Asr-ı Saadetten günümüze aile dersleri

Günümüzün yoğun iş temposu maalesef bugün aile içi iletişimin azalmasına, bu da aile bireylerinin duygu paylaşımını ev içinde değil de dışarıda tatminlerine zemin hazırlamıştır. Baba, işyerindeki arkadaşlarıyla, anne kadın guruplarıyla, çocuklar kendi akranlarıyla iletişim kurmayı tercih etmektedir. Oysa tâ asırlar öncesinde hem bir eş, hem baba, hem devlet başkanı, hem de bütün insanlığa rehber olan Resulullah (asm), hayatın nasıl tanzim edilmesi gerekliliğine dair dersler sunmuştur.

Eşine karşı sevgiyi belirtmekte Peygamberimiz (asm) en güzel örnektir. Hazret-i Âişe Validemiz (r.anhâ), evlendiklerinde Peygamberimize (asm), ‘Beni seviyor musun?’ diye sorar. Peygamberimiz (asm) ‘evet’ deyince, Hazret-i Aişe (r.anhâ), ‘Ne gibi?’ der. Peygamberimiz (asm), ‘Kör düğüm gibi’ cevabını verir. Bu cevap Hazret-i Aişe Validemizi (r.anhâ) çok sevindirir ve zaman zaman Efendimizin yanında sevgisini test etmek için, ‘Kör düğüm ne âlemde?’ diye sorar. Peygamberimiz (asm), ‘İlk günkü gibi’ diye karşılık verir. Yani buradan da anlaşılıyor ki eşlerin birbirine sevgisini belirtmesi sünnettir.

Aile içinde iletişimin ve saadetin diğer bir şartı da aile bireylerinin birbirlerini ahlâksızlığa teşvik etmemesidir. Saliha bir hanım, salih kocasının iyi yönünü taklit etmeli, koca da hanımının iyi yönlerini takdir etmelidir. Birbirlerini sefahatte taklit edenler, birbirinin ateşe atılmasına yardımcı olur. Eşinden sadakatsizlik gören bir hanım duâ ile mukabele etmelidir. Aksi halde sadakatsizlikle mukabele kadını yıpratacak ve hukukunu kaybettirecektir.

Karı koca arasındaki sevgi sadece nefsanî bir sevgi değildir. Eğer öyle olursa, ihtiyarladığı zaman bu sevgi azalır. Bu mesele ile ilgili olarak, Ahmet bin Hanbel’in yaşadığı bir hadiseyi nakletmek gerekir. Ahmet bin Hanbel, evlenme niyetindedir. Ona yardımcı olmak isteyen yakınları, ‘Filan adamın iki kızı var. Hangisini isterseniz size alırız. Fakat birinin bir gözü sakattır’ derler. Bu teklif üzerine büyük müçtehit, ‘İslâmiyeti hangisi daha iyi biliyor?’ diye sorar. ‘Bir gözü sakat olanın hem ilmi var, İslâmiyet’i biliyor, hem bildiğini yaşayanlardandır.’ derler. Ahmet bin Hanbel, ‘Öyleyse, bilgiliyi bana nikâh edin, o insanı mesut eder. Hevai ve şımarık cahillerden insana hayır gelmez.’

Resulullah’ın (asm) hayatına baktığımızda onunla evlenen ezvac-ı tahirat hemen eski alışkanlıklarını terk ederek, onun gibi yaşamaya başlamışlardır. Hazret-i Peygamber Efendimizin (asm) hayatına bakıldığında, bırakın yaşarken eşlerine olan saygıyı, vefatlarından sonra eşlerinin akrabalarına, arkadaşlarına dahi saygı göstermektedir. Vefanın doruğunu yaşayan Hazreti Peygamber, Hazret-i Hatice’nin en yakın arkadaşı olan Havle binti Tüveyt, Hazret-i Hatice’nin vefatından sonra, Hazret-i Aişeyi ziyarete geldiğinde ayağa kalkıp, hal ve hatırını sormuştur.

Sağlıklı iletişim, iki tarafın da ortak adımları neticesinde oluşur. Resulullah (asm) güzel ahlâkın zirvesi iken, onunla evli bulunan hanımları da eşsiz ahlâka sahip, peygamber eşi olmaya müsait bir yapı sergilemektedirler. Meselâ; Hazret-i Hatice, Peygamber Efendimiz (asm) için bütün malını, mülkünü feda etmiş, bir kez olsun vefasızlık göstermeyip, sıkıntı, ıztırap, yokluk ve işkenceye rağmen hep Resulullah’ın (asm) yanında olmuştur. Hazret-i Zeyneb, yetimleri koruyup kollamayı, fakirlere yardım etmeyi ahlâk haline getirmiş bir eştir. Hazret-i Sevde takvayı mükemmel bir şekilde yaşayan bir eş olmuştur. Hatta Peygamber Efendimizi (asm) memnun etmek için elinden geleni yapan mü’minlerin annesi, Peygamberimizin (asm) vefatından sonra hiç evinden dışarı çıkmamış, sürekli ibadetle meşgul olmuş. Safiye, Yahudi bir aileye mensup bir hanımdır. Resulullah (asm) ile evlendikten sonra eski adet ve alışkanlıklarını bir anda terk etmiş, Resulullah’ın ahlâkıyla ahlâklanmıştır.

Sağlıklı bir aile iletişimi için bazı özgürlüklerin bulunması gerekir. Meselâ düşündüğünü ve hissettiğini olduğu gibi ifade edebilme özgürlüğüdür. Peygamber Efendimizin (asm) hanımlarında da bu özgürlüğün olduğu görülür. Bir gün Peygamberimiz (asm) Hazret-i Aişe’ye, Hazret-i Safiye ile evlendikten hemen sonra, ‘Nasıl buldun Safiye’yi?’ diye sorunca, Hazret-i Aişe, özgürce, ‘Bir Yahudi gibi buldum’ demiştir. Bunun üzerine Resulullah (asm), ‘Ya Aişe, böyle söyleme. O Müslüman oldu ve İslâmiyet onu güzelleştirdi’ buyurmuştur. Sağlıklı bir iletişim için bir başka özgürlük alanı ise, kendi arzularına göre bir şeyi isteme ve reddetme özgürlüğüdür.

Bir diğeri de, olmak istediği yönde gelişerek, kendi özünü gerçekleştirme özgürlüğüdür. Meselâ Peygamber Efendimizin (asm) eşlerinden Hazret-i Zeyneb, el işleri, deri işleri yaparak kazanç sağlayan ve bu kazancını da fakirlere yardımda kullanan bir hanımdır. Hazret-i Aişe, küçük yaşta Resûlullah ile evlendiği için onunla daha uzun vakit geçiren hanımı olduğundan en çok hadis rivayet etmiştir. Peygamber hanımlarının hemen hemen hepsi muhaddis, müfessir ve müçtehittirler. Ümmü Seleme bir fıkıh âlimesidir. Buradan çıkarılacak neticeye göre, aile fertleri meşrû bir zeminde, duygu, düşünce, istidat ve kabiliyetlerini geliştirebilecek ortamlara sahip olmaları onları mutlu edecektir. Bu özgürlüklerde yapılacak kısıtlamalar ailede iletişim bozukluklarına sebep olur.

Aile içi iletişimin şartlarından bir diğeri de sadakattir. Sadakat kavramı, itaat mânâsında, tahammül, sabır, sıdk ve sorumluluk mânâlarında düşünülmelidir. İnsan hayatı hep güllük gülistanlık olmaz. İlkbaharlar yaşandığı gibi, evliliğin kışları da vardır. Allah Resulü (asm), “Hiçbir kimseye sabırdan daha hayırlı ve geniş bir şey verilmemiştir” buyurmaktadır. Birçok kavganın, gürültünün temelinde müsamahasızlık ve aynı ile mukabelede bulunma hissi vardır. Aile hayatı içinde İslâmiyetin kadına yüklediği misyon, eşinin malına, evlâdına, her şeyine muhafaza memuru olmasıdır. Bu işleri lâyıkıyla yapabilme, sadakatli ve güvenilir olmasıyla mümkündür. Buna mukabil erkeğin vazifesi ise; ailenin geçimini sağlamak, dışarıdan ve içerinden gelecek her türlü tehlikeye karşı korumak ve aile eğitimini sağlamak gibi vazifeleri vardır. Kadın, sadakatiyle erkeğe karşı sorumlu olduğu gibi, erkek de görevi itibariyle kadına karşı sorumludur. Demek ki aileyi muhafaza eden, müşterek sorumluluk anlayışıdır. Bu sorumlulukları bir taraf yerine getirmezse, ailede problemler başlar ve hatta aile yıkılabilir.

Hazret-i Peygamber (asm), aile fertlerinin eğlenme ve dinlenme gibi ihtiyaçlarını karşılar, meşrû eğlencelerden onları mahrum etmezdi. Peygamberimize (asm) göre, kişinin ailesiyle geçirdiği vakit, boşa harcanmış bir zaman değildir.

Aile, sadece kadın ve erkekten oluşmaz. Bu birlikteliğin meyveleri olan çocuklar, iletişimin en önemli ve hatta en zor olan unsurlarıdır. Bunun için de yine Resulullah’ı örnek almak gerekecektir. O’nun hayatının her karesi, bugün pedagogların örnek alacağı ve talim edeceği inceliklerle doludur. Evlendikten sonra bile kızı Hazret-i Fatıma’yı sık sık ziyaret eder ve onun hal ve hatırını sorardı. Hazret-i Fatıma geldiği zaman, Resulullah, ayağa kalkarak onu karşılar, ‘Hoş geldin kızım!’ der, öper, elinden tutarak yanına oturturdu. O sevgi peygamberidir. Öyle ki çocuklar, büyükleri tarafından gerçekten sevilip sevilmediklerinden endişe duyarlar. İşte Resulullah (asm), torunlarının gözlerine bakarak, ‘Vallahi sizi çok seviyorum’ diyerek, sevgisinden şüphe duymamaları için, yeminle pekiştirirdi.

Birçok hikmete binaen evlendiği eşleri onun sade hayatına hiç tereddütsüz ayak uydururlardı. Bazen şikâyetçi olurlar, bazen birbirlerini kıskanırlardı. Fakat Resul-i Ekrem (asm) onlardan şikâyetçi olmamış ve onlara karşı sertlik göstermemiştir.

Efendimizin (asm) eşleri arasındaki sürtüşmeler kalıcı olmazdı. Peygamberimizin eğitiminden geçtikleri için, gönülleri temizlenmiş, kötü duyguları gelip geçici olmuştur. İftira hadisesinde Hazreti Zeyneb, Hazreti Aişe lehinde şahitlik etmiştir. Bundan başka Hazreti Aişe’nin Peygamberimizin (asm) ikazı üzerine, Hazreti Safiye ve Hazreti Hatice ile ilgili görüşlerini hemen değiştirip tövbe etmesi bunlara misaldir.

Himmet, hizmet ve infak konularında mü’minlerin annelerinden alınacak çok dersler vardır. Hizmet ve himmetin içerisinde denge insanı olan bu hanımlar, evlerini terk etmemiş, eşini ihmal etmemiş, çocuğu ile beraberliğini bozmamıştır. Asr-ı Saadet dönemi olmasına rağmen, sokaklarda sahabelerin gezmesine ve bütün gayeleri Allah’ın rızasını kazanmaya yönelik olan bir sosyal hayat içinde fitnelerin, günahların hemen hemen hiç olmadığı bir zamanda dahi aileyi, hayatlarının merkezine koymuşlardır.

Ahir zamanda ise, durum tamamen tersine dönmüştür. Etrafta sahabe ruhluların değil, insan postuna girmiş canavar ruhluların dolaştığı sokaklarda geziyoruz. Çocuklarımızı sefih medeniyetin dadıları büyütüyor. İnsanların akıl ve kalpleri, rıza-i İlâhiden ziyade, rıza-i nefsi tahsil yolunda koşuyor. Hal böyle olunca, tahassüngâh olan evlere, sıcacık yuvalara; aşklarını, sevgilerini, hüzünlerini, mübadele edebilen eşlere; sevgi, saygı, sadakat ve güvenin sardığı evlere ne çok ihtiyaç vardır.

Bu güvensiz sokaklarda, meydanlarda, hadisin belirttiği gibi, ‘uyuyanın uyanık olandan, oturanın ayakta durandan, evdekinin dışarıdakinden daha hayırlı olacağı’ günler yaşanmaktadır. İşte umuma dalga dalga yayılan bozulmaların olduğu bugünlerde, aileyi bin kat daha önemsemek gerekecektir. Ailelerimiz, tekrar tahassüngâh olmalı. Aile fertleri bu kaleye sığınarak muhafaza olmalı ve teneffüs etmelidir. Fakat tahassüngâhların da korunmaya ihtiyacı vardır. İşte aile kalelerinin sağlamlığı ve muhafazası için de sünnet-i seniye kalesine sığınmak gerekecektir. Hasılı, Hazret-i Peygamberin (asm) hayatına, onun sünnet-i seniyesine ne kadar çok ihtiyacımız vardır. Bugün ailede yaşanan bütün problemlerin çözümü, onun örnek hayatında mevcuttur. Zaten yaşadığımız problemler de onun o geniş caddesinden ayrılmamızın birer tokatları değil midir?

Kuzularımızı kurtların kapmaya, gençlerimizin kuyulara atılmaya, eşlerimizin sefahat çukurlarına çekilmeye çalışıldığı bu asırda, öylece oturup beklememek gerekir. Aile içinde, ‘Bu erkeğin görevidir, bu kadının görevidir’ diye kısır çekişmeleri, karşı tarafın adım atmasını beklemeden kim bu kötü gidişin farkına varıyorsa ve içi yanıyorsa, onun o adımları atması, tahassüngâh olan yuvaları sünnet-i seniyye kalesiyle korumaya alması şarttır.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*