“Baba, beni Allah ile tanıştırır mısın?”

Geçenlerde bir ağabeyimiz anlatmıştı. Dindar bir ailenin küçük çocuğu, bir gün babasına beklenmedik bir soru sorar: “Baba, beni Allah ile tanıştırır mısın?”

Eğitimci Ayşe Aydın’a göre, “Çocuğun kişiliğinin gelişimi iki temel unsurdan oluşur: Kalıtım ve çevre. Bu iki unsurdan çevre, kalıtıma göre daha etkin bir rol oynar. Önemli olan da bu çevre ve ortamı oluşturmaktır.”

“Öncelikle küçük yaşlarda çocuğumuzun dünyası tamamen bizim çevremiz, arkadaşlarımız, ev ortamımız ve alışkanlıklarımızdan oluşur. Biz neyle meşgul olursak çocuğumuz da onu görür.”1

Bu dindar ailenin minik bireyi de, yaşadığı ev ortamında Allah’ın çok sevildiğini, anne babasının O’ndan çok bahsettiğini ve bir takım ibadetlerin yapıldığını gördü. Dolayısıyla onun bu çok sevilen “Bir”iyle tanışma arzusu, bu çok güzel ortamın oluşmasıyla ortaya çıktı. İnşâallah bu yavrumuzu anne-babası Allah ile tanıştırmayı başarmışlardır.

Bir ağabeyimizin şu sözünü hiç unutmuyorum: “İnsanlar çiçek yetiştirmek, balık yetiştirmek, kuş yetiştirmek için kitap okurlar da ciğerpareleri olan çocuklarını yetiştirmek için neden kitap okumazlar?”

Yıllardır, çocuklarımıza imanî hakikatleri anlatmaya çalışan biri olarak, bazı dindar ailelerin çocuklarında çok ciddî sıkıntıların yaşandığını gördüm. Başkaları çocuklarına anlatmıyor, ama bizler de galiba anlatmasını bilmiyoruz. Bazen de toptancı anlayış yanılgılarına düşüyoruz. Sanki onlar da bizimle birlikte, tabiî olarak, dindar olma sürecini yaşayacaklarmış gibi davranıyoruz.

Ebeveynler olarak acilen “Çocuklarımızı Allah ile tanıştırma bilgisi”ne sahip olmamız gerektiğine inanıyorum. Aksi halde, boşluklar başka şekillerde dolduruluyor. Ve o masum zihinler başka şeylerle tanışıyorlar. Daha sonra ise telâfisi mümkün olmayan bir süreç başlıyor. Bediüzzaman Hazretlerinin de dediği gibi “Bir çocuk küçüklüğünde kuvvetli bir ders-i imânî alamazsa, sonra pek zor ve müşkül bir tarzda İslâmiyet ve imanın erkânlarını ruhuna alabilir. Âdeta gayr-i Müslim birisinin İslâmiyeti kabul etmek derecesinde zor oluyor, yabanî düşer.” 2

Demek ki, bir çocuğa kuvvetli bir iman dersinin daha küçükken verilmesi gerekiyor. Bu yapılmadığı takdirde meydana gelen yabanîleşme sürecini tamir etmek müşkülleşmekte ve zorlaşmaktadır.

Yine yakın akrabalarımdan birisi, küçük kızımı kastederek bana muzdarip bir şekilde “Ne olur, bir bez parçası da olsa, bunun başına şimdiden bağla” demişti. Çünkü “Daha küçük” ya da “Şimdi böyle giyinsin de büyüyünce içinde kalmasın” gibi anlayışlarla büyüttükleri kızlarını, daha sonra bütün çabalarına rağmen tesettür anlayışına getirememişlerdi.

Elimizden geleni yaptığımız halde olmayanı açıklamak ayrı bir durum. Ancak yapmayı ihmal ettiğimiz, yapmayı ertelediğimiz, yapmayı bilmediğimiz durumlarla ortaya çıkan acı gerçeklerin sorumluluğundan nasıl kurtulabiliriz ki?…

Acilen “Çocuklarımızı Allah ile tanıştırma bilgisi”ne sahip olmamız gerektiği vurgusunu tekrarlarken, bu muztarip babanın yaşadığı benzer hallere düşmeden, çocuklarımıza iman bilgisinin fıtrî meyiller içerisinde verilmesi gerektiği hususundaki hassasiyetlerimizin artması duasıyla…

Dipnotlar:

1- Ayşe Aydın, Bizim Aile dergisi, Şubat, 2008.

2- Emirdağ L. 86, Yeni Asya Neşriyat (Yeni Tanzim)

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*