Âzalar helâle programlanmıştır

Hadis-i Şerif’te: ‘’Her kim helâl rızık yerse Cenâb-ı Hak onun kalbini nurlandırır. Onun kalbinden hikmet pınarlarını fışkırtıp, dilinden akıtır.‘’ (Taberani, Esved)

Üstad’da bu konuyla ilgili şöyle söylemiştir:

“Evet, günah kalbe işleyip siyahlandıra siyahlandıra tâ nur-u imanı çıkarıncaya kadar katılaştırıyor. Her bir günah içinde küfre gidecek bir yol var. O günah istiğfar ile çabuk imha edilmezse kurt değil belki küçük bir manevî yılan olarak kalbi ısırıyor.” (Lemalar)

Üstad Bediüzzaman gibi âlimlerin, ilmi feyizleriyle, şüpheli ve haram şeyleri terk etmelerinden ve helâl olan şeyleri yemelerinden dolayı, Cenâb-ı Allah onlara hikmet pınarlarını fışkırtıp dillerinden aktırmıştır. Risale-i Nur eserlerinin yazılması da böyle bir feyizdendir.

Haram rızık da kalbi kirletiyor ve hatta duâların kabulüne engel teşkil ediyor.

Zira hadis-i şerifte: ‘’Bir kimse (Hak yolunda) uzun sefere çıkar, saçları dağılmış, toza toprağa bulanmış bir hâlde ellerini semâya uzatarak: Yâ Rabbî, yâ Rabbî! diye duâ eder. Hâlbuki yediği haram, içtiği haram, giydiği haram (hâsılı) kendisi haramla beslenmiş olursa, böyle bir kimsenin duâsı nasıl kabul edilir?” buyrulmuştur. (Müslim, Zekât, 19; Tirmizî, Tefsir,3; Ahmed b. Hanbel, 2/328)

Sehl bin Abdullah Tusteri (ra) buyurdu ki: ‘’Haramdan yiyen bir kimsenin a’zaları isyan eder; ister bilsin, ister bilmesin.’’

Üstad Bediüzzaman’a sözü verecek olursak:

‘’Halkların malını, hususan zenginlerin ve memurların hediyelerini almaya me’zun değilim. Bazıları bana dokunuyor.. Belki dokunduruluyor, yedirilmiyor. Bazan bana zararlı bir surete çevriliyor. Demek gayrın malını almamaya manen bir emirdir ve almaktan bir nehiydir.’’ (Mektubat – 2. Mektup)

Burada, zenginleri ve memurları özellikle, “hususan” kelimesiyle zikretmesinin bir sebebi de şudur ki; bu kişilerin mallarına haram karışma ihtimalinin daha yüksek olmasıdır.

ÜSTAD’IN HEDİYE KABUL ETMEMESİNİN SEBEBİ

Üstad Bediüzzaman Said Nursî’nin hayatı boyunca hiç sadaka almamasının, hediye kabul etmemesinin bir sebebi de, onun şüpheli şeylere karşı gösterdiği takvalı duruşundandır.

Bir Hadis-i Şerif’te: “Dininizin en hayırlısı takvadır.” buyrulmaktadır.

Bu mesele, İkinci Mektup’ta şöyle ifade ediliyor: ‘’Allah namına vermek, Allah namına almak lâzımdır. Halbuki ekseriya, ya veren gafildir; kendi namına verir, zımnî bir minnet eder. Ya alan gafildir; Mün’im-i Hakikî’ye ait şükrü, senayı, zahirî esbaba verir, hata eder.’’

Ve devamında da şu ifadelere yer verilmiş: ‘’Tevekkül, kanaat ve iktisad öyle bir hazine ve bir servettir ki, hiçbir şey ile değişilmez. İnsanlardan ahz-ı mal edip (mal alıp) o tükenmez hazine ve defineleri kapatmak istemem.’’

‘’ Hem tasannu’ ve temelluktan beni kurtaran bir parça kuru ekmek yemek ve yüz yamalı bir libas giymek, bana daha hoş geliyor. Gayrın en a’lâ baklavasını yemek, en murassa’ libasını giymek ve onların hatırını saymaya mecbur olmak, bana nâhoş geliyor. ‘’(Mektubat – 2. Mektup)

Bu noktadan bakarsak, kendi malına kanaat etmeyip başkalarının malına göz dikmek, o mallardan faydalanabilmek için başkasına yaranmaya çalışmak gibi davranışlar, o tükenmez kanaat hazinesini kapatır. Ve insanı zıllet altına sokar.

Ayrıca, İbn-i Hacer diyor ki: “Salâhat (dindarlık) niyetiyle sana verilen bir şeyi, sâlih olmazsan kabul etmek haramdır.”

Ve Üstad Bediüzzaman şöyle devam ediyor: ‘’Âhirete müteveccih a’male mukabil sadâka ve hediyeyi almak, âhiretin bâki meyvelerini, dünyada fâni bir surette yemek demektir.’’

Ahmed Said Asma

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*