Avrupa´da meydan siyaseti yok

Image
Meğer ki, Avrupa ile kıyaslanamayacak bir yönümüz daha varmış ki, o da siyaset tekniğimizdir.

Bu teknikteki farkımız, seçim dönemlerinde acaip fark atıyor.
Hani bunu da; kendimizi, hele hele “millî gururumuz”u (!) rencide etmek adına söylemiyoruz ha..
Hele bir “meydan siyasetimiz” var ki, koca Avrupa’yı alıp satar.

 

Yeter ki, bu meydan siyaseti; meydan dayağına ve meydan muharebesine dönüşmesin!..
Avrupa’ya gelince; burada meydan siyaseti yapılmıyor ki, kavgası ve muharebesi de olsun..
Gazete sayfalarında okuyan okuyor, uygun yerlere asılan bilboardlarda gören görüyor, radyo ve televizyonlardan takip eden ediyor..
Yani Avrupa’da seçim günü ile diğer günler arasında hiçbir fark göze çarpmıyor!
«««
Büyük bir İmparatorluğun mirası, göz dikenlerin gönül yarası, yiğit ve ciddî ceddimizin gür narası, hani birazcık da maskarası, mirasyedilerin yüz karası bir ülkeye yakışmayan ne olabilir ki..
En güzel ünvanlara eşlik eden bir yığın başka ünvanlardan işte biri daha:
“Tezatlar diyarı”!..
«««
Muhabbetle husûmetin, kardeşlikle adavetin, saadetle şekavetin, iktisatla israfın, cesaretle korkaklığın, kükremekle miyavlamanın, kurtla kuzunun, yalanla sıdkın, dindarlıkla dinsizliğin, hülâsa bütün zıtların bu kadar iç içe, bu kadar kol kola olduğu başka hangi diyar gösterilebilir?
Diyeceksiniz ki, dünyanın yapısı böyle..
Diyeceksiniz ki; hayır ve şerrin, mükâfat ve mücazatın kesin hatlarla ayrılacağı kudret diyarı ahiret yurduna nisbeten hikmet ve imtihan yeri olan dünyanın mahiyeti budur.
Pekâlâ bütün bu zıtların bütün şiddetiyle harmanlandığı yer neresidir?
Elbette ki, İslâm âleminin hilâfet merkezi en son neresi olmuşsa, orası olacaktır.
Ahirzamanda beklenen şahısların faaliyet alanı neresiyse, orası olacaktır.
Süfyan ile Mehdî’nin yüz yüze geldiği ve Süfyanizm ile Mehdiyetin kıyasıya çarpıştığı yer neresiyse, orası olacaktır.
Ah bir de, bu iki zıt kutupları birbirine yaklaştırma ve barıştırma çabaları olmasa, ah bir de Fatih’in düşmana atılan toplarını tutan Cibali Baba misali zevat olmasa, ah bir de “dinde mutaassıp, muhakeme-i akliyesi kıt” bazı siyasiyyun olmazsa, ah bir de meydanlar, iyilik zannıyla fenalık yapanlarla dolup taşmasa ve ah bir de günübirlik siyaset meftunları başlarını kaldırıp Müceddidin, uzakları yakınlaştıran dürbünüyle bakabilseler…
«««
Kendi milletinden sakınan bir devlet, kendi devletinden çekinen bir millet!
Ne zaman girdi içimize bu illet?
Ne zaman sardı ruhları bu ikilem, ne zaman tuttu kafaları bu paranoya?
Baksanıza şu tabloya:
Bir korku, bir endişe sarmış ülkeyi boydan boya!
Siyasî rant adına, açıkça ayrımcılık yapıldığı, etnik ve politik gruplaşmalara birinci ağızdan prim verildiği nerede görülmüştür?
Hele şu; millet namına omuzlarında taşıdıklarını dağıta dağıta, döke döke bugünlere gelerek meydanlara inenlere bakınız!
Millete hesap vereceklerine, umut ve güven vereceklerine, birbirlerine çamur atıyorlar!
İleri demokrasi deniyor, millî irade deniyor, seçim deniyor, milletin önüne sandık getiriliyor. Bir yandan da seçme hürriyetine sınır konuluyor. “Millet şunu bunu seçmesin” diye, baraj konuluyor, tercih hakkı tahdit ve tehdit ediliyor. Yani milletin önüne aslında iki şey getiriliyor:
Biri sandık, diğeri kocaman bir baraj!
Aslında bu da bir bölücülüktür.
Sadece partilerin bir kısmı barajın altında, bir kısmı üstünde kalmış olmuyor.
Milletin bir kesimi barajın üstünde, büyük bir kısmı da altında kalıyor!
Altta kalanın canı çıksın!  Öyle mi? Peki ya altta bırakanın?
Image

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*