Avrupa bizden yalnız adalet ister

25 Şubat 2018 günkü basın yayın organlarında bir haber; Avrupa ülkelerinden Belçika’da Tongeren Birinci Asliye Mahkemesi,

Maasmerchelen bölgesindeki okul kuralları gereği başörtüsü yasağının dinî hürriyetlere aykırı olduğuna hükmetti.
‘’Mahkeme, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin hükümlerini göz önünde bulundurarak, Avrupa ülkelerinin va- tandaşlarına dinlerini yaşamalarına hak tanımaları gerektiğine hükmetmiştir. Okulun öğrencilere yönelik yasağı dinî hürriyetlere aykırıdır.’’

Tebrikler doğrusu, tarihe geçen zaferin bir kararı. Kur’ân-ı Kerîm’in Nur Sûresi 31. Âyetiyle Ahzap Sûresi 59. Âyetin hükümleri; Avrupa’da İnsan Hakları olarak kabul edilip tescil edilerek insanlık tarihine geçti (Risale-i Nur’da da ‘’Tesettür Hakkında’’ki; Yirmi Dördündü Lem’a).

Bu karar bize Avrupa’nın Kur’ân’ın emir ve yasaklarına ait hikmetleri kabul etme seviyesine geldiğini göstermektedir. Bununla birlikte aynı Avrupa’da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kur’ân’ı Kerîm’in İsra Sûresi 32. Âyetinin hükmü gereği suç olan ‘zina’yı ise, suç saymamaktadır. Nasıl ki, Kur’ân’ı Kerîm’in tesettür (örtünme) hükmünü Allah’ın kesin emri bir insanlık hakkı olarak kabul ediliyorsa; ‘zina’nın da aynı kitabın başka âyetleri hükümlerine göre suç sayılması gerekmektedir. Çünkü, birisi insanlık hakkı ise, diğeri de bir insanlık suçu olarak kabul edilmelidir. Kadın erkek arasında iki tarafın da karşılıklı olarak aynı suçu işlemeleri durumunda, iki taraf için de bu fiil suç olmaktan çıkmaz. Tersine, her iki taraf için de yüzkarası bir insanlık suçudur. Her iki taraf arasında işlenmiş aynı suçu, eşit suçun hukukta onu suç unsuru olmaktan çıkaracak hiçbir hukukî ve ahlâkî tanım ve hüküm yok ki, suç olmaktan çıkabilsin. Kaldı ki, bu çelişki, kadın ve erkek arasındaki işlenmiş suç üzerinden kadın ve erkek eşitliğini sağlamak için bir gerekçe olarak kabul edilip suç olmaktan çıkaramaz. Suç sadece iki kişi arasında işlenmiş olsa bile, dinî açıdan da bu bir kul hakkı ihlâli sayılır. Çünkü, kul hakkı yalnız bir kişiye ait bir hak ve onu ilgilendiren bir hak değil ki, yalnız ona ait olabilsin. Belki bütün kamuoyunu ilgilendiren bir hak olduğu içinde, kamu hukuku alanına girer ve herkesi ilgilendirir. Çünkü ‘’İmana ait bilgilerden sonra en lâzım ve en mühim amal-i salihadır. Salih amel ise, maddî ve manevî hukuk-i ibâda tecavüz etmemekle hukukullahı da bihakkın ifa etmekten ibarettir.’’1

Bugünlerde medya da ve kamuoyu gündeminde ağırlıklı olarak ‘cinsel istismar’ ile ‘taciz’ suçları tartışılmaktadır. Gün geçtikçe alevlenip büyüyen bu tehlikeye herkesin dikkati çekilmektedir. Onun için herkes bu tehlikeyi endişe ve kaygı ile izleyip bir an önce gerekli tedbirlerin alınması istenmektedir. Tabi ki bu tehlike bir anda birden kendiliğinden bu seviyede ortaya çıkmadı. Ancak ne olursa olsun, bir an önce bunun önüne geçmenin ve önlemenin yolları bulunması kaçınılmaz hale gelmiştir. İçinde yaşadığımız toplumun ve dünyanın gerçekleri bize gösteriyor ki; bu tehlikeyi bütünüyle önlemenin yolu ancak imanı kuvvetlendirip, inancı takviye etmekle olabilir.

‘’Evet, iman kalpte kafada daimî bir manevî yasakçı bıraktığından, fena meyelânlar histen, nefisten çıktıkça, ‘Yasaktır!’ der, tard eder, kaçırır’’

‘’Evet, insanın fiilleri kalbin, hissin temayüllâtından çıkar. O temayülât, ruhun ihtisasatından ve ihtiyacatından gelir. Ruh ise, iman nuruyla harekete gelir. Hayır ise yapar, şer ise kendini çekmeye çalışır; daha kör hisler onu yanlışa sevk edip mağlûp etmez.’’

‘’Elhasıl: Had ve ceza emr-i İlâhî ve adalet-i Rabbaniye namına icra edildiği vakit, hem ruh, hem akıl, hem vicdan, hem insaniyetindeki mahiyetindeki lâtifeleri müteessir ve alâkadar olurlar.’’2

Acaba bugünkü dünya da hangi suç var ki; işlenmesi dinen yasak olsun ve dinî literatürde de suç olarak kabul edilsin de, aynı suç beşerî hukukta ise suç olarak kabul edilmesin ya da cezadan muaf olsun! Başka suçlarda da taraflar arasında işlenen bu ya da buna benzer suçlarda da hukukî durum böyle midir? Yoksa yalnız zina suçuna mahsus işlenen suçlarda mı durum böyledir?

Bediüzzaman Said Nursî diyor ki, ‘’Evet, Avrupa’dan ahz u iktibasa muhtacız. İhtiyacımız idare-i mülk ve tanzim-i kuvve-i harbiye-i bahriyeden ve fünun-u sanayiden işimize yarayanlardır (dinimizin emriyle). Avrupa da bizden yalnız adalet ister ve medeniyeti bekler; tâ muvazenesi bozulmasın. Bu iki esasa şeriatımız müessis ve külliyetle nazırdır’’3

Demek Avrupa’nın İslâm dininin adalet ve medeniyeti anlayışına ihtiyacı var; ‘’ta muvazenesi bozulmasın’’! Yine diyor ki, ‘’Eğer biz ahlâk-ı İslâmiyenin ve hakaık-i imâniyenin kemalâtını ef’alimizle izhar etsek, sair dinlerin tâbileri elbette cemaatlerle İslâmiyete girecekler, belki küre-i arzın bazı kıt’aları ve devletleri de İslâmiyete dehalet edeceklerdir’’4

Başörtüsü ya da tesettürün serbest olması konusunda şimdiye kadar ‘lisan-ı halimiz’le verdiğimiz sınavda başarımız; yalnız Avrupa kıt’asında değil, belki bütün dünya da tarihe bir zafer olarak kayıt edilmiştir. Fakat insanlığın afeti ve felâketi zina ve fuhuş suçları için ’lisan-ı kalîmiz’le verdiğimiz sınavı ise; Avrupa kamuoyu nezdinde başarmadığımız gibi, kendi kamuoyumuz nezdinde de acı bir başka gerçektir. İşte kamuoyundaki ‘cinsel istismar ve ‘taciz’ tartışmaları bu çelişki bütün çıplaklığıyla gün yüzüne çıkmıştır. Bu çelişkinin en belirgin örneği ise, her Cuma günü camilerde okunan hutbelerde Kur’ân-ı Kerîm’in Nahl Sûresi’nin 90. Âyetinde geçen ‘fuhuş’ kelimesi bile telâffuz edilmeden yerine başka sözle geçiştirilmeye çalışılmaktadır. Hani ‘’Avrupa bizden adalet ister ve medeniyeti bekler; tâ muvazenesi bozulmasın’’ diye. Sahi şimdi biz bu işin neresindeyiz?!

Selâmlar ve duâlar, her zamanki gibi duâlarınızı bekleriz.

Ali Ataç

Dipnotlar:
1- Mesnevî-i Nuriye s.185.
2- Hutbe-i Şamiye s. 195-196
3- Makalât s. 34 (Eski Said Dönemi Eserleri.)
4- Hutbe-i Şamiye s. 72.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*