“Baba Sadık”

Onu eskiler iyi tanır.

Aslen Tosyalı’dır.
Kastamonu’nun Tosya’sı…
Gençliğin verdiği efkâr ile meyhanede arkadaşları ile “kafayı çekiyor” Sadık Büyükkaragöz. Daha sonraki yıllarda Kirazlı Mescid erenleri, “Baba Sadık” lâkabını vereceklerdir ona.

O yıllarda her evde radyo yoktur.
Televizyon ise sadece hayal…
Radyoda TRT haberleri veriliyor.
“Nur âyini yapanlar yakalandı”
Bu haber Baba Sadık Beyi oldukça tehevvüre sevk eder.                 
Masa örtüsünü çektiği gibi fırlatır.

“Bu dindarlardan ne istiyor bu alçaklar? Meydanda bu kadar haylaz ve zararlı insanlar varken bu insanlardan ne istiyorlar?” diye feryat eder.

Masa bir tarafa, bardaklar bir tarafa gider.
Meyhane karışır.
Neyse, Baba Sadık teskin edilir.
Yıllar geçer ve Baba Sadık, Çorum Kargı ilçesine orman şefi olarak atanır.
Tosyalı Ekrem Efendi vesilesi ile Nurları tanımış ve “Nur Talebesi” olmuştur.
Henüz evlenmemiştir.
O yıllar da risaleler Ankara’da basılmaktadır.
Şiddetle elemanlara ihtiyaç vardır.
Bediüzzaman Hazretleri Kargı’dan bir kişi ister Ankara’ya.
O yıllarda Kargı’da hizmetler oldukça faaldir.
Savcı, merhum Abdullah Battal Nur Talebesidir.
Hakim, Vehbi Sabuncuoğlu’dur.
Esnaf ve tüccarlar ve kasabanın ekâbir kimseleri de Nur Talebesidir.
Üstadın bu isteğine göre bütün Nur Talebeleri toplanır, istişare ederler.
“Ankara’ya kim gidecek?”
Baba Sadık dışında diğerleri evlidir.
Baba Sadık söz alır:

“Sizlerin işiniz, gücünüz ve çocuklarınız var. Ben bekârım. Müsaade ederseniz istifa edip ben gideyim”

Ve bu teklif uygun bulunur.
Eğer kimse kabul etmese, savcı Abdullah Bey savcılığı bırakıp o gidecektir.
Ve Baba Sadık istifa ederek Ankara’ya gider.
Halbuki orman şefliği çok iyi bir makamdır.
Ankara’da hizmetlere can ve baş ile sarılır Baba Sadık.
Bu arada Üstad Ankara’ya teşrif eder.
Otelde sıra ile hizmetine bakar talebeleri.
Sıra Baba Sadık Beye gelir.

Üstadı görmenin zevk ve hasreti ile tutuşan Sadık Bey itina ile hizmet ederken Üstad karyolasının üzerine oturur:
“Gel Sadık Bey kardaşım, şöyle sırtına bir yaslanayım” der.

Ve yaslanır Üstad.
“Yaa Sadık Bey kardeşim, sen o meyhanede o sözleri söyledikten sonra ben seni talebeliğe kabul etmiştim” der.

Baba Sadık adeta ürperir.
Üstadın iltifatına nail olan Sadık Bey:
“Teveccüh buyurdunuz efendim” diyerek mukabelede bulunur.
Sadık Beyin hizmeti daha sonra İstanbul’da merhum Zübeyir Gündüzalp’in yanında geçer.
Zübeyir Ağabeyin meşrebinde mert bir insandır Baba Sadık.
O yıllarda, Kutlular, Fırıncı, Birinci, Mutkan, Aksakal ve Ceylan Ağabeyler ile beraber hizmet ederler.
Baba Sadık güzel yemek yapar.
Titiz ve mahir bir insandır.

Sultanahmet Camii müezzinini derslere alıştırmak için de çaba sarfeder Baba Sadık. Nihayet Üstadı ve Risale-i Nur’u benimser hoca. Fakat Bediüzzaman’ın şahsiyet-i maneviyesini ve müceddidliğini kabullenmez.

Bir gün koluna girip, yatsı namazı için Kirazlı Mescid’den Süleymaniye Camii’ne giderken, cifir ve ebced hesabı ile Üstadı anlatır, fakat hoca yine tereddütlüdür.

Karşıdan sağa sola yalpalayarak gelen bir sarhoş tam karşılarına dikilir ve:
Kemâl-i ciddiyet ile dimdik durarak:
“Bediüzzaman’a müceddid demeyenin ……” diyerek yakışıksız bazı şeyler de söyleyerek yanlarından ayrılır.

Baba Sadık ve Hoca efendi şaşırmıştır.
Baba Sadık:
“Bak hoca efendi, sarhoşlar dahi Üstadı öğrenmiş, sen onlardan gel geri kalma” der.
Bu arada Zübeyir Ağabey Baba Sadık Beyi Çorum’a göndermek ister.
“Git kardeşim, Çorum’da dershane aç, hizmetlere vesile ol” der.
Sadık Bey tereddütlüdür.
“Ağabey ben yalnız orada ne yapabilirim?”
“Git kardeşim, bir odalı bir ev tut, bir bu duvara, bir karşı duvara Risaleleri oku, o sana ses verecektir” der.
Ve hakikaten öyle yapar Baba Sadık.
Bir küçük mekân tutar ve dershane çok geçmeden dolar ve boşalır.
Artık Sadık Bey hedef tahtası olmuştur.
Emniyet ve istihbarat peşini bırakmaz.

Bir mahkeme esnasında: “Şuraya bir darağacı kur hakim bey, oraya vaaz kürsüsüne çıkar gibi çıkmazsam şerefsizim. Biz imana hizmet ediyoruz, başka şeyler ile alâkamız yoktur” der. Bu sözler merhum Avukat Bekir Beyin çok hoşuna gider ve onu sitayiş ile kucaklar.

Yaşı kırka yaklaşmıştır Baba Sadık’ın.
Tosya’dan evlenir.
İki çocuğu olmuştur.
Oğlunun adını Zübeyir koymuştur.
Bir de kızı vardır.
Yıllarca iman hizmetinde mihenk noktası olmuştur.
Koyu bir demokrattır.
İyi bir cifir ve ebced uzmanıdır.
Yıllar böylece geçip gider.
Asabidir, ama dâvâ adamıdır.

Bir çok insana ve bu fakire çok emeği geçmiştir. Tavşanlı’ya vakıf olarak gidecek iken:

“Kardeşim, evin içi varken dışında bulunulmaz, sen Çorum’da kalacaksın ve hizmet edeceksin, biz böyle karar aldık” sözlerine “Evet” demekten başka çarem yoktu.

Merhum İzzettin Yıldırım’dan sonra vakıf olarak devam ettim.
Allah mekânını cennet eylesin.
Zamanın fedakârları böyle idi.
Bizler ise onları örnek almaya çalıştık.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*