Aylardan yine 29 Mayıs, günlerden yine Salı…

Bundan tam 559 sene önce, yine aynı gündeydi o dünyayı sarsan, sallayan büyük Fetih hadisesinin meydana gelmesi.

Peygamber (asm) emretmişti bu şanlı fethin tahakkuk edeceğini. Gaybı, ileriyi gören üstün ferasetiyle söylemişti, İstanbul’un mutlaka fetholunacağını, onu fetheden askerin ne iyi asker, “Fatih” unvanını alacak olan kumandanın da ne iyi kumandan olduğunu.

Eee, böyle bir müjde-i Peygamberîye (asm) nail olmayı kim istemezdi ki?

O sözü duyan sahabi, taa o zamandan bu yola koyulmuştu. Çölün ortasından gelip, deryanın ortasındaki İstanbul’u fethetmek için. Öyle enteresan hadiseler tahakkuk etmişti ki, şaşılacak bir durumdu. Meselâ, hepimizin bildiği,” Eyüb sultan” olarak da bizim milletimizin yâd ettiği, sahabenin büyüklerinden, Peygamber (asm) ın Medine-yi Münevvere ye hicretleri esnasında evinde misafir olduğu Halid bin Zeyd Ebû Eyyûb el-Ensâri (r.a) da o fethe lâyık olabilmek için İstanbul önlerine kadar gelmiş fakat hastalanarak şehid olmuştur. İşin enteresan kısmı da, onun içinde bulunduğu ordunun kumandanı da Yezid’di. Hani hepimizin bildiği Yezid. Ondan sonra da çok sahabi, birkaç sefer daha yapmış fakat fetih onlara müyesser olmamıştı.

Sahabiden sonra, birçok defa fethe teşebbüs edilmiş fakat bir türlü de kimseye nasib olmamıştı o şanlı fetih. Osmanlı sultanları da bu yola baş koymuş, en çok da Yıldırım Bayezid birkaç defa zorlamış, ama ona da nasib olmamıştı. Hatta meşhur Anadolu (güzelce) hisarını da yaptırmış ama ona değil, o hisarın karşısındaki hisarı yaptırana nasib olacaktı bu fetih.

Murad-ı sâni, yani Sultan 2. Murad Han, kendisine şeyh kabul ettiği Hacı Bayram-ı Velî hazretlerini ziyaret ettiği bir günde, onun da fetih harekâtında manevi güç olarak yanında bulunmasını istemiş ve “hocam, fetih bize müyesser olacak mı?” demişti. Büyük veli zat da, o zaman bir çocuk olan şehzade Mehmed’i (istikbalin Fatihi) işaret ederek, “hayır bize değil de, benim şu köse müridim (Akşemseddin) ile senin şehzadene nasib olacak” demişti.

Gerçekten de Hacı Bayram-ı velinin kerameti, Peygamber(asm)ın müjdesi Sultan 2. Mehmed de tahakkuk etmişti.21 yaşında bir genç olan Sultan Mehmed Han, enteresan ve akıllara durgunluk veren bir hareketle İstanbul’u fethederek “Fatih” unvanını alıp, Peygamber (asm) müjdesine mazhar olmuştu. Bundan kırk sene kadar önce bir gençken yazdığımız “Fetih ve Fatih” destanı şiirimizde bu hadiseyi nazım olarak dile getirmiştik. Her sene bu fetih zamanında aklıma gelen o şiirimizi de nazarlarınıza havale ediyoruz:

FETİH VE FATİH

“Muhammed” suresini okuyordu Sultan Murad Han.
Haber geldi, dediler ki; “bir oğlun oldu ey Sultan! “
Kaldırdı elini göklere, dua etti Rabbine.
Salâvat getirdi sevinerek, hem de Habibine.  

“Ya Rab!” dedi. “Okuyorken Muhammed suresini,
Haber geldi oğlumdan, işittim onun sesini.
Hamdolsun Sana. Ben de ‘MUHAMMED’ koydum ismini.
Ayırmasın O,İslama feda etsin cismini.

“Ey Allah’ım! Bundan sonra FETİH suresi geliyor.
Nasib et Ona… Bütün Müslümanlar bunu diliyor! “
Diyordu adeta O,lisan-ı haliyle bunları.
Koşturdu FETİH peşinde, bu yolda çok Sultanları.

Büyüdü Şehzade Mehmed, geldi Ondört yaşına.
Bıraktı babası, devlet idaresini Ona.
Fırsatı ganimet bilen düşman sevindi buna.
Hücum etti devlete, hem saldırdı ordusuna.

“Baba!” dedi. Sultan Mehmed. “Durum tehlikededir gel!
Terk etme devleti, küffar vatana atıyorken el! “
“Oğul! “ dedi, koca Murad. “bundan sonra Sultan sensin!
Gayret et biraz, sen küffara kolay vatan vermezsin! “

“Madem” dedi, “Sultan benim, emrediyorum sana!
Çabuk gel! Girmeden hain düşman aziz vatana.”
Koştu Murad Han, geldi tekrar devletin başına.
Şaşırdı küffar! Hiç akıl erdiremedi buna.

“İstanbul Fetholunacak! “demişti, Yüce Peygamber.
“Ne güzel ordu onu fetheden, hem ne iyi asker!”
Bunu duyan her Sultan, girişti erişilmez Fethe.
Kimseye nasib olmadı, o dünyada eşsiz belde.

Cenab-ı Hak, büyük FETHİ Mehmed’e nasib etti.
O,üstün zekâsıyla, bütün ordulara yetti.
Eşsiz bir şey! Gemilerini karadan yürüttü.
Acaibdir! Hem de atını denizde yüzdürttü.

Bir Mayıs sabahı indi Haliç’e, koca orduyla.
Yıkıldı Konstantinopolis! Güvendiği suruyla.
Karşı koyamadı Bizans, o koca iman seline.
FETHOLDU, Hamdolsun! Boğuldu, mehter ve top sesine…

Giriyordu şehre FATİH, beyaz atın üstünde.
İman-ilim birleşmişti onun metin göğsünde.
Şimdi âlem şahid olsun, gelsin bunu görsün de,
Gencecik yaşta bir FATİH, bulunmaz böyle günde.

“FATİH!” unvanına layık oldu, Sultan Muhammed Han.
Şükretti. Her zaman hakkı istedi yüce Allah’tan.
“Konstantinopolis” ismini sildi,”İslâmbol” yaptı.
“Serbest her insan! “ dedi. Herkes istediğine taptı.

Bir kilise vardı kocaman, ismi “Ayasofya”.
Cami yaptı orayı. Ne de olsa FATİH’ti ya.
Tarihler yazdı bu büyük FETHİ, çizdi coğrafya.
Bir çağ değiştirdi. Hem bağlandı, Avrupa-Asya.

“Ya Rab! “ dedi FATİH.”Sana mabed yaptım burasını,
Benden sonra gelen kim kaparsa, bulsun belasını!”
Böyle dedin FATİH, bak şimdi Ayasofya ne halde?
Zincirini kıracak bir el arıyor. Söyle, o nerde?

Ne acaib bir iş, gülüyor âlem-i Nasara.
Onlar mesrur. Bizim kalbimizde açıldı yara.
Ayasofya! Sana vurdular zincir, düştün dara.
Fakat biter bu dert. Günlerin kalmaz kara.

Açılacaksın artık! Kırılacak o hain eller.
Matemin bitecek! Bir gün üstünde ezanlar inler.
Yakındır küfrün sonu. Bitecek senin hazin çilen.
Yayılıyor nur-u İslam! nesl-i atidir bu gelen.

Benzer konuda makaleler:

1 Yorum

  1. Ya ne kadar güzel bir şey bu. Ama o yezid işine şaşırdım. Demek Hz. Hüseyini şehid eden Yezid o ha.

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*