Âyet-i Hasbiye’deki na’büdü

Na’büdü Mütalâaları – 5

Fatiha’daki na’büdü mütalâası satırda bitebilir, ama sadırda bitmemeli demiştik. Ancak Üstad, satırda da bitirmiyor. Âyet-i hasbiyede de na’büdü mânâsını hissettiren ifadelerini okuyoruz. Dördüncü Şuâ’da veya On Dördüncü Rica’da âyet-i hasbiyeyi tefsir eder. Ehl-i dünyanın kendisini herşeyden tecrid edip beş nev’î gurbete ve hastalığa ihtiyarlık zamanında giriftar olduğunu anlatır.

 Sıkıntıdan gelen bir gafletle Risâle-i Nur’un tesellî verici envârına bakmayarak kalbine bakar ve ruhunu arar. Vücuda muhabbet, hayata iştiyak ve bekaya aşk insanda mevcud; lâkin bunlarda hadsiz acz ve fakr içerisinde, ama bütün bunların da fenâ olacağını, fani olduğunu görür…

Bu hâl insanın en dip ve mühim mes’elesi iken Niyazi-i Mısrî’nin:

“Dil bekası, hak fenâsı istedi mülk-i tenim.

Bir devasız derde düştüm, ah ki Lokman bîhaber!” 1 nidâsını eder, âyet-i hasbiye imdada gelir; ‘Beni dikkatle oku’ der. Günde beşyüz sefer okur. Kalbe tulû’ eden nurlar envâra başlar. Aynelyakîn sûretindeki keşfinin dokuz adetini sıralar. Eskiden diğer risâlelerde bahsinin ilmelyakîn yapıldığını, ama burada aynelyakîn ifade edildiğini söyler.
Âyet-i hasbiyenin anahtarı imandır. Bu anahtar ile bu âyetin işaret ettiği hazineye giriliyor. Hadsiz zaaf, acz ve fakrın tedavisinin iman ile olduğunu anlar ve işaret eder. İmanın kuvveti ile acz ve fakr insanın elinde leziz bir iştiha, kuvvetli bir silâh, ve nihayet rahmet-i İlâhîyenin inzalinin sebebi olur.
Kadîr-i Mutlak’ın bu kadar ehemmiyetli ikramı; ehemmiyetsiz insana bu kadar ehemmiyet vermesinin hikmeti nedendir acaba? Bu sırrın hâlli için âyet-i hasbiyeden imdad ister.
“Hasbünâ” 2daki “nâ” 3ya dikkat edilmesini nazara verip ve senin ile beraber kimler lisân-ı hâl ve lisân-ı kâlleri ile “Hasbünâ”yı söylüyorlar, dinle! der.
Uzaklara gitmeden hemen yanındaki kuşlara, nebâtâta bakar ki, hep beraber “Hasbünallahü ve ni’me’l-vekîl” 4 hâl ve kâl dilleri ile dediklerini görür. Böylece bütün ihtiyaçlarını Rablerinin tekeffül ettiğini, her çeşit yardım ve inayeti yaptığını yâd ederler.

Herbir mevcud tek başına ehadiyetini gösterirken, hep beraber de vahdaniyetini işaret ettiğini anlatır. Böylesine tasarrufun kesinlikle şirke izin vermeyeceğini ifade eder.
“Nâ” ikaz ve irşadı devam eder. Bu defa “nâ”nın nefsinde bulunan “ene”ye bakar. Yani nefsine, kendine bakar. Bir katre sudan yaratıldığımıza dikkat çeker. Vücudumuza hikmetle yerleştirilen nimetlere nazarımızı çevirmemizi anlatır. Bunlarda tecellî eden Esmâ-i İlâhîye’ye dikkat etmemiz istenir.

Mükemmel nizamla bu kadar hassas duyguları, içimiz ve dışımızda derc etmekle gayet san’atlı ve maharetli, mükemmel, lüzumlu, hikmetli yaratan Rabbimiz; nimetlerin bütün nev’îne şâmil tadacak dili, koklayacak burnu, görecek gözü, işitecek kulağı vermiş ve temas edecek eli vermiş. Yani, Allah (cc) kendine ait sıfatlardan birer cüz’i nümune vermiş ki; sıfat-ı İlâhiyeyi idrake vesile olsun. 5

Nihayet insaniyet ile inkişaf ederek, insana mahsus duygular ile Sultan’ın geniş sofralarından istifade edilsin. İslâmiyet ile baştaki vücut nimeti âlem-i gayb ve şehadet kadar genişlesin. Hakikî imanı vererek vücud nimeti; dünya ve ahirete de şâmil olsun. Muhabbet ve mârifet vererek imkân ve vücub dairesinde tecellî eden Esma-i İlahiyeyi temâşa ve hamdü sena edebilsin. Kur’ân ilminden verilen ilim ile ise çok mahlûkat üzerine çıkarak camiiyyet kesbedip; ehadiyet ve samediyete âyine, kudsî rububiyetine küllî ubudiyetle mukabele edebilme istidatı vermiş.
Enbiyalarla gönderilen bütün kitap ve suhuflarla, evliya ve asfiyanın ittifakıyla bizdeki emaneti, hediyesi olan vücudumuzu Kur’ân’ın nassı ile satın alıyor. Tâ ki zayi olmayıp, Cennette ebedî saadet, rüyet-i Cemâl olarak ihsanı olacağını kat’î olarak ilmelyakîn ve tam iman ile anladım, der.
Böylece hayat ne imiş, insaniyet ne imiş, iman-ı tahkikî ne imiş, marifetullah ne imiş, muhabbet nasıl olacakmış “Hasbünâ”daki “nâ” hatırlatır.

Eğer elimizden gelse idi bilfiil ve gelemediği için niyetlenerek, tasavvuren, hayal ederek bütün mahlûkatın dilleriyle “Hasbünallahü ve ni’mel vekîl” sonsuza kadar tekrar etmek isterdim, der. 6
Nun kapısı çok sır ve hikmetlerle dolu. Üstad bunları keşfederek eserlerinde dikkatli nazarlarımıza arz eder.
Mazinin bütün tefsirlerinden farklı olarak na’büdü mütalâası ise daha dikkat çekici.

‘Diğer tefsirlerde Na’büdü Mütalâaları’ ile inşâallah buluşmak üzere…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*