Modern dünyanın dervişi: Mujica

Siyasetçilerin bir hayat biçimi vardır; seçmenlerinden uzaktır ve herkesle temas halinde olmaz.

Hatta bu hayat biçimi, seçmenlerin dillendirdiği şikâyetlerin başında gelir.

Fakat modern dünyaya kafa tutan ve bilindik siyasetçilerden uzak bir hayat tarzını benimseyen bir siyasetçi var ki, insanı hayrete düşürüyor.

“Böyle insanlar da varmış” dedirtiyor.

Düşünün; adam bir ülkenin devlet başkanlığını yürütüyor.

Devletin kendine tahsis ettiği lüks konutta yaşamak yerine, karısının başşehrin hemen dışında bulunan ve toprak bir yoldan ulaşılabilen çiftlik evinde kalmayı tercih ediyor.

Evinin suyu, bahçede etrafını otlarla kaplı bir kuyudan geliyor. Güvenliğini sadece iki polis memuru ve üç bacaklı bir köpek sağlıyor.

Evin dışında çamaşır kurutmak için ip gerilmiş, bazı zaman kendisi çamaşır asıyor.

Karısıyla birlikte tarlada çalışıyor, çiçek yetiştiriyor.

Bu sade hayat tarzı ve 12 bin dolara denk gelen aylık maaşının yüzde 90’ını bağışlamış. Eski bir sandalyenin üzerinde otururken, “Hayatımın büyük bölümünde böyle yaşadım” diyor ve ekliyor, “Sahip olduklarımla iyi yaşayabilirim.”

Hırsı yok. Yoksulların ve küçük girişimcilerin faydalanabileceği kurumlara bağışlarını yapmaya devam ediyor. Bağışlardan sonra elinde kalan maaşı, yönettiği devletin aylık ortalama maaşı olan 775 dolarak denk düşüyor.

Mal varlığını soranlara işte cevabı: 1800 dolar olan mal varlığı Volkswagen’in 1987 model Beetle modeliyle eş değerde.

Bu yıl bu beyana, eşinin mal varlığının yarısını da ekledi. Yani; toprak, traktörler ve bir evin paylarından oluşan yeni mülkler. Toplam mal varlığı 215 bin dolara çıkmış. Yani Devlet Başkan Yardımcısının mal varlığının üçte ikisi. Selefinin mal varlığının ise üçte biri oranında.

Hayatı, hep mücadelelerle geçmiş; 1960 ve 1970’li yıllarını, Uruguay’ın Küba devriminin etkisi altındaki gerilla grubu Tupamaros’un saflarında yer alarak geçirmiş. Altı kez vurulmuş ve 14 yılını cezaevlerinde geçirmiş. Tecrit altında geçen o çok zor yıllar… Uruguay’ın demokrasiye döndüğü 1985 yılında ise serbest bırakılmış.

Kendisine “dünyanın en yoksul başkanı” diyenlere şu cevabı veriyor:

“Kendimi yoksul hissetmiyorum. Yoksul insanlar sadece pahalı bir hayat tarzına sahip olmayı sürdürmek adına çalışan insanlardır ve her zaman daha fazlasını, daha fazlasını isterler” diyor.

“Hem” diyor, “Bu bir özgürlük meselesi. Çok fazla mülke sahip değilseniz kendinizi hayatınız boyunca köle gibi çalışmak zorunda hissetmezsiniz ve böylece kendiniz için çok daha fazla zamanınız olur. Garip bir yaşlı adam gibi görünebilirim, ama bu özgür bir seçim” diyor. (BBCTürkçe)

Rio zirvesindeki konuşmaları kayda değer. Diyor ki; “Kitleleri yoksulluktan çıkarmaktan konuşuyoruz. Ama ne düşünüyoruz? Zengin ülkelerin kalkınma ve tüketim modelini mi istiyoruz.

Soruyorum: Eğer Hintliler Almanların hane başına sahip olduğuyla aynı oranda otomobile sahip olsaydı, bu gezegene ne olurdu? Bu aşırı tüketim seviyesi gezegenimize zarar veriyor.”

Uruguay Devlet Başkanı Jose Mujica büyümeye tüketimle ulaşılabileceğine inanmıyor. “Bu anlayış dünyanın sonunu getirir” diyor.

Mujica, bu yıl Nobel Barış Ödülü adayı…

Ama buna da itirazı var: “Dünyanın birçok bölgesinin savaşlarla kan gölüne dönüştüğü bir ortamda barış ödülü verilmesinin bir anlamı yok” diyor. Hatta ödül sisteminin kaldırılmasını istiyor. Mujica, “İsrail, Filistin halkına soykırım yapıyor” sözünün de sonuna kadar arkasında olduğunu haykırıyor.

Türk siyasetine baktığımızda Mujica gibi hırs yapmamış, koltuk sevdasında düşmemiş kaç siyasetçi gösterebilirsiniz? Günümüzde yaşanan siyasetin cafcaflı görüntüsünden uzak duran, kendini öte tarafa hazırlayan “muhafazakâr demokrat” geçinen bir tane adam gösterebilir misiniz?

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*