Âyetleri doğru pencereden tefekkür etmek

Sorularınız yoksa sorunlarınız var demektir. Zira sorular sorunları çözmeye atılan adımlardır.

Soru sormayandan korkmak lâzımdır. Sorular ihtiyaçları gösterir. İhtiyacını hisseden ise bunları doyurmanın ve cevaplarını bulmanın peşine düşer.

İşte böyle sorulardan birisi de âyetlerdeki, ‘tehdidat-ı İlâhî’ hakkındadır. Bu âyetleri duydukça, okudukça (haşa) Yaratıcıyı, “İnsanlardan öç almak isteyen, sadece cezalandıran ve bundan da zevk alan” bir anlayışla algılamak ve neticede muhabbet edilen, sonsuz Rahmeti olan ve hüsn-ü zan edilen bir Allah inancından ziyade, cezalandıran bir Allah inancı hakim olmaktadır.

Meselâ, Bakara Sûresi 214. âyet, “Yoksa sizden önce gelip geçenlerin hali, başınıza gelmeden Cennete gireceğinizi mi sandınız. Onlara öyle yoksulluk ve öyle dayanılmaz bir zorluk çattı, öylesine sarsıldılar ki, sonunda elçi, beraberindeki mü’minlerle, “Allah’ın yardımı ne zaman “ diyorlardı. Dikkat edin şüphesiz Allah’ın yardımı pek yakındır.”

İlk okuyuşta insan sanki bu âleme acılar çekmek, sıkıntı ve musîbetlerle mücadele etmek için geldiği hissine kapılmakta ve Cennete gitmenin şartının da musîbet ve elem çekmekte olduğunu düşünmektedir.

Âyetleri belki de doğru anlayamamamızın sebebi doğru pencereden tefekkür edememektir. Zaten insanın kaderine itirazları ve isyanları da bundan kaynaklanmaktadır.

Öncelikle insan Allah’ın Adil, Rahim ve Hakim ismi penceresinden hadisatı okuması, âyetlere yanlış mana vermesini engelleyecektir. Zira O merhametsiz, adaletsiz ve hikmetsiz iş yapmaz.

Sonra da insanın acz ve fakr ismindeki iki yarasını ve istidat ve kabiliyetlerini geliştirmek için imtihan olduğu gerçeğini hiç unutmaması gerekir.

Bir imtihanda olan öğrenciye elbette soruların sorulması normaldir. Bu imtihandan maksat, bildiklerinin sınanması olduğu gibi, bilmediklerini de öğretmektir. Çünkü sınavın amacı eğitimdir. Öğretmenin, öğrencisinin bilmediği sorular sorarak, onu kıskıvrak yakalayarak ondan intikam aldığını düşünmek yanlış olacaktır.

Öğretmen bazen öyle sorular sorar ki konunun özü, püf noktası o soruyla tebarüz eder.

Burada düşünülecek en önemli nokta musîbet, sıkıntı, elem gibi görünen bütün bu zor soruların aslında bilen ile bilmeyenin, çalışan ile çalışmayanın, kul ile kul olamayanın tefrik edilmesi ve neticede de hak ettiği yere gelmesi murattır.

Dolayısıyla hiçbir aklı başında öğrenci sorular sorulmadan, imtihan olunmadan öğretmenin herkese iyi veya kötü not vermesini istemez ve itiraz eder. Hakkın yerini bulması, çalışanla çalışmayanın ayrılması hikmet ve adalet gereğidir. İşte öğretmenin bu ayırımı yapması için bazen zor sorular sorması ve bu sorunun da asıl belirleyici olması imtihanın da bir sırrıdır.

Aynen bunun gibi kulluk imtihanı da aynıdır. Genelde itiraz edenler, soruları zor bularak kaderi tenkit edenler zaten çalışmayan, yani kulluğunda problem olanlardır.

İkinci olarak, isyan edenlerin bir sebebi de imtihan sorularının bir istidat, kabiliyet keşfine, gelişimine sebep olacağını idrak edememektir. Zaten Cenâb-ı Hak kulunu bu zorlu imtihanla başa başa kalacağını söyledikten sonra kulları ümitsizliğe düşmesin diye Rahmetini ifade eden ayetle bitirir. Bundan maksat da, kulu ümit ile ümitsizlik arasında bıraktırarak, korkusu onu günah işlemekten alıkoysun, ümidi ile de Allah’a yaklaşsın anlamındadır.

İşte Kur’ân’ın bu belâgatı ile insanlar hem atalete ve ümitsizliğe düşmez, çalışır, hem de hadlerini aşmamak için Allah’ın Rahmetini ümit ederek yaşarlar.

Bizim kültürümüz soru sormayı teşvik eden bir kültür değildir. Çünkü bu toplumda soruları, büyükler ve güçlü olanlar sorar. Soranlar da karşısındakini anlamak, öğrenmek ve öğretmek için değil had bildirmek, tehdit etmek, hesap sormak için soru sorarlar. İşte böyle bir anlayışın olduğu toplumlar, Yaratıcın imtihan hakikatini de, sorularını da ürkütücü, korkutucu olarak algılarlar.

Aslında imtihan sorularının kalitesi arttıkça insanın da kalitesi artar. Bu dünyevî imtihanlar içinde geçerlidir. En zor sorulara muhatap olanlar en kaliteliler yani peygamberler olmuştur. Meselelere bir de bu açıdan bakmak da bu âyetleri doğru pencereden okumamızı kolaylaştıracaktır.

Yasemin Yaşar

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*