Avrupa başpiskoposları ve dinî hürriyetler…

Image

Avrupa’daki garip gelişmeleri izleyenleriniz vardır. İsviçre’de Türkiye kökenli Musevî milletvekilinin hazırlayıp halka sunduğu referandum buradaki işçilerimizi hem tedirgin etti, hem de öfkelendirdi. Avrupa Müslümanlarının tepkisi elbette İslâmiyet hakkında bilgilenmemiş İsviçre halkına değildi. İzmir’den İsviçre’ye yerleşmiş işgüzarın insanî bir temel hakkı referanduma sunması, Almanya’daki Türkiye kökenlileri ziyadece rencide etti.

Avrupa kiliselerinin, bilhassa Almanya ve Avusturya Katolik ve Protestanlarının ileri gelenlerinin destekleri, buradaki Müslümanları hayal kırıklığından az da olsa kurtarmış görünüyor. Anlamsız referanduma ilk tepkiyi verenlerden birisi Protestan Kiliseleri Birliği Meclis Başkanı Katrin Geöring Eckard olmuştu. Din ve vicdan hürriyetinin bu şekilde referandum konusu edilemeyeceğini açıklayan bayan Eckard, din hürriyetinin dünyada herkes için şart olduğunu ve kısıtlanamayacağını medya aracılığıyla kamuoyuna aktardı.

Almanya Katolik Kardinallikleri Konferansı Başkanı Robert Zollitsch de minare ve cami yasağı gibi şeylerin yanlış olduğunu, hatta İslâm ülkelerindeki Hıristiyanların problemlerini konuşurken Avrupa’daki Müslümanlara yapılan haksızlığın gözardı edilmemesini istedi. Robert Zollitsch’in açıklamasının üzerinde azıcık durmakta fayda var. Başta Irak olmak üzere bazı İslâm ülkelerindeki dindaşlarının sıkıntılarının dayanılmayacak düzeyde olduğunu vurgulayan Kardinalin, oralardaki Müslümanların da mağduriyet noktasında Hıristiyan azınlıklardan daha kötü olduğunu söylemesi gerekir. Kaldı ki İslâm coğrafyasında her türlü dine, kültüre ve ırka zulmedenlerin Amerika ve Almanya’daki din karşıtı organizasyonlardan destek bulduklarını, kilise bizden daha iyi takip ediyordur.

Avusturya Başpiskoposu Cristoph Schönborn’un çeşitli vesilelerle medyada çıkan minare yasağıyla ilgili beyanatları daha da çarpıcı. İslâmiyetin Avrupa’nın inkâr edilemez bir gerçeği olduğunu belirten Kardinal dinî hürriyetlerin genişletilmesini ve herkes için korunmasını istiyor. Dini hürriyetin, Allah’ın evlerini çeşitli şekillerde ve ilgili dinin kaidelerine uygun bir tarzda inşa edebilme anlamına da gelebildiğini vurgulayan Schönborn bu hususta meslektaşlarından geri kalmıyor.

İsviçre’deki referandumun ortaya koyduğu tablonun müsbet olduğunu belirtmemizin sebepleri var. Bugüne kadar bu denli sarih bir şekilde kiliseler bize yapılan yanlış muameleye karşı çıkmamışlardı. Başta Türkiye olmak üzere İslâm coğrafyasındaki Hıristiyanlara yönelik hak ihlâllerini Müslümanlara mal ediyorlardı. Avrupa’daki kiliselere karşı mücadele veren, sembollerini günlük hayattan dışlamak isteyen, genel ahlâkı tahrip eden ve aileyi açıktan açığa istemeyen din karşıtı grup ve global organizasyonların, İslâm coğrafyasındaki istibdattan yararlanarak daha şiddetli çalıştıklarını, Katolik ve Protestan kiliseleri belki göremiyorlardı. Meselâ Türkiye’nin uğradığı en büyük musîbet olan Kemalizmi Müslüman Türkiye’den ayırmıyorlardı. Ortodoks Kilisesinin önemli eğitim kurumlarından Heybeliada Ruhban Okulunun yine Kemalizm adına kapatıldığını bilemiyorlardı. Gelişen olayların birçok eksik ve yanlış bilgiyi tamamlayıp düzelteceğine inanıyoruz.

Irak’taki hak ihlâllerinden tutunuz, ta Afrika ve Asya’nın diğer ülkelerindeki diğer Hıristiyanların yaşadıkları problemlere kadar hepsinin arkasında “dinsiz ve sefih organizasyonların” olduğuna inanan Müslüman münevverler, hak ihlâllerine karşı kiliselere işbirliği teklif ediyorlar. Nerede ve kimden gelirse gelsin, semavî dinlere ve hatta kitap dışı dinlere karşı yapılan muamelelere birlikte itiraz edelim, diyorlar. Filizlenmekte olan bu fikir, dünya barışı için de Avrupa’yı ümitlendirecektir. Küçücük bir köye dönüşen dünyamızda bozguncular, ahlâk düşmanları, aile yıkıcıları ve semavî din düşmanları bu kadar ittifaklar kurarak çalıştıkları halde, Hıristiyanlarla Müslümanlar dinlerini ve dünyalarını korumak gayesiyle işbirliğine gitmezlerse, “ahirzaman dinsizliğinin karşısında” mutlaka mağlûbiyete düşeceklerini, gelişen hadiseler gösteriyor.

Dinî hürriyetlerin değişik metodlarla tırpanlandığı da gözardı edilmemelidir. Hak ve hürriyetleri; insanî değerleri tahrip etmek isteyen, ellerindeki finans ve medya imkânlarıyla başta din olmak üzere insanî prensipleri devre dışı bırakmaya çalışan global cereyanların, insanlığa daha çok zarar verdiklerine inanıyoruz. Macaristan, Bulgaristan, Romanya, Ukrayna ve Çek’lerdeki kiliselerle Hıristiyanlar arasındaki münasebetleri inceleyenler, bunu daha net göreceklerdir. Aynı şey İslâm coğrafyasındaki camiler için de geçerli.

Yukarıda arz ettiğimiz gibi, başta Almanya ve Avusturya kiliseleri olmak üzere bazı Avrupa kiliselerinin minare yasağına gösterdikleri tepki, buradaki iç barışa katkıda bulunmuştur. Müslümanların da, Hıristiyanların hürriyetlerine, sembollerine saygı göstermelerine ve dinî özgürlükler yolunda onlarla yürümesine vesile olmuştur. Dünyanın her coğrafyasında, bütün dinlere karşı yapılan haksızlıklara Müslümanlarla Hıristiyanların ittifak edeceğine inanıyoruz. Bu inancımızla dünya barışını bekliyoruz.

 

Image

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*