Avrupa, kadının istismarına son vermek istiyor

İsveç Kadın Hakları Bakanının Avrupa Parlamentosundaki mücadelesini, muhafazakârlarımız belki de duymadılar. Marianne Erikson, hem İsveç Parlamentosunda, hem de Avrupa Parlamentosunda tesirli bir statüye sahip.

Avrupa’da umumî mânâda kadının, “cinselliği servete dönüştüren” şirketlerce sömürüldüğüne dair yaygın bir kanaat vardı. Medyanın—maalesef—bu ahlâksızların yanında yer alması, söz konusu kuruluşların çok sıkı işbirliklerine gitmeleri, bu mevzuda konuşmayı tehlikeli hale getiriyordu. Bilhassa politikacılar için kızgın demir üzerinde yürümeye dönüştürülmüş bir yoldu. Bu yolda ilk olarak İsveçli kadın bakan yürüme cesaretini gösterdi. Hemcinslerinin sırtından para ve iktidar kazananlara karşı AB Parlamentosunda gayet mantıklı ve tutarlı bir mücadele başlattı.

Aynı zamanda “dış ticaret komisyonu üyesi” de olan kadın bakan, borsa kapısının ahlâksız yöntemlerle para kazanan firmalara kapatılması kanaatinde. Kadının cinselliğini pazarlayarak servet edinenlerin, ticaret borsalarına girmemelerini istiyor. Bilhassa ahlâksızlığı tervic eden özel medya gruplarına yönelik bu insanî tedbirin hedefinde “BeateUhse” gibi firmalar da var.

Cinselliğin söz konusu olduğu yerde “doğru rekabetten” bahsedilemeyeceğini savunan Erikson, TV ve internet vasıtasıyla ailelerin “kalleşçe bir saldırıyla” karşı karşıya kaldığını, mümkün olduğu kadar bu tereddînin dizginlenmesini istiyor. Aynı zamanda rakamlar veriyor. Avrupa’dan müstehcen internet sayfalarına yıllık 364 milyon dolar akıyormuş. Maalesef bilgi çağında, internetin yüzde yetmiş oranında müstehcenlikte kullanıldığını kaydediyor.

Marianne Erikson solcu. Hatta Kuzey solcu ve yeşillerini de temsil ediyor. O, kadının—bilhassa reklâm sektöründe—tamamen fıtratından uzaklaştırıldığını, okullardaki cinsel eğitimin insanî maksatlardan çok uzak olduğunu ve kadının menfaat şebekelerince kullanıldığını savunuyor. Kadının lehinde bazı düzenlemeler yapılarak, konumunun düzeltilmesini istiyor.

Bizdeki “pozitif ayrımcıların” neyi isteyip-istemedikleri tam belli değil. Fakat, müstehcenliği, ahlâksızlığı, ailedeki anarşiyi ve ailenin ortadan kalkmasını kolaylaştıracak mânâda her düzenlemenin peşinde oldukları, beyanatlarından anlaşılıyor. Avrupa, hürriyetlerin ikinci dünya savaşından sonraki inkişafından istifade ile, insanlık düşmanlarının sebep olduğu “cinsel devrimin” pisliklerini temizlemeye çalışıyor. Bizdeki bazı aklıevvellerin bu ahlâksızlığa hür Avrupa değeri nazarıyla bakmaları, Avrupaperestliğin mahiyetini gösteriyor.

Meselelerin his, heves ve tarafgirlikle değil, akıl ve mantıkla ele alındığı Avrupa’daki “ilmî mahfiller”den çıkan sonuçlar, bizdeki “değer düşmanlarını” şok edecek nitelikte.

Türkiye medyasını takip edenler veya İstanbul sokaklarını gezenler, birilerinin ahlâksızlık konusunda ellerini çabuk tuttuklarını görüyorlar. Haylaz talebelerin öğretmenin sabır sınırlarını yoklayan edasıyla, bazı gazete, TV ve reklâm ajanslarının milletimizin sabır sınırını test ettikleri kanaatini taşıyorum. Yalnız bizdeki muhafazakâr, insaniyetperver ve vatansever politikacıların, Avrupalı meslektaşlarıyla diyalog içinde olmamaları bize hüzün veriyor. Birkaç şirretlikle ahlâksızlığın önünü açmak, Türk ailesini yok etmek ve bizi dünyada maskaraya çevirmek isteyenlere, siyasetçilerimiz müsaade etmemelidirler. Bilimsel dünya kamuoyu, Avrupa Kiliseler Birliği, Amerika’nın geleceğiyle ilgilenen köklü sivil toplum örgütleri ve Babsist kiliseleri, cinsel sömürüye ve hatta teröre karşı yavaş yavaş ittifaka giderken, bizdeki kuruluşların da üzerlerine düşeni yapmaları gerekir, kanaatindeyiz.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*