Ayasofya unutturulamaz…

Ayasofya’nın “anıt-müze” haline getirilmesine dair, 24 Kasım 1934 tarihini taşıyan acip, garip, tuhaf, şaibeli, alengirli bir Bakanlar Kurulu Kararı var. Bugün, o kararın yıldönümü…

Bugün, aynı zamanda Öğretmenler Günü. Varsın, olsun. Bir sakıncası olmasa gerek.

Bugün, aynı zamanda “Soyadı Kànunu” kabul günü. Bu kànun, Ayasofya kararıyla, gün, ay ve yıl itibariyle de aynı tarihi taşıyor.

Buna göre, Soyadı Kànunu ile Ayasofya’nın müzeye çevrilmesine dair o şaibeli karar arasında gizli bir bağlantının olması ihtimali kuvvetlidir. Zira, aynı gün M. Kemal’e “Atatürk” soyadının verilmesine de resmen karar verildi ve Ayasofya kararının altında atılmak üzere ilk kez “Atatürk”lü imza kullanılmış oldu.

Hadiseye nereden bakılırsa bakılsın, karşımıza zihinleri ziyadesiyle meşgul eden bir dizi soru işareti çıkıyor. Bunlar, gelecek zaman içinde inşaallah cevabını bulur diye ümit ederek, asıl konuya dönüyoruz: Ayasofya unutturulamaz…

* * *

Evet, Ayasofya dâvâsı, gündemimizin daimî, yani demirbaş maddesidir. Kıyamete kadar da inşaallah gündemimizde kalmaya devam edecek.

Zira, Peygamber (asm) müjdesine mazhar olan bu mâbed, fetihle sağlanmış bir hakimiyet sembolü olduğu gibi, aynı zamanda bu vatanda Hıristiyanlığın İslâmiyete devir-tesliminin müşahhas bir nişânesidir.

İşte, böylesine muazzam ve mukaddes değerler taşıyan bu mâbedin halihazırdaki vaziyeti hazmedilemez, hiçbir şekilde hafife-basite alınamaz, ipe un sermek kabilinden ondan sarf-ı nazar edilemez. Vesaire…

Süreç nasıl işledi?

Ayasofya’nın müzeye çevrilmesi işi, öyle hemen bir anda gerçekleşmedi; gizlice, hatta sinsice sürdürülen bir hazırlık safhasından sonra, yani alıştıra alıştıra iş bitirildi, yani tamamlanmış oldu.

Gelişmeler özetle şöyle: Ayasofya Camii, tâ 1930 senesinden evvel ibadete kapatıldı. Kapatma gerekçesi, o tarihde “restorasyon çalışması” diye de ilân edildi.

Oysa, o devirde hiçbir mescit, medrese, yahut camide restorasyon çalışmasının yapıldığı görülmüş, duyulmuş değildir. Dahası, ibadetsiz ve cemaatsiz kalmaya mahkûm edilen mescit ve camilerin birçoğu satışa çıkarılmış durumdaydı. (1926-1949 arası, 3000’den fazla mâbed.)

Demek ki, Ayasofya için asıl niyet başkaydı. Bu da zamanla daha iyi anlaşılacaktı.

İşte, 24 Kasım 1934’te imzalanan söz konusu “Kararnâme” ile, 480 yıl cami olarak hizmet veren Ayasofya, kapalı-devre yapılan bir hazırlık çalışmasının ardından, nihayet 1 Şubat 1935’te fiilen “müze olarak” kullanıma açılmış oldu.

Peki, neden kànun değil de kararnâme?

Çünkü, Ayasofya’nın kànun nezdindeki statüsü 1453’ten beri hiç değişmedi ve değiştirilemezdi. Bu mâbed, Fetihten itibaren camidir.

Nitekim, tapusunda hâlâ cami diye yazar. Üstelik, bu mânâdaki kayıt, Sultan Fatih Mehmed’in neşrettiği meşhûr Vakfiyesi’nde de aynen ifade edilmektedir.

Vakfiye’deki asıl can alıcı ifade ise şudur: “Camiye çevirmiş olduğum bu mâbedi her kim ki bir başka şekle tebdil ederse, Allah’ın, meleklerin ve insanların lâneti onun üzerine olsun! Yüzlerine bakan ve onlara şefaat eden hiçbir kimse bulunmasın!”

İşte, bu derece ağır, bu derece büyük ve okkalı bir kayıt, lânet, itham ve sorumluluk altına girmeyi kimse göze alamadığı için, topluca kànundan hazer edilip uyduruk bir “Bakanlar Kurulu Kararı”na sığınma cihetine gidilmiş oldu.

İlâve Kısa Bilgiler

BİR: Ayasofya’nın 1930’dan sonraki restorasyon çalışmasında ve iç duvarların sıvadan temizlenmesi işinde başı çeken odaklardan biri, ABD merkezli Bizans Enstitüsü (The Byzantine Institute of America) isimli kuruluştur.

İKİ: İstanbul’da bulunan M. Kemal, 1 Şubat’ta müzeye çevrilen Ayasofya’yı 6 Şubat 1935’te ziyaret ederek, yapılan bu köklü değişimden dolayı memnuniyetini izhâr ediyor.

ÜÇ: O tarihlerde, İngiltere ve İtalya devletleri ile Türkiye arasında şiddetli bir gerilim yaşandığı anlaşılıyor. Hatta, savaş tamtamları bile çalıyor. Bilâhare, Yunanistan’ın da müdahil olduğu söz konusu devletler arasında bir gizli anlaşma ile Ayasofya’nın kurban seçildiği ve fedâ edildiği kanaati hasıl oluyor.

DÖRT: Ayasofya’nın “anıt-müze” olması hakkındaki 24 Kasım 1934 tarihli Bakanlar Kurulu Kararının altında “Atatürk” imzası, bilinen ve yaygın olarak kullanılan imza şekli ile uyuşmuyor, örtüşmüyor.

Velhâsıl: Seksen küsûr yıllık resmî “Ayasofya muamması” ile kudsî “Ayasofya dâvâsı” gündemdeki yerini korumaya devam ediyor.

***

@salihoglulatif:

Ezân-ı Muhammediyenin (asm) neşriyle Demokratlar on derece kuvvet bulduğu gibi, Ayasofya’yı da beş yüz sene devam eden vaziyet-i kudsiyesine çevirmek gerektir.

(Bediüzzaman; Emirdağ Lâhikası: 387)

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*