Asya kızın gazetesi

Hafta sonu Karadenizdeydik. Okuyucularla sohbet etme imkanı bulduk. Gazetenizin yayın politikasını konuştuk. Memnuniyetlerini dile getirdiler. Daha iyi olması için de müşterek gayretin artması gerektiği anlaşıldı.

Ayrıca Yeni Asya’nın bir kudret ve tiraj gazetesi değil, bir samimî nasihat ve içtimaî istikamette irşad gazetesi olmaya devam ettiği de anlaşıldı.

İşyerinde ziyaret ettiğimiz esnaf bir dost ilginç bir şey söyledi:

“On yıl önce Yeni Asya’yı okumaya başladım. Çok sevdim. Hattâ yeni doğan kızımın adını gazetenin adından esinlenerek Asya koydum, ama sonra bazı engeller araya girdi ve okumayı bıraktım. Yakın zamanda yeniden başladım” dedi.

Engellerin neler olduğunu sormadık. Ama az çok tahmin de ettik.

Kızının gazetesini yeniden bulmuştu. Mutluluğu yeniden yaşıyordu.

İşte biz de bu samimiyetten  ve sadakatten esinlenerek yazımıza “Asya kızın gazetesi” başlığını uygun gördük, dua niyetine.

Gerçekten, adı çocuklara isim olarak, işyerlerine isim olarak konulan kaç gazete vardır?

Bir adım sonrası okumak ve sahiplenmektir.

Çocuklarımıza ve bilhassa gençlere gazete okuma alışkanlığını nasıl kazandırabiliriz?

Okumalarından başka bir de sahiplenmelerini, “benim gazetem” demelerini nasıl sağlarız?

“Okuyun, sizin için iyi olur” demek yetmez.

“Okuyun ihtiyacınızı karşılamış olacaksınız” demek lâzım. Ama bunun tesir etmesi için de bir yandan kaliteyi artırmak ve diğer taraftan da gazeteye ihtiyacı hissettirmek lazım.

Düzenli gazete okumaya niçin ihtiyaç var?

– Gündemi takip etmek, haberdar olmak ve haberdar etmek için, ümit aşılayan faydalı haberleri alabilmek için.

-İsabetli yorum yapabilmek ve şahsî yorumlarımızın isabetini tetkik ve teyit etmek için.

-Temel referans kaynaklarımızı güncel hadiselere tam tatbik edebilmek ve şahsi ve içtimai geleceğimizi bilinçli olarak planlayabilmek için…

Gerekçeleri artırabilirsiniz.

Diğer bir ziyaretimizde oldukça dikkatli bir genç okuyucu “yazmak için neden Yeni Asya’yı tercih ettiniz” diye sordu.

“Yeni Asya bir ekoldür ve okuldur, okuru iken yazanı olmak, bu okuldan diploma almanın bir yoludur” dedik.

Aynı genç, “yayınlanmayan yazınız oldu mu, ne düşündünüz” diye sordu.

“Evet; bazen oluyor, ama bir büyüğümüzün deyimiyle ‘yazar hastalığı’na yakalanmamak için gayret ediyoruz. Siz de dua edin” dedik.

“Yazar hastalığı nedir?” diye sordular. Cevap verdik:

“Yazdığıma göre en iyi ben bilirim, benim yazımı denetleyecek adamın alnını karışlarım, yazımın kılına dokundurtmam, gazetenin yayın politikası beni ilgilendirmez, önemli olan gazetenin benim fikirlerimi yayarak benim yayın politikamı desteklemesidir. Ben gazete için yazmam, gazete benim için yayınlanır v.s.”
Bütün bu cümleler “neyin doğru olduğunu en iyi ben bilirim, hatta sadece ben bilirim” fikrinin mahsulüdür.

Bu fikir ise inhisarcı (tekelci) zihniyetin mahsulüdür.
“Zihniyet-i inhisar hubb-u nefisten gelir” denilmiştir.
O hâlde nefsini sevmek, “ortak aklı” öldürür.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*