Avrupa baharı – 2

Image
Hangi bahar diye sakın sormayın… Bahar bahardır. Avrupa’nın şu baharını görenler zaten ilki ile sonunu tefrik edemiyorlar. Bahçelerindeki renk renk gülleri, elvan elvan çiçekleri ve yeniden huruşa geçmiş sümbülleri görenler, yalnızca “bahar“ diyorlar.

Avrupa’nın semaları şu mevsimde iki hafta boyunca sehabsız, berrak ve geceleri yıldızlı olunca, Anadolu’nun yazlarını da tedai ettirdi. Zaten bu senenin kışı kış, yazı da yaz olmuştu. Meyvelerin dalları gayet yüklü, arıların kovanları dolu dolu ve koyunları hep ikizliydi. Bu güzel iklimden en çok istifade edenlerin başında tavşanlar gelmiş. Ren ırmağının iki yakasında kilometreleri bulan park ve yeşilliklerde insanlara kuzular kadar yaklaştı bu senenin tavşanları. Ağaçlar arasında kovalamaca oynarken tırmanmanın tadını çıkaran sincaplar hemen hemen yabanî hayvanlar sınıfından çıkmış durumdalar. Avrupa’nın yüksek damından doğarak kuzeye doğru  kıvrılan nehirlerin yataklarında da bu sene pek değişme görülmemiş. Ekim ayının eteklerinden tutmuş bir Avrupa üfül üfül eserken hiç rahatsız etmeyen havanın lezzeti de bu mevsimi geçmiş mevsimlerden ayırıyor.

Bu köşeyi takip edenler, geçen senenin Şam-ı Şerif hutbesinden sonra bazı düğümlerin çözüldüğünü yazdığımızı hatırlayabilirler. Şam-ı Şerif önemliydi. Âlem-i İslâmın bağımsızlığının ilân edildiği bir makamdı. Hürriyetperverlerin, kahraman şehitlerin ve medine-i fazılayı takip edenlerin odağıydı. Seyyidina Yahya ile Zekeriya’nın, Şah-ı Şüheda ve hürriyet bayraktarı İmam-ı Hüseyin’in, Şarkın seyyidi Sultan Selâhaddin’in ve Hz. Bilâl’in merkadleri olan Şam-ı Şerif’teki o makamda okunan hutbe de ve bu hutbe ile başlayan süreç de fevkalâde önemliydi. Kanaatim o ki, şu Avrupa baharı sıcaklığını Dımeşk’ın tepelerine şavkını vurmuş güneşlerden alıyor.

İnsandaki maddî hastalıkların ekseriyeti kaynağını manevî rahatsızlıklarda bulduğu gibi, iklimlerde ve havalardaki güzellik veya şiddetlerin de manevî iklimlerimizle ne kadar alâkalı olduğunu merak edenler, Bediüzzaman’ı bu gözle incelemeliler… Türkiye 12 Eylül’ünün tetiklediği global 11 Eylül’ün Avrupa’da yol açtığı maddî ve manevî tahribata, geçen seneler içinde değinmiştim. İnsan ömrüne nazaran uzun ve dünya ömrüne göre kısa sayılabilecek 30 veya 10 senelik bir süre içinde Anadolu inlemiş ve daha sonra Amerika ve Avrupa Anadolu’ya ittibaen gizli feryatlarla paralanmıştı. İslâmiyet evvelâ Anadolu’da garipliğe zorlanırken, daha sonra global mânâda her tarafta hem Müslümanlar, hem de Hıristiyanlar sıkıntılarla karşılaşmışlardı. Avrupa ve Amerika’da saldırgan küresel cereyanın halklarda uyandırmaya çalıştığı “İslamofobia” propagandasını daha önce anlattığımdan bu yazımda Hıristiyanların uğradıkları sıkıntılardan bahsedeceğim.

Avrupa’daki Hıristiyan partilerin idarelerini 11 Eylül’le ele geçiren global saldırgan dinsizler, evvelâ aileyi parçalama projelerini tatbike koydular. Sonra Hıristiyanların  dinî sembollerini kamusal alanlardan çıkarmaya koyuldular. Arkasından Katolik kilisesinin defterlerini açarak, başpapazların öğretmen oldukları yerlerde öğrencilere attıkları tokatları medyanın manşetlerine taşımaya başladılar. Büyük bir cerbeze ile yarım asırlık kusur ve günahları bir anda Vatikan’ın üzerine boca etmeye başladılar. Kardinallerin çoğu müdafaa pozisyonuna geçmeye mecbur oldu. Kilise aleyhinde konuşmak ve yazmak moda olunca Almanya Başbakanı Angela Merkel bile Papa ile mübarezeye girişti. Okul müfredatlarından, hayatın birçok aktif sahnesinden ve medyadan semavî dinlerin geri çekilmesi için umumî bir taarruz başladı.

İşte bu büyük taarruzların doruk noktaya ulaştığı günlerde asrın vekili, zamanın müceddidi ve pişdar-ı Mesih’in mesajı yüz sene sonra tekrar Şam-ı Şerifteki Emevî Caminin kubbelerinden Dımeşk semasına yankılanarak yükseldi. Mevsim-i Rebi’de dağlardaki su hazinelerine “arş!” emri verildiğinde nasıl eteklerden fışkırmaya başladılarsa Hutbe-i Şamiye’nin  de yüz sene sonra aynı coğrafyanın dört bir yanında kürsülerde okunması , kaynakların yeniden yürümesine manen bir emir oldu, oldular… Avrupa’nın Alpler’inden dümdüz ovalarına doğru yayılan rahmetin her ciheti gül-i gülistana çevirmesini Mesih, pişdar-ı Mesih ile ve semavî dinlerin tekrar vaziyet alıp karşı taarruza geçmelerine bağlamayanları, bize yeni şeyler söylemesi gerekir. Aksi takdirde yorumlarımıza karışmamalıdırlar.

Şimal cereyanının emansız hücumları altında başlarını siperden dışarı çıkaramayan İsevîlerin son zamanlardaki karşı taarruzları, İsevî âleminin şahs-ı manevîsini temsilen Papa’nın mağlûp iken galibane bir şekilde Avrupa’nın en büyük millet meclisinde dinsizlere ve ahlâksızlara ders verircesine Batı âlemine seslenmesi; Avrupa baharına vesile olan düğümlerin açılmakta olduğunu gösteriyor. Ahlâksızlığı sıradanlaştırmak için “birisini” devletin en önemli mevkilerine getiren ve her sene dünyanın dört bir yanındaki ahlâksızları milyarlara varan masraflarla Almanya’nın en önemli şehirlerine taşıyan dinsizlik ve ahlâksızlık cereyanlarının siyaseten milletten tokat yemelerini de baharın bir unsuru olarak kaydedebiliriz.

Duâmız o ki, Avrupa’nın bu baharı yeni yeni fırtınalarla inkıtaa uğramasın. Mesih’in manevî hakimiyetini dünyanın en musîbetzede kıt’ası iliklerine kadar yaşasın. Ahlâksızlığın yaygınlaşmasını, ailelerin parçalanmasını, ihtiyarların perişaniyetlerini ve yakamıza yapışmış modern cehaleti Rabbimiz bu ülkelerde “insaniyetin inkişafıyla” bizden gidersin. O’nun Kudreti herşeye yeter. Kış içinde yazı halk eden Rabbim, neden baharı kesintisizce yazlara ulaştırmasın ki…

Image

Benzer konuda makaleler:

1 Yorum

  1. Katoliklerin dünyasinda asrin Papasi olarak tanimlanan II.Johannes Paul gercekten cok zeki ve Hz. Mesih A.S?in dininin özüne yaklasma azminde bulunmus en önde gelen Papalardandir. Dünyanin en organize ve en güclü ve de en ketum istihbarat aginin sahibi Vatikan Polonyali II. Johannes Paul?un emriyle ve bütün maddi ve manevi gücleri seferber etmesiyle ve kasitli olarak Polonya?ya yaptigi KOMÜNIZMI MAGLUP ETME SEFERI?nden bilindigi gibi muzaffer cikmis ve Komünizm Hz. Isa A.S maneviyatina karsi eriyip gitmistir. Katolik Kilisesinin bu müsbet rotasini degistirmeye niyeti olmadigi, bilakis bu yolda dirayetinin altini cizdigini peyderpey müsahede ediyoruz. Simdiki Alman Papa XVI. Benedikt vaktiyle selefinin üzerinde cok itina gösterdigi sagkoluydu, agir sorumlulugu olan bir mirasi üstlendi. Benim hedefim bu makamda Hz.Isa?nin misyonunun pesinden gitmektir sözleri gerci her Papanin dilinden dökülür ama Katolik Hristiyanlarin ruhani lideri olan yakin zamanin Papalari hedeflerinin gercekten Hz. Isa A.S in din-i hakikisi oldugunu her firsatta biraz daha fazla ispat ediyorlar.

    Bediüzzaman Said Nursi tarafindan bir asir önce serefli sehir Sam?in Emevi Camii?nde irad edilen pek kiymetli hutbenin degerini Katolik Klisesinin mensuplarinin agzindan duymak ve papanin mülahazalarinda Bediüzzaman?in mülahazalarinin paralellik arzeden noktalarindan bahsedildigini duydugumuzu bu cümleden sayiyoruz.
    Tesbihte hata olmaz Üstad Emevi Camiinde irad ettigi hutbe ile sanki imamete durmus ve Hz.Isa A.S. sahs-i maneviyesiyle onun arkasinda namaza durmus gibi bir halet! Allah hayreyleye.

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*