Ayrımcılık devam edemez

CEDAW’ın toplantısına katılarak başörtüsü yasağını BM’de anlatan Av. Fatma Benli Yeni Asya’ya konuştu. “Türkiye’nin ya da herhangi bir ülkenin, ‘Nihaî yorumlarda ne denirse densin, ben ayrımcılığa devam ederim’ tavrı gösterme şansı yok” diyen Av. Benli “Bir başka deyişle bir dönem AİHM için söylendiği gibi ‘Parasını veririz yine astırırız’ diyemiyorsunuz.

 İmza atıp uyma yükümlülüğü altına girdiğiniz sözleşmeler ve kararlara uymanız gerekiyor” dedi.

YASAK SÜRDÜKÇE, MÜCADELEMİZ SÜRMELİ Fatma Benli şöyle devam etti: “Ben bir avukatım. 71 sivil toplum kuruluşunu temsilen Birleşmiş Milletlerde CEDAW üyeleri önünde konuşma yapabiliyorum. Ama kendi ülkemde, kendi dâvâlarıma giremiyorum. Demek ki çok uzun bir süredir âcizane ayrımcılığın sona ermesi için çabalamaya çalışan birisi olarak dahi, yeterli mücadelede bulunmuyorum, Bence herkesin konuya bu şekilde bakması gerekiyor.” AV. FATMA BENLİ, BM’NİN BAŞÖRTÜSÜ RAPORUNU DEĞERLENDİRDİ: BM Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılması Komitesi (CEDAW) geçen ay düzenlenen ve Türkiye’nin 6. dönemsel ülke raporunu, Komite önünde savunduğu toplantının ardından, bu toplantıya ilişkin sonuç gözlemlerini açıkladı.

Daha önce Yeni Asya Gazetesinde yer alan habere göre BM toplantısında, bir CEDAW üyesinin Türkiye’de kadının giyim-kuşamına yönelik bir kısıtlamanın olup olmadığı sorusuna, Başbakanlık Kadının Statüsü Genel Müdür Yardımcısı Leyla Coşkun, “Türkiye demokratik bir ülkedir, böyle bir kısıtlama yok” yönündeki cevabı, Bakan Selma Aliye Kavaf’ı sıkıntıya sokmuştu.

Toplantıya, başörtülü oldukları için Türkiye’de kadınların yaşadığı sıkıntıları içeren bir rapor sunan Av. Fatma Benli’nin, “Kısıtlama yok” cevabına itiraz etmesi ve CEDAW üyesi 7 delegenin de aynı yöndeki soruları üzerine Kavaf, sonradan yasal bir yasak olmamasına karşılık uygulamada sıkıntı yaşandığını itiraf etmişti.

CEDAW birkaç gün önce 12-30 Temmuz’da gerçekleştirilen o toplantının sonuçlarını açıkladı. Sivil Toplum Kuruluşları Kısmî Değerlendirme Raporu Koalisyonu Adına Avukat Fatma Benli, CEDAW toplantısında başörtüsü yasağı ile ilgili yaşananları ve CEDAW sonuç raporunu gazetemiz için değerlendirdi.

İlk önce, Birleşmiş Milletler Kadınlara Karşı Ayrımcılığın Kaldırılması Komitesi CEDAW nedir? Türkiye ile bağlantısını öğrenebilir miyiz?

Türkiye 1985 yılında Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Tasfiye Edilmesine Dair Sözleşme (CEDAW) yi imzaladı. CEDAW Komitesi bu sözleşmenin denetim organıdır. İmza atan ülkeler 4 yılda bir CEDAW Komitesine rapor vermek suretiyle, ülkelerindeki kadın haklarına ilişkin sözleşmedeki hükümlerin ne kadar yerine getirildiğini ifade etmek zorundadır. Ayrıca bu komiteye bireysel müracaat yapıp, sözleşmedeki herhangi bir hükmün ihlâl edildiğini iddia etmek mümkün.

CEDAW toplantısında siz de katıldınız. Toplantıda CEDAW üyeleri, Türkiye’de başörtülü kadınların karşılaştıkları yasağı sordu verilen cevap ise oldukça ilginçti. Orada neler oldu sizden dinleyebilir miyiz?

CEDAW komitesi, daha önce kendilerine sunulmuş olan ülke raporu ve sivil toplum kuruluşlarının gölge raporlarında yer alan kadın hakları alanındaki somut sorunlarla ile ilgili sorular sordu. Türkiye’deki başörtülü kadınların herhangi engelleme ile karşılaşıp karşılaşmadığına ilişkin genel bir soruya karşın Kadın Statüsü Genel Müdürü Leyla Coşkun ve kadından sorumlu devlet bakanının verdiği cevap “laik ve demokratik bir ülke olan Türkiye’de genel olarak kadınların giyim kuşamlarına ilişkin bir engelleme olmadığı yönündeydi.” Türkiye daha önce de 2005 yılında istatistikî veri toplanması talebini görmezden gelmişti. Üstelik ön oturumda neden istatistikî veri toplamadığı sorusuna verdiği yazılı cevap da aynı doğrultudaydı. Yaygın eğitim kurumları yönetmeliğine atıf yapılıp “Başörtüsü yasaklama kararının formal eğitimin dışında yer eğitim faaliyetlerinde herhangi bir etkisi söz konusu değildir” denmişti.

Öğleden sonraki oturumda, diğer altı üye daha spesifik sorular sordular. Başörtülü kadınların eğitim, çalışma yaşamı, politik yaşama katılım, sağlık ve kırsal kesim kadınları üzerindeki olumsuz etkisi içeren ve Medine Bircan’dan başı açık fotoğraf talep edilmesine ilişkin durumu hatırlattılar. Bunun üzerine Devlet bakanı Selma Aliye Kavaf, “Türkiye’de başörtüsünü yasaklayan bir kanun hükmü olmadığı ancak üniversitelerde eğitim alma ve kamusal alan olarak ifade edilen yerlerde çalışmama noktasında bir yasak olduğunu, bu sorunu taraflarla uzlaşmak suretiyle çözme çabası içinde olduğunu” ifade etti.

Toplantıya dair intibalarınız nelerdir?

CEDAW komitesi dünyanın her yerinden seçilen 24 bağımsız üyenin bulunduğu uluslar arası nitelikteki bir komite. Genel olarak üyeler, bu yöndeki olumsuz bilgilendirmelerin de etkisiyle yasağın değil, bizatihi “başörtü kullanımının” kadını sınırladığına inanıyorlar. Bu nedenle benim en önemli izlenimim, birebir görüşmelerinin ve somut ifadelerin önyargıların azaltılmasında ne derece etkili olduğunu fark etmekti. Örneğin bir üye prensip olarak başörtüsüne karşı olduğunu çünkü ülkesindeki radikaller nedeniyle kendisinin de ölümle tehdit edildiğini ifade etti. Geçen sene yapılan ön oturumda başörtüsü aleyhine çok sert ifadelerde bulunmuştu. Ancak Temmuzdaki toplantıda, “Türkiye de hem üniversitelerde başörtüsü yasak, ama televizyonları açıyorsunuz başkanın eşi örtülü. Ya her yerde serbest olsun ya her yerde yasak. Türkiye madem CEDAW sözleşmesinin hükümlerini yerine getirmeyecekti o zaman niye imzaladı” dedi. Çünkü bir arkadaşımız, kendisine “Başörtülü olduğum için 18 yaşında ülkemden ayrılmak zorunda kaldım, artık burada da kalamıyorum param yok, ülkeme dönemiyorum orada ne okuyabileceğim, ne çalışabileceğim bir yer var, siz olsanız ne yaparsınız” demişti.

Anlatmak istediğim, genel olarak Avrupalılar ve hatta Türkiye de pek çok insan kötü niyetli oldukları için değil bu yöndeki olumsuz yönlendirmeler nedeniyle başörtüsüne karşılar. Ya da yasağı önemsemiyorlar. Yasağın ne derece can yakıcı olduğunu anlayabilmeleri için empati yapmalarını sağlamak ve “Siz benim yerimde olsanız ne hissederdiniz” demek gerekiyor. Söylemde “Ne var canım okumasınlar çalışmasınlar” demek kolaydır, ancak bir insanın gözünün içinde bakıp “Sen benimle aynı hakka sahip değilsin” demek o kadar kolay değil.

Bu nedenle yedi üyenin yaşamın diğer alanlarında başörtüsü yasağının etkilerine dikkat çekmeleri önemliydi. Üstelik üyelerden bir tanesi, “Türkiye de sadece eğitim ve çalışma hayatında ayrımcılık yok, Danıştay sokakta başını örten bir memura verilen cezayı onamış bu konuyu nasıl değerlendiriyorsunuz” dedi. Buradan 71 kuruluşu temsil eden “Sivil Toplum Kuruluşları Kısmî Değerlendirme Raporu Koalisyonu” adına verdiğimiz başörtüsü yasağının hayatın tüm alanlarındaki olumsuz etkileri açıklayan gölge raporu okuduğunu anlamış olduk. Bu çok olağan değil. Sonuçta iki haftalık oturumda yedi ülkenin raporu değerlendirildi, sadece Türkiye’den altı tane gölge rapor verilmişti, üyelerin okuması gereken yüzlerce sayfalık raporlar var.

Ancak sadece orada bir kaç kişi olarak varlığınız, 30 sayfalık raporunuzu satır satır okuyabiliyor. Çünkü o zaman bu söylem değil, insanın hayatına dokunan gerçekler haline dönüşüyorsunuz.

Tabiî buradan “Türkiye istediği keyfiliği yapar” söyleminin doğru olmadığını, dünyanın öbür ucunda yayılan ayrımcılığın hesabının ülkenin en üst kademesine sorulduğu ve hesap istendiğini de ayrıca iletmem gerek.

CEDAW Türkiye oturumunun sonuçları açıklandı. Sonuç raporunu bizim için değerlendirir misiniz?

CEDAW Türkiye oturumunda, Türkiye’nin bir önceki dönem alınan genel tavsiye kararlarına uymadığı, halen başörtüsü yasağı nedeniyle kaç kadının yükseköğretime erişim hakkında yoksun kaldığını ortaya koyan istatistikî çalışma yapmadığı hatırlatıldı. Başörtüsü yasağının, eğitim, çalışma, sağlık, politik ve kamu yaşamına katılımı üzerindeki olumsuz etkilerin değerlendirildiği detaylı çalışmalar talep edildi. Bir sonraki rapor dönemi olan 2014 yılına kadar bu çalışma sonuçları ile başörtüsü yasağının ayrımcı sonuçlarının tamamen yok edilmesine ilişkin alınan önlemlerin açıklanması talep edildi.

Aslında bu ilk değil. Bu güne değin uluslar arası mekanizmalar başörtüsü yasağının yükseköğretimde kalkması gerektiğine ilişkin yorumlar yaptılar. BM İnsan Hakları Komitesinin üniversitelerde başörtüsünün yasaklanmasının Medeni ve Siyasal Haklar Sözleşmesinin ihlâli olduğunu ifade etmişti. 2009 yılında Birleşmiş Milletler Din Özgürlüğü Özel Raportörünün raporlarında üniversitelerdeki başörtüsü yasağına yer vermişti. 1 CEDAW’ın 2010 nihaî yorumlarının farkı, sadece yükseköğretim değil, kadınların eğitim, çalışma, politik yaşama katılım ve gündelik hayatta ayrımcılıkların da kaldırılması gerektiğini Türkiye’ye ifade etmiş olması. Bir başka deyişle ayrımcılığı sadece yükseköğrenimle sınırlamamış olması.Kadınları başörtülü olup olmamasına göre farklı muameleye tabi tutan hukuka, ahlâka ve vicdana aykırı yasağın uluslar arası sözleşmelere de aykırılığı bir kere daha tekrarlanmıştır. Türkiye artık sadece iç hukukunun bir gereği olarak değil, uluslar arası yükümlülükleri sonucu başörtülü kadınların eğitim, çalışma, sağlık, politik ve kamu yaşamına katılımı engelleyen tüm “AYRIMCI UYGULAMALARI” sona erdirmelidir. Farklı muamele gerçekleştirenler hakkında yasal işlemler başlatarak, çözümü sürekli bir sonraki bahara erteleyen tavrından vazgeçmelidir. Çünkü CEDAW ayrımcılığın sadece hukukî olarak kalkmasını yeterli bulmaz. Fiilî ayrımcılıkta sonlandırılmalıdır. Bu noktada Sözleşme gereği Türkiye kadınlara karşı gerçekleştirilen keyfi ayrımcılığın sona ermesi için somut önlemler almak zorunda.

CEDAW Türkiye’den, başörtüsü mağdurları ile ilgili geniş çapta bir istatistik yapılmasını istiyor. Sizce ülkemizde bu güne kadar böyle bir anket çalışmasının yapılmaması, sorunun göz ardı edildiğine işaret etmiyor mu?

CEDAW Komitesinin çalışma sisteminde sorunun ve ne kadar kadının etkilendiğinin tesbiti bu nedenle istatistikî veriler önem verilen bir konudur. 2005 yılındaki Türkiye ile ilgili genel tavsiyelerde bu konuda istatistiki çalışmalar yapılmasını talep etmişlerdi. Türkiye beş yıl üstelik yazılı talebimize rağmen istatistiki bir çalışma yapmadı. Ancak bunu tek başına sorunu göz ardı etmek olarak açıklamak kanaatimce doğru değil. Fiilî imkânsızlık mevcut. Zira bu konuda istatistiki bir çalışma yapıp, doğru sonuçlar elde etmenin imkânı yok. Yasak on iki seneden beri çok geniş bir alana uygulanıyor. Yasak 1998 yılında başladığında, on bini aşkın okuyan öğrenci okulu bırakmak zorunda kaldı. Ancak bu öğrenciler kapıya konan güvenlik görevlileri nedeniyle kampüsten içeri giremediler. Dolayısıyla kendi istekleriyle okula gelmediler ve devamsızlıktan kaldılar görünüyor.

Aynı şekilde 2001 sonrası ÖSS sınavlarında başörtüsü yasaklandı. Bu suretle yasak olmasaydı sınavı kazanıp üniversite eğitimi alabilecek öğrencilerin baştan okula girmesi mümkün değil. TESEV raporlarına göre Türkiye’de kadınların en az % 62’si başını örtüyor. Bu milyonlarca insan demek. Bunlardan kaç tanesinin yükseköğretim aşamasında olduğunu ve kaçının yasak olmasaydı okula Zaten, değil yüz binlerce kişi, tek bir kişinin bile başörtülü olduğu için okula gitmemesi ve okul kapılarında her gün başını açmak zorunda bırakılan genç kızlara yaşatılan psikolojik baskı yasağın istatistikî çalışma yapılmasına gerek kalmadan derhal kaldırılması gerekliliğini ortaya koyuyor.

gidebileceğini tesbiti mümkün değildir.

CEDAW ne gibi yaptırım uygular?

Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Tasfiye Edilmesine Dair Sözleşme (CEDAW) Amerika, İran ve pasifikdeki ülkeler gibi bir kaç ülke dışında dünyadaki bütün ülkelerin imzaladığı, dolayısıyla uymak zorunda olduğu bir sözleşme. CEDAW Komitesi, AİHM gibi bir mahkeme değil. Dolayısıyla tazminata hükmetme ya da zorla uygulatma yetkisi yok. Ancak BM nin 6 sözleşmesinden birinin denetim organı: Bu nedenle yaptırımı siyasî yönden olur. Türkiye’nin ya da herhangi ülkenin, “nihaî yorumlarda ne denirse densin ben ayrımcılığa devam ederim” tavrı gösterme şansı yok. Bir başka deyişle bir dönem AİHM için söylendiği gibi “Parasını veririz yine astırırız” diyemiyorsunuz. Uluslar arası bağlantılarınıza imza atıp uyma yükümlülüğü altına girdiğiniz sözleşmeleri ve kararlara uymanızı gerektiriyor.

Hâlâ süren bir başörtüsü yasağı var. Sizce bu yasak nasıl çözüme kavuşur?

Zamanın geçmesinin sorunu ortadan kaldırmadığı gerçeğini unutmayarak, yılmadan her ayrımcı uygulamaya karşı çıkarak, tüm yerel ve uluslar arası imkânları kullanarak, yasak karşıtları ile aynı ortamlarda bulunup empati yapmalarını sağlayarak, birbirimizle dayanışarak, kendimizi geliştirerek ve diğer konularda da söz sahibi olarak, sorunun kendiliğinden ya da başkaları eliyle çözüleceğini zannından vazgeçerek, haklı olduğumuzu sadece hakkımızı eşit muamele talep ettiğimiz haklı olduğumuz için eninde sonunda muvaffak olacağımızı unutmayarak, bunların hepsi yapılması gerekenlerin bir parçası, hangisinin sonucu hangi oranda etkili olacağı ise Rabbimin takdirinde.

Sizce zaman geçtikçe başörtüsü yasağı kanıksandı mı? Siz avukat olarak mağdurların mücadelesini yeterli buluyor musunuz?

Ben bir avukatım. 71 sivil toplum kuruluşunu temsilen Birleşmiş Milletlerde CEDAW üyeleri önünde konuşma yapabiliyorum. Ama kendi ülkemde kendi dâvâlarıma giremiyorum. Demek ki çok uzun bir süredir âcizane ayrımcılığın sona ermesi için çabalamaya çalışan birisi olarak dahi, yeterli mücadelede bulunmuyorum, Bence herkesin konuya bu şekilde bakması gerekiyor. Sonuçta bu başkasının sorunu değil. Bu bizim kendi insan onurumu koruma mücadelemiz. Başımız örtülü olmayabilir, ama yasağın kalkması için elimizden geleni yapmaya çalışıyorsak, aslında kendi haklarımızı kullanmak içinde mücadele veriyoruz demektir. Eğer biz haksızlığına karşı elimizden geleni yapmıyorsak, zalime “bunu başkalarına da yapma gücü” veriyoruz demektir. Yasak çok uzun sürüyor olabilir. Ancak başörtülü kadınlar yaşamaya devam ettiği ve başörtülü kadınlara karşı ayrımcılık sürdüğü müddetçe, bunu kanıksama lüksümüz yok demektir.Halk olarak yasağın kalkması için neler yapmalıyız?

Yapabileceğimiz her zeminde ayrımcı muameleye karşı çıkmalıyız. Yalnız bunu sadece kendi aramızda söylenerek, sloganik anlamda değil kayda geçirerek, yazılı müracaatlar yaparak, birbirimizin gücünden destek alarak yapmalıyız. Kısa vadede sonuç alıp almamamız önemli değil, yeter ki her zeminde elimizden gelen her türlü meşrû mücadeleyi gerçekleştirelim. Halk olarak hayatın her alanında herkese karşı gerçekleşen ayrımcılığın kalkması için çaba gösterme zorunluluğumuz olduğunu unutmayalım.

DİPNOT

1. Promotion and Protection of All Human Rights, Civil, Political, Economic, Social and Cultural Rights, Including the Right to Development, Distr. GENERAL, A/HRC/10/8/Add.1, 16 February 2009, page 52

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*