Avrupa’da savaş, özde cereyan ediyor…

Image
Daha önceki yazılarımızda dikkatinizi çekmeye çalıştığımız önemli bir nokta vardı. Avrupa ve Amerika’daki “İslâm karşıtlığının” örttüğü bir husus var ki, medyayı yönlendirenlerce mütemâdiyen nazarlardan kaçırılmaya çalışılıyor. Bu iki kıt’adaki Müslüman nüfusunu ve onların AB ve ABD’deki sosyal statülerini incelediğimizde, hakîkaten Müslümanların hiç de problem çıkaramayacak kadar küçük birer azınlık ve ekonomik-politik güçten mahrum olduklarını göreceksiniz… Durum bu halde, medyada ve siyasette çıkarılan patırtı ve gürültüleri merak ediyorsunuz.

İslâmın aleyhinde hareket eden cereyanın mensuplarının kilise ile ve hatta toplumun saygısını kazanmış sivil toplum hareketleriyle de sıkıntılı oldukları, maalesef Müslümanların nazarından kaçıyor. “İslâmiyet düşmanlığı”nı bazen ırkçılıkla, bazen kadın hürriyetleriyle ve bazen de cehaletten doğan yanlışlarımızla körükleyenlerin asıl hedeflerinin kilise, İsevî Batının değerleri ve Avrupa medeniyetinin ilimden aldığı temel esasları yıkmak olduğunu, Müslümanlar hâlâ anlayamadı… Söz konusu global dinsiz ve ahlâksız cereyanların bizden şikâyetleri, bizim kiliseye sağladığımız “hayatî destek”tir. Yâni İslâmiyetin; dinsizliği ve sefaheti kökten mahveden düstur ve prensiplerini çok az da olsa Avrupa’da temsil etmemiz, onların işlerini zorlaştırıyor. Hem iman esaslarında, hem ibâdetin lüzûmunu hissettirmede ve hem de sosyal muamelâtta, Müslümanların Hıristiyanlar üzerindeki etkisini, başta kilise itiraf ediyor.
Kuzey Avrupa topraklarından dünyaya dağılan “Şimal cereyanının” Fransız ihtilâlini takip eden yıllarda Hıristiyanlığı mağlûp etmeye başladığını ve bu sürecin bolşeviklerin dünyayı fesada vermeye başlamasıyla hız kazanmış. 1945’-ten sonra bu cereyanın İslâmiyet önünde uğradığı hezimetle Hıristiyanlar tekrar siperlerine dönebildiler. Bu “Şimal cereyanı”nı mağlûp eden Müslümanlarla yakın irtibata geçerek, onların da “ehl-i cennet” olabileceklerini konsüllerinde karar altına aldılar. Bu münâsebeti yaşayan kuzeyli ve şimdi globalleşen “dinsizlik cereyanı” Hıristiyanları tamamen safdışı bırakmanın, ancak İslâmiyeti de mağlûp etmekle olacağına inandıklarından, bildiğiniz global İslâm karşıtı facialar, savaşlar ve dehşetli projeler ortaya çıkıyor.
Kuzeyli dinsizlerin Hıristiyanlarla savaşı bitmiyor ve biteceğe de benzemiyor. Katolik kilisesindeki “evlenmeme” prensibinin münferit hadiselerle su-i istimale uğramasını bir kaç senedir medyada işleyen sözkonusu dinsizler, kilisenin hem geri adım atmasını, hem susmasını ve hem de önemli elemanlarını feda etmesini sağlayarak tekrar hücum taarruzuna giriştiler. Müslümanların bu dehşetli “iç çatışmadan” haberdar olmayışları, elbette ki kilisenin aleyhine oluyor.

HIRİSTİYANLIKTA HÜRRİYETİN SINIRLARI BELLİ DEĞİL…

Daha çok Sigmud Freud, Wilhelm Reich ve Adurno gibi ahlâksız ve dinsiz feylesofların prensipleriyle Avrupa’da büyük tahribatlar gerçekleştirenlere kilise suskun… Zîra elinde belli bir ölçü bulunmuyor. Burada Kilisenin yardımına bir avuç Müslüman farkına varmadan koşuyorlar. Dinin haram ve helâl çizgileri, onların hayatını diğerlerinkinden farklılaştırıyor. Ortaya sağlam bir aile hayatı çıkıyor. Ailede ve toplumdaki adaletli paylaşım da ayrı bir husus. Müslümanların kadınlarına ve kız çocuklarına verdikleri değere “hased” eden ahlâksız dinsizler, tesettürlü bir hanımı bebeğiyle sokakta gördüklerinde bas bas bağırıyorlar. “Müslümanlar 2020’de Avrupa’yı ele geçirecekler… Onları bu kıt’adan kovun!” İşin doğru yanı, Avrupalı siyasetçiler, hürriyet adı altında insanlığın temel prensipleriyle savaşanları durdurmazlarsa, çok yakında Avrupa tekrar insan ithaline başlayacak. Fakat Kuzeyli dinsizler, Müslümanların AB’ye ve ABD’ye gelmesini istemiyorlar.
Müslümanların olmazsa olmazları olan iffet, mahremiyet, güzel ahlâk, Allah korkusu, haşirdeki muhasebe ve temiz helâl yeme prensibleriyle alay eden neoliberallerin bir temsilcisi kilise savaşında biraz ileri gidiyor. FDP’nin Genel Sekreteri Christian Lüdner, devletin kiliseler için topladığı vergiye ve yaptığı yardıma son vermesini istiyor. İşin ilginci de Müslümanları bahane ederek Hıristiyanlığa saldırıyor. Buradaki dinî cemaatleri devre dışı bırakma uğruna bazı Türkiyeli saldırgan ateistlere birçok dernek kuran ve Rotshild amcalarının paralarıyla dinî cemaatleri Türkiye Kemalistleri gibi zabt u rabt altına almaya çalışan FDP-CDU hükümeti, kilise düşmanlığını da sırtımızda yürütmeye çalışıyor. İlk geldiklerinde de Müslümanları bahane ederek Hıristiyanların sembollerini devlet müesseselerinde toplamışlardı. Hem dinsizliği ve hem de münafıklığı birlikte yürüten bu global cereyanın asıl rakîbinin AB ve ABD Müslümanları olmadığını, medyada aleyhimize yapılan propagandanın “bir büyük iç savaşı” kamufle ettiğini, her Müslüman sesi yettiği kadar haykırmalıdır, diyoruz.
Bazı dinsiz Avrupalı politikacılarının İslâmiyete, iffete, adâlete ve bazı insanî değerlere getirmeye çalıştıkları yasaklar, Bediüzzaman Hazretlerinin 1935’lerde Eskişehir mahkemesindeki müdafaasını hatırlatıyor. Hürriyetin dünyanın dört bir yanını tuttuğu bir zamanda, neoliberaller ellerinden gelse Avrupa’yı tekrar eski vahşet ve bedeviyet çağlarına çekecekler. Kendi dünya görüşleri dışındaki fikirleri ve hayat biçimlerini yasaklama arzusunda oldukları, ifadelerinin satır aralarında adeta sırıtıyor. Hürriyetin bu denli insanlık aleyhinde kullanıldığına, maalesef Avrupa bir daha şahit oluyor…

NETİCE

AB ve ABD’deki garip Müslümanlar, mahiyetinden haberdar olmadıkları büyük bir çatışmanın merkezinde bilmeden yer almışlar. Medya’ya yansıyan patırtı ve gürültüleri direkt kendi alâkadar zannıyla bazen paniğe kapılabiliyorlar. Zîra buralarda Müslümanları Avrupa veya Almanya düşmanı olarak ilân eden Kristina Schröder gibi o kadar sağ politikacı var ki… Troçki’yi techiz ederek Rusya’ya gönderen Rotshild’in şerrinden “deve dişi” politikacılar ürkmüş olacaklar ki, şimdilik meydanı hürriyeti insanlığın dışında tarif eden ekiplere bırakmış görünüyorlar. Fakat buna rağmen, gerek SPD’de ve gerekse CSU’daki hareketlenmeler, Birinci Avrupa ile ehl-i İlmin harekete geçmek üzere olduğunun ilk işaretleri olmalı. Avrupa’daki Müslümanları da gençleriyle birlikte İslâm dinine sahip çıkmaya zorlayan neocon ve neoliberal siyasetçilere, belki bir gün teşekkür edeceğiz…

 

Image

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*