Aşkın helâli-haramı…

Image
Muhterem Halit Bey Hocam,

…Aşkla ilgili size soracağım bir konu var. Bunun için de bana yardımcı olursanız, problemimi biraz daha çözmüş olurum. Konu şu: Genciz, âşık oluyoruz. Gönül bu, sizin ve aklınızın istediğine değil, kendi istediğine âşık oluyor.

(…)

Aşkın helâli-haramı olur mu?

Kucak dolusu, gönül dolusu sevgi dolu selâmlar.

İskender PARLAK

TEKLİFLER

Tabiî ki insan sever, aşık da olur. Ama bu aşkın kontrolsüz bir şekilde hayatımızı alt-üst etmesi çok vahim bir sonuçtur. Buna müsaade etmemek için çok özel bir çaba göstermelidir.

İskender Parlak kardeşimin sorduğu soru da çok önemli: Aşkın helâli-haramı olur mu? Hangi aşk haram, hangisi helâl?

Bunu bilmek şu açıdan önemli. Aşk tutkusuna kapılan gençlerin helâl-haram inancı varsa, hiç değilse harama yönelmemek için özel bir gayret gösterir.

Aşkın haramı ve helâli ayrımı, bizim uzmanlık alanımızın dışında olan bir konudur. Ancak bunun yerine toplumun onayladığı aşklar ve onaylanmadığı aşklar konusunda bir şeyler söylemek mümkündür.

Onaylanan aşklar:

Toplumun onayladığı aşklar deyince, bu konuya etki eden faktörlerin başında din, gelenek, töreler ve bilim gelir. Bunlar nelerdir:

1- İnsanı harama götürmemeli. Yani dinen uygun olmalı.

2- Aileleri rencide etmemeli.

3- Namus mefhumunu ön plâna almalı.

4- Gelenek ve göreneklere uygun olmalı.

5- Zamanı iyi ayarlamalı.

6- Bir kavga ve düşmanlık konusu yapılmamalı.

Yaşanan aşklar meşrû dairede iffet ve gelenek kurallarına uygun yürürse, toplumun onayladığı bir süreç oluşur. Ayrıca ilk görüşme ile nikâh arasındaki dönem ne kadar kısa olursa o kadar problemsiz bir evlilik programı ortaya çıkar.

Onaylanmayan aşklar:

Bunun örneklerini çevremizde sıkça görürüz. Nedir bunlar?

1- Görüşmelerdeki pervasızlık ve vurdumduymazlık.

2- Evli olmadığı halde birlikte yaşama, aynı evde kalma.

3- Nikâha ve resmiyete lüzum görmeme.

4- Nikâhsız çocuk yapmak.

5- Kaçırmak.

6- Ailelere rağmen evlenmek.

7- Namus ve iffeti önemsememek.

Bununla ilgili bana gelen bir mektubun küçük bir kısmına yer vermek istiyorum:

“Hocam,

Ben Yalçın, iki yıl önce mezun ettiğiniz öğrencilerinizden birisiyim. Öğretmenim, çalışıyorum. Okulu bitirirken kendi aramızda sözlendiğim kızla evlendim. Bir yıl sonra da ayrıldım.

Bu olay beni çok sarstı. Hâlâ kendime gelemedim. Suç bendeydi. Kız; davranış, anlayış ve inanç yeterliliği bakımından bana denk değildi. Her şey zamanla düzelir, diye düşündüm. Düzelmedi, daha da kötü oldu.

Bu evliliğe hem onun, hem de benim ailem karşı çıktı. Biz dindar bir aileyiz. Evimizde gelenek ve törelerimiz etkilidir. Kız ise, çok serbest büyümüş. Çekinme ve sakınma duygusu yok, çok rahat hareket eden birisiydi. Meselâ erkek kardeşimle öpüşüyor, anne ve babamla da tokalaşıyordu. Bunlar bizim orada hoş görülmüyordu.

Benim yanımda diğer erkeklerle senli-benli arkadaşlık ediyor. Çay içiyor, bahçeye çıkıp geziyordu. Onun attığı kahkahayı ben atmıyordum.

Ben bunu kaldıramadım, boşandık. Daha bir ay olmadan birisiyle çıkıyor, keyfi yerinde…

Yanlış bir tercihte bulunduğumu çok iyi anlıyorum. Evliliği tek başıma değil, çevreyle, ailemle birlikte düşünmek lâzımmış. Aklım başıma geldi, ama ailemiz yıkıldıktan sonra…”

R.I.

Bu mektup her şeyi özetlemiyor mu?

Gayr-i meşrû muhabbetin neticesi, merhametsiz azap çekmektir

Ey bedbaht ehl-i dalâlet ve gaflet! “Gayr-i meşrû bir muhabbetin neticesi, merhametsiz azap çekmektir” kaidesi sırrınca, siz, fıtratınızdaki Cenâb-ı Hakkın zât ve sıfat ve esmâsına sarf edilecek muhabbet ve mârifet istidadını ve şükür ve ibâdât cihazâtını nefsinize ve dünyaya gayr-i meşrû bir sûrette sarf ettiğinizden, bilistihkak cezasını çekiyorsunuz. Çünkü, Cenâb-ı Hakka âit muhabbeti nefsinize verdiniz; mahbubunuz olan nefsinizin hadsiz belâsını çekiyorsunuz. Çünkü, hakikî bir rahatı, o mahbubunuza vermiyorsunuz. Hem onu, hakikî mahbub olan Kadîr-i Mutlaka tevekkül ile teslim etmiyorsunuz, dâimâ elem çekiyorsunuz. Hem, Cenâb-ı Hakkın esmâ ve sıfatına âit muhabbeti dünyaya verdiniz ve âsâr-ı san’atını âlemin esbâbına taksim ettiniz; belâsını çekiyorsunuz. Çünkü, o hadsiz mahbublarınızın bir kısmı size Allahaısmarladık demeyip, size arkasını çevirip, bırakıp gidiyor. Bir kısmı sizi hiç tanımıyor, tanısa da sizi sevmiyor, sevse de size bir fayda vermiyor; dâimâ hadsiz firâklardan ve ümitsiz dönmemek üzere zevâllerden azab çekiyorsunuz.

Sözler, 3. Mevkıf, 2. Nokta’nın 2. Mebhası, s. 579

LÜGATÇE:

bedbaht: Bahtsız, mutsuz, kötü, fenâ.
ehl-i dalâlet: Hak yoldan sapmış olanlar.
fıtrat: Yaratılış.
esmâ: İsimler.
ibâdât: İbadetler.
Kadîr-i Mutlak: Sonsuz kudret sahibi Allah.
esbâb: Sebepler.
âsâr-ı san’at: San’at eserleri.
zevâl: Sona erme.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*