Avrupa’da 28 Şubat baharı

Neoliberallerin imkânlarıyla “iklimcilik tiyatrosunda” oynayanlar, geçmiş kışlara kıyasla ılıman geçen baharımıza da felâket diyebilirler.
Siyah gözlüklerle dünyamıza kara kara bakanlara aldırmadan diyoruz ki, bütün felâket senaryolarına rağmen Avrupa’da hem maddî ve hem de manevî havalar güzel gidiyorlar.

Şubat’ın yarısına varmadan, Ren’in kenar şehirlerinde erikler, badem ve şeftaliler çiçek açtılar. Kızılcıkları sormayın, onlar her zaman olduğu gibi erkenci… Geçen senenin sonbahar meyvelerinin bazı ağaçlarda hâlâ tazeliğini koruyarak kışı geçirmeleri, ayrı bir mu’cize olsa gerek.

Evet, Hak şerleri hayreyliyor. Zahiren fevkalâde zararlı ve tehlikeli görünen hadiselerin arkasına gizlenmiş “güzel şeyleri“ hissettiğimizde, elhamdülillah diyoruz. Kâinatımızı, Güneş Sistemimizi ve dünyamızı yoktan yaratan Allah, mukaddes kitaplarında tabiatçılar hadiselerle insanın fiilleri arasındaki ilgiyi daima göstererek bize ders veriyor. Kur’ân’da, bu çerçeveyi dolduracak onlarca resmi bir çırpıda bulabiliriz: Gök ile, yer ile, su ile, hava ve hastalıklarla daima insanı ikaz eden Rabbimiz; güzel şeyler olduğunda da havaya, tabiata ve çevreye onu aksettiriyor.

Kendi içinde ayrışan Avrupa; insan nesline, ahlâkına, servetine ve emeğine düşman olan ‘ikinci Avrupa’ ile mücadelesini sertleştirmeye başladığı. Kiliseler, siyasetçiler ve ilim adamları; demokrasi ve insanlık düşmanı sefahate artık hayır diyebiliyorlar. Avrupa’nın Hıristiyanlık öncesi çok karanlık dönemlerinden kalmış ve sefihlerin istismar ettiği karnaval şenliklerini biliyorsunuz. Kuzeylilerin kış ile birlikte kötü ruhları kovaladıklarını sandıkları bu cehalet geleneğini bahane eden ‘ikinci Avrupa’; bilhassa Orta Almanya ve hususan Köln’de bir haftaya yakın bu zamanı, sefihane halleriyle doldurmaya çalışıyorlardı. Bu sene çok güzel devam eden hava; onların sokağa dökülüp konvoylar halinde geçecekleri günde birden fırtınaya dönmüştü. Yağmur ile rüzgâr adeta ittifak ederek; bütün karnaval şenliğini devre dışarı bıraktılar.

Bediüzzaman Hazretleri’nin Avrupa ile verdiği müjdeler de çıkıyor. Deccalist neocon–neoliberal ittifakının kan gölüne çevirdiği Ön Asya çatışmalarına Avrupa Birliği yavaş yavaş el koyuyor. Amerikalı ve İngiliz neoconların Türkiye Hükümetini yanlarına çekmeleri de durumu değiştirmeyecek gibi. Berlin’de başlayan barış görüşmeleri; bir ayakları Cenevre’de olmak üzere AB merkezlerini dolaşarak inşallah maksad hasıl olacak. Almanya Hükümeti’ndeki etkilerini kaydetmeye başlayan neocon-neoliberal ittifak, Avrupa’nın güçlü partilerini rüşvet ve nifakla parçalasa da netice yine aleyhlerine olacak. Zira hürriyet fikri kuvvet bulurken; demokrasiden başka çıkar yolun olmadığını, artık ahali dillendirmeye başladı.

Avrupa Birliği kiliseleri temsilcisi Reinhart Marks, henüz 70’ine varmadan, yaşlılığını bahane ederek Vatikan’ın demokratikleşmesine yardım niyetiyle, artık Almanya Kardinaller Konferansı Başkanlığı’na aday olmadığını açıkladı. Papa Benedik’ten sonra, kardinal Marx Hıristiyanlık âlemine demokrasi dersi veriyor. Başında bulunduğu şahs-ı maneviyi Hanau Katliâmı’na karşı, itidalle teyakkuzda tutarak terörün köklerini araştırmaya yöneldiler.

Bediüzzaman’ın müjdelediği Alman milletine İkinci Avrupa üzerinden yapılan hücum ve entrikalarının da devam ettiğini biliyorsunuz. Heiko Maas’ın girişimiyle Libya ve Şam konferanslarında pozisyon alınca Almanya, Deccaliyet Hanau’daki katliâmı icra etti. Kendince Müslümanlar ile Almanlar arasına fitne sokabilecek. Yukarıda arz ettiğimiz üzere hem Müslümanlar ve hem de Avrupa Birliği entelektüeli ikinci Avrupa’nın oyunlarını deşifre etti. Şayet cehalet Müslümanlarda yeni bir oyuna sebep olmazsa, inşallah İslâm coğrafyasına barış gelecek.

Medyaya yansıyan İslâm düşmanlığı ve cami kundaklamaları sakın moralimizi bozmasın. Onların her yeni teşebbüsleri mahiyetlerinin efkâr-ı ammedeki deşifrelerine yardımcı oluyor.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*