmadı. Ablası biraz su ısıtarak pansuman yapmaya çalıştı, ama yaraya dokunmak mümkün değildi. Herkes uyanmış, Abdullah’ın başını bekliyordu. Çaresizlik içinde sabahın olmasını beklediler. Gerçi sabah da olsa köy yerinde yapacak fazla bir şey yoktu. Ne doktor vardı, ne eczane. Bir yara için de kasabaya doktora gitmek olmazdı. Hem zaten doktora gidecek imkânları da yoktu.

Abdullah acı içinde, evdekiler de çaresizlik içinde kıvranarak sabahı ettiler. Ablası, “Zeynep Ebeye götürelim, daha önce götürseydik şimdiye iyileşirdi “ dedi. Ama Abdullah istemiyordu. Böyle efsunlar Mehmet Çavuş’un da aklına yatmıyordu. Ama başka çareleri yoktu. Ablası bir elinden, babası da öbür elinden tutarak evden çıktılar. Bir gözü tamamen kapandığı için Abdullah artık tek gözü ile görebiliyordu. Birkaç adım attıktan sonra

Abdullah:
Ben Zeynep Ebe’ye gitmek istemiyorum, diye durdu.
Oğlum bir baksın bakalım, ne olacak tükürmeyecek korkma.
Yok baba, okula gidelim.
Okulda ne yapacağız?
Baba, öğretmene gösterelim, öğretmenler bilir.
Oğlum öğretmen doktor mu oldu, nerden bilecek böyle işleri.
Zeynep Ebe doktor mu ki ona gidiyoruz? Ama öğretmenler her şeyi bilebilir. Beni okula götür.
Babası da zaten Zeynep Ebe’ye götürmek istemiyordu. Abdullah doğru söylüyordu, öğretmen ne de olsa okumuş insandı. Belki bildiği bir şey olur, veya daha başka bir akıl verirdi. Zeynep Ebe’ye gitmektense, öğretmene gitmek daha mantıklıydı.

Tamam oğlum, haydi okula gidiyoruz. Kızım sen de eve git, anneni yalnız bırakma. O da çok üzülüyor yazık. Kendini unuttu, Abdullah’ı düşünüyor.
Okula vardıklarında teneffüs zili çalmıştı. Sınıflardan birbirlerini ezercesine çıkan çocuklar, koridorda koşuşuyor, bahçeye çıkmak için çıkış kapısında izdiham meydana getiriyorlardı. Abdullah ile babası, bir süre çocukların çıkmasını beklediler, sonra içeri girerek öğretmenler odasına vardılar. Odada iki öğretmen vardı. Birisi elindeki bir tomar kâğıdı inceliyor, öbürü de çay demlemek için gaz ocağını pompalıyordu.

Odanın kapısı açıktı, ama Mehmet Çavuş yine de kapıyı iki kere çaldı, girmek için müsaade istedi. Elinde kâğıt olan öğretmen “buyurun” diyerek elindeki kâğıtları masaya bıraktı, onları karşıladı.

Selâmün aleyküm hocam
Aleyküm selâm amca, buyurun, hoş geldiniz.
Hoş bulduk. Sizi rahatsız ediyoruz, ama.
Estağfurullah amca, niye rahatsız olalım, siz derdinizi söyleyin.
Aslında sizin vazifeniz değil, ama Abdullah öyle istedi, ben de kıramadım, zaten başka da çaremiz yoktu.

Hayırdır?
Çocuğun gözkapağını görüyorsunuz, gözü tamamen kapandı, çok da sızlıyor. Biliyorsunuz buralarda doktor hekim yok. Bize bir akıl verin. Abdullah da öğretmenlere gösterelim diye size gelmek istedi.

Abdullah’a teşekkür ediyoruz bize güvenip geldiği için. Gerçekten gözü çok fena olmuş. Doktorluk bir iş.
Bu sırada gazocağını pompalayan öğretmen başını kaldırdı, Abdullah’a baktı.

Şöyle oturun bakalım amca, diyerek ikisine de birer tabure gösterdi. Bu sırada gazocağındaki çaydanlık da kaynamaya başlamıştı. Ecza dolabını açtı, biraz gazlı bez ve pamuk çıkardı. Sıcak su ile ve gazlı bezle yarayı güzelce temizledikten sonra bir toplu iğneyi gaz ocağının alevine tutarak mikroplarını yaktı.

Abdullah şimdi biraz dişini sık bakalım, biraz acıyacak, ama az sonra bir şeyin kalmayacak.
Zaten acıyor, biraz daha acısın.
Aferin Abdullah sen çok zeki çocuksun.
Bu sene okula başlayacak mısın?
Evet, yaz tatilinden sonra okullara açıldığında ben de kayıt olacağım. Beş yaşını bitirdim.

Öğretmen bir yandan Abdullah ile konuşup dikkatini dağıtırken, diğer taraftan da toplu iğne ile yaranın gözünü açıyordu. Zaten çıban da olgunlaşmış, patlayacak hale gelmişti. İğneyi birden yaranın gözüne batırdı, çektiği anda cerahat fışkırmaya başladı. Abdullah hiç ses çıkarmıyordu. Birkaç parça gazlı bez cerahatle dolmuş, yaranın içi boşalmaya başlamıştı. Öğretmen, biraz da eli ile hafifçe sıvazlamak suretiyle yarayı iyice temizledi, sonra pansuman yaparak üzerini bantladı. “Haydi geçmiş olsun bakalım” dedi. On dakika kadar süren bu operasyon sonunda Abdullah’ın gözü açılmış, acıları da sona ermişti.

Amca ben askerden yeni geldim. Sıhhiye bölüğünde görev yaptım. Biraz bu işlere elim yatkındır. Abdullah okula gidelim demekle iyi yapmış.
Allah razı olsun hocam, çok çaresiz kalmıştık.

Teşekkür ederim öğretmenim, ben babama demiştim, öğretmenler bilir diye
Asıl biz teşekkür ederiz. Bize güvenip buraya gelmişsiniz.
Hem öğretmenler memnun olmuşlar, hem de Abdullah’ın acıları sona ermişti. Eve geldiklerinde herkes Abdullah’ın ne kadar doğru bir tercih yaptığını kabul ediyordu . 

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*