Aydın’da kalplerimiz aydınlandı

Sene başları Medrese-i Nuriyelere kavuşma zamanıdır.
 
Nurlu mekânlardaki daimî ikametlerimizin üç aylığına değişmesi bizleri çok değiştirir.

Biz de bunun verdiği rehavetle ikinci dönem zorunlu stajlarımızı meslekî gelişimimize faydalı olacağı sözüm ona idealistliğinden ötürü yüzlerce kilometre uzaklıktaki taa Aydın’ı tercih ettik.

Ama nurlu mekânlarda kaldıkça hatırladık aslında idealizmde ilk önceliğin hizmet için olması gerektiğini… Hâlâ tam olarak idrak ettiğimizi iddia etmesem de hatırladık hatırlamasına da son pişmanlık iş işten geçtikten sonra olduğundan fayda etmedi tabi.

Elhamdülillah oralarda da öğrencilerin kaldığı dersaneler yok değildi elbet. Lâkin kız kısmının fazla gezmesi pek de gezmesi pek uygun değildir.

Vakit yaklaştıkça bir endişe de sarmadı değil hani. “Ya niye memleketlerimizi seçmedik ki sahi” çırpınışlarımız süredursun sigorta işlemlerimiz de halledilince keyfîlikten zorunluluğa terfi eden Aydın macerasına el mahkûm biletlerimizi de aldık.

Gecenin bir yarısı otogardan alınırken  o kadar da karamsar olunmaması gereken bir durumda olduğunu sezdik aslında…

Bir şehre adım atar atmaz sıcak ve samimî bakışlar, uhuvvet kokan kalpler görmek; isteseniz de o şehri sevmenize engel olamaz sanırım…

Velhâsıl dersanelere yerleştirildik. Zaten gelmeden hemen önce dersanede kalan talebe olmadığını hayal kırıklarıyla öğrenmiştik. Ama 3 katlı olan binanın diğer 2. Katındaki insanların bu kadar harika olduğundan kimse bize bahsetmemişti.

O gece sırf biz rahat edelim diye, bize bir ay boyunca annelik yapacağından o an için habersiz olduğumuz, Nurgül Teyzemiz odadan odaya heyecanla koşturarak bize ihtiyaçlarımzı nasıl temin edeceğimizi  anlatıp durmuştu.

An itibariyle Aydın Dershane Talebeleriydik biz. An itibariyle Nurgül Teyzemizin “bizim kızımız, bizim kızlarımız” diyecek kadar sahiplendiği; ne sabah kahvaltımızı, ne akşam yemeğimizi, ne meyvemizi, ne tatlımızı, ne de Nurcunun mazotu çayımızı eksik etmediği şanslı gençlerdik biz.

Hiçbir sebep yokken bir anda Aydın dedirten, bizlerin dilinden Aydın’ı döktüren hiss-i kable’l vukuun  saika şeklinde tecellisiymiş meğer.

Sevk-i İlâhî, dersaneler boş olmasın diye bizleri buraya yönlendirmiş meğer.

Meslekî gelişimmiş falan hikâyeymiş şehir dersaneye talebe beklermiş meğer.

Bizleri öyle bir cemaat karşıladı ki, umumî ders gününe kadar tanışmayı öyle arzulayan bir cemaatlerdi ki, “gözleri yolda” emsali tam olarak bu hâlin tabiriydi.

Tek özellikleri dersaneyi doldurmuş olmaları olan hiç tanımadıkları iki insanı böylesine sahiplenebilen bir şehir… Keramet Aydın’da değil, sanmıyorum. Bu his, bu bağ ancak Risale-i Nur zinciriyle birbirine bağlanmış uhuvvetin kuvvetindeydi. Biri şarkta biri garbda da olsa mânen birlikte olan ve sohbet edebilen bir cemiyetin ferdleriymişiz de maddeten de birarada olmayı bekliyormuşuz meğer…

Kaldığımız süre bizi buraya öyle bağladı ki daha stajlarımızı henüz yarılamışken nasıl ayrılacağımızı kara kara düşünür olduk. Hepsinden tek tek Allah razı olsun. Kim bilir belki de sevk-i ilahî bizlere ileride hayatlarımızı burada devam ettirmeye ayrı ayrı vesileler kılar. Allahû âlem bissevab.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*