Aşk muhabbet ve şefkat üzerine

altDildeki yozlaşma had safhaya ulaşınca, anlamlar ve kavramlar da derinliğini kaybedip sığ kalmaya mahkûm oluyor. Tefekkür, derinlik ve incelik olmayınca düşünme nimeti hükmünü icra edemiyor. Nüans farkları kaybolunca, fikir üretmek dumura uğruyor, zorlaşıyor. Fikir ve düşünce olmazsa da ufuk ve vizyon daralmasının yaşanılması kaçınılmaz hale geliyor.

Bu yazımızda aşk, muhabbet kavramlarıyla “şefkat” hissinin farklılıklarına bir nebze değinmek istiyorum. Bu iki mananın gerçek anlamdaki yerlerini tespite çalışalım. Bu konudaki kaynağımız da her zaman olduğu gibi asrın bütün problemlerine Kur’an ve Sünnetten çözümler getiren Bediüzzaman Said Nursi ve Risalei Nur Külliyatıdır.
Aşk ve muhabbet bütün insanlıkta olan ve ihtiyaç olan hayati bir gerçek. Bunun yanında “ŞEFKAT” hissinin aşk ve muhabbete benzemekle beraber, çok daha önde olduğu ve bu farkın dikkate alınması lâzım geldiği başka bir gerçektir.

Bediüzzaman Said Nursi ve Risalei Nur Külliyatındaki Mektubat Kitabının Sekizinci Mektubunda “aşk, muhabbet ve şefkat” anlam ve farklılığına çok başka bir açıdan bakarak açıklık getirmiştir.
“Rahman ve Rahim isimlerinin her mübarek şeyin başında zikredilmelerinin çok hikmetleri var. Onların beyanını kendime ait bir hissimi söyleyeceğim.” Diyerek konuya girer. Ve şu tespitleri yapar:

1. Rahman ve Rahim isimlerinde; bir Nuru A’zam var.
2. Rahman ve Rahim isimleri; Bütün kâinatı ihata ederler. (kapsarlar)
3. Rahman ve Rahim isimleri; Her ruhun bütün hâcât-ı ebediyesini (ebedi ihtiyaçlarını) tatmin ederler.
4. Rahman ve Rahim isimleri; Hadsiz düşmanlarından emin ederler.
5. Rahman ve Rahim isimleri; Nurlu ve kuvvetli görünüyorlar.” Şeklinde ifade ediyor.

Daha sonra da:

“Rahman ve Rahim isimlerine yetişmek için en mühim vesileleri;

1. Fakr ile şükürdür.
2. Acz ile şefkattir.
3. Ubudiyet ve iftikardır.

ŞEFKAT HİSSİNİN ÖZELLİKLERİ

Şeklinde ifade eder. Bu konuda da Kur’andan bir örnek getirerek: “Hazret-i Yâkup Aleyhisselâmın Yusuf Aleyhisselâma karşı şedit (şiddetli) ve parlak hissiyatı, muhabbet ve aşk değildir, belki şefkattir.” Yorumunu yapar.
Devamında; şefkatin, aşk ve muhabbetten çok keskin, parlak, ulvî, nezih ve peygamberlik makamına lâyık olduğu tespitini yapar. Muhabbet ve aşkın, mecazî mahbuplara ve mahlûklara karşı şiddetli olmasının, peygamberlik makamının yüksekliğine lâyık düşmeyeceğini ifade eder. Kur’ân-ı Hakîmin parlak bir i’câz ile gösterdiği ve ism-i Rahîm’e ulaşmaya vesile olan Hz. Yakub’un (AS) hissinin yüksek bir şefkat olduğunu söyler.

Aşk ile şefkat farklılığının, Kur’anî bir tarifini de şöyle yapmaktadır; “Cenab-ı Hakkın Vedûd ismine ulaşmaya vesile olan aşk; Züleyhâ’nın Yusuf Aleyhisselâma karşı olan muhabbeti ile Hazret-i Yâkup’un (AS) hissiyatının ne derece Züleyhâ’nın hissiyatından yüksek göstermişse, şefkat dahi o derece aşktan daha yüksek görünüyor.” Der. Bu konuda; İmam-ı Rabbânî’in, “aşk-ı mecazîyi makam-ı nübüvvete pek münasip görmediği için; Mehâsin-i Yusufiye, mehâsin-i uhreviye nevinden olduğundan, ona muhabbet ise mecazî muhabbetler nevinden değildir ki, kusur olsun.” Yorumuna: “Ey Üstad, o tekellüflü bir tevildir. Hakikat şudur ki: O muhabbet değil, belki yüz defa muhabbetten daha parlak, daha geniş, daha yüksek bir mertebe-i şefkattir.” Yorumuyla cevap verir.

Şefkatin bütün çeşitleriyle lâtîf ve nezih olduğunu, aşk ve muhabbetin ise, çok çeşitlerine tenezzül edilmediği fikrine parmak basar.
Şefkatin, aşktan pek geniş olduğu, bir kişinin, şefkat ettiği evlâdı münasebetiyle, bütün yavruları, hattâ bütün canlıları kapsayacak bir şefkate sahip olacağını, Rahîm isminin ihata ve kapsamına işaret eder.
Aşkın, mahbupla sınırlı kalıp, her yönüyle mahbubu bağlı olduğu gerçeği vardır. Bir aşıkın mahbubunu yüceltmek ve övmek için başkalarını aşağılayıp hürmeti kırdığı bir vakıadır.

Şefkat hâlistir, karşılık istemez, sâfidir. Hayvanların yavrularına karşı fedakârâne, karşılıksız şefkatleri buna delildir. Aşk ise ücret ister ve karşılık talep eder. Aşkın ağlamaları bir çeşit taleptir, bir ücret istemektir.
Kur’ân’ın en parlağı olan Sûre-i Yusuf’un ve onun en parlak nuru olan Hazret-i Yâkup’un (a.s.) şefkati, ism-i Rahmân ve Rahîm’i gösterir ve şefkat yolu rahmet yolu olduğunu bildirir.
Şefkat öyle bir histir ki; Hz. Ebubekir’in “Ya rabbi vücudumu öyle büyüt ki cehennemi kaplasın ve hiçbir insan oraya girmesin.” Niyazını söylettirmiştir.

Bediüzzaman’a; “Ehl-i imanı dalalet-i mutlakadan kurtarmaya-lüzum olsa-dünyevi hayat gibi, uhrevi hayatımı da feda etmek bir saadet bilirim; binler dostlarım ve kardeşlerimin Cennete girmeleri için Cehennemi kabul ederim. En şiddetli ve garazla bana zulmeden bâzı fâsık, belki dinsiz zâlimlere hiddet ettiğim halde, değil maddî, belki bedduâ ile de mukabeleden beni o şefkat menediyor.” dedirten de şefkat hissidir.

Şefkati yerli yerinde kullanmak ta çok önemlidir. Yoksa yanlış kullanılan şefkat insana ıztırap verebilir. İnsanın en lâtif, şirin hissi olan şefkat, Onu verenin istediği tarzda olmazsa, çok müthiş bir belâ, bir ayrılık ve çok acı bir musibet olabilir. Manevi inancın esâsı olan şefkat yüzünden, bir mâsuma zarar gelmemek için, kendisine zulmeden cânilere ilişmemek, hattâ bedduâ bile etmemek gerçek şefkatin en bariz göstergesidir.

İnsandaki şefkat, Allah’ın merhametinin bir cilvesidir. Elbette rahmetin derecesinden aşmamak ve Hz. Muhammed’in (a.s.m.) tatbik edip vaz ettiği şefkat mertebesinden şaşmamak gerektir. Fıtrata uymayan şefkat taşarsa, o merhamet ve şefkat olmaz. İnsanı dalâlete ve isyana götüren bir ruh ve kalp hastalığına döner.
Şefkat öyle bir histir ki; en zayıf bir canlı olan tavuk; bütün sermayesi kendi hayatını iken onu hiçe sayıp yavrusunu itin ağzından kurtarmak için kafasını ite kaptırır

AŞK VE MUHABBET İSE:

Fıtraten kalbe konulan ebedi muhabbet duygusunun sadece o kalp olmadığını, o aynanın hakiki sahibi olan Allah’ın isimlerinin cilvesine karşı muhabbet olduğunu bilip istismar etmemek gerekir.

Hâlis muhabbetin, insanın fıtratında ve bütün validelerin kalplerine konulmuş olduğunu ve
hâlis muhabbete tam mânâsıyla annelerin şefkatlerinin olduğunu unutmamak gerekir. Annelerin, o şefkat sırrıyla, evlâtlarına karşı muhabbetlerine bir mükâfat, bir rüşvet istemeyip, talep etmediklerine delil; ruhunu, belki ebedi saadetini onlar için feda etmeleridir.
Muhabbetin ihlâsla bir zerresi, batmanlarla resmî ve ücretli muhabbetten daha değerlidir.

Böyle bir asırda şefkat sırrının hatırı için, idare ve âsâyişe ilişilmemesi ayrı bir üstünlük ve fedakârlıktır.
Kâinatın en mükemmel bir meyvesi olan insanın, kâinatı kapsayacak bir muhabbet, çekirdeği olan kalbine konulmuştur. Böyle nihayetsiz bir muhabbete lâyık olacak, nihayetsiz bir kemâl sahibi olabilir.

Muhabbette; sevdiğin şeyin, seni tanımaması, Allahaısmarladık demeyip gitmesi, (gençlik ve mal gibi); ya da o muhabbet içinde sana hakaret etme riskinin de olmasını unutmamak gerek.

Asıl muhabbet; rüşvet, ücret, mukabele, mükâfat istemeyen muhabbettir. Çünkü Karşılığında mükâfat, sevap istenilen muhabbet zayıf ve devamsızdır.

Aslında muhabbet, şu kâinatın varlık sebebi, bağı, nuru ve hayatıdır. Müminler arasındaki muhabbet, güzel bir hasene ve sevaptır. O sevap içinde, ahiretin maddi sevabını içine alan manevi bir lezzet, zevk, kalp ferahlığını barındırır. Herkes kalbinde bu zevki hissedebilir.
Bu milletin, bu toplumun ve insanlığın ihtiyacı olan, kurtuluş reçetesi olabilecek bir yol ve tarzın; şefkati ve merhameti dikkate alan, öne çıkaran, sevgi ve muhabbeti tesis edecek bir hayat tarzını eğitimle yerleştirilmesine bağlı olduğunu düşünüyorum.

Gönül ve kalp dünyalarımızda; şefkatin, merhametin, aşk, sevgi ve muhabbetin yer tutup yerleşmesi ümit ve temennisiyle

Kaynaklar:
Mesnev-i Nuriye, Zühre, sh. 146
Kastamonu Lahi: sh.48
Lem’alar sh. 362.
28.Lem’a 22. Nükte

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*