Bahar bayramı

Rûy-i zemin, hususan bahar ve yaz zamanında masnuât-ı sağîrenin tâifelerine öyle şâşaalı ve birbiri arkasında bayramlardır ki, tabakàt-ı âliyede olan ruhâniyâtı ve melâikeleri ve sekene-i semâvâtı seyre celb edecek bir câzibedarlık görünüyor.

Hâlık-ı Rahîm ve Rezzâk-ı Kerîm ve Sâni-i Hakîm şu dünyayı âlem-i ervâh ve ruhâniyât için bir bayram, bir şehrâyin sûretinde yapıp, bütün esmâsının garâib-i nukuşuyla süslendirip, küçük büyük, ulvî süflî herbir ruha ona münâsip ve o bayramdaki ayrı ayrı hesabsız mehâsin ve in’âmâttan istifade etmeye muvâfık ve havâs ile mücehhez bir cesed giydirir, bir vücud-u cismânî verir, bir defa o temâşâgâha gönderir.

Hem, zaman ve mekân cihetiyle pek geniş olan o bayramı asırlara, senelere, mevsimlere hattâ günlere, kıt’alara taksim ederek, herbir asrı, herbir seneyi, herbir mevsimi, hattâ bir cihette herbir günü, herbir kıt’ayı, birer tâife, ruhlu mahlûkatına ve nebâtî masnuâtına birer resm-i geçit tarzında bir ulvî bayram yapmıştır. Ve bilhassa rûy-i zemin, hususan bahar ve yaz zamanında masnuât-ı sağîrenin tâifelerine öyle şâşaalı ve birbiri arkasında bayramlardır ki, tabakàt-ı âliyede olan ruhâniyâtı ve melâikeleri ve sekene-i semâvâtı seyre celb edecek bir câzibedarlık görünüyor; ve ehl-i tefekkür için öyle şirin bir mütâlâagâh oluyor ki, akıl tarifinden âcizdir.
Sözler, 17. Söz, s. 328
***
Arabî fıkranın tercümesi:

Güyâ çiçek açmış herbir ağaç, güzel yazılmış manzum bir kasîdedir ki, o kasîde Fâtır-ı Zülcelâlin medâyih-i bâhiresini inşâd edip, şâirâne lisân-ı hal ile söylüyor.
Veyahut o çiçek açmış herbir ağaç, binler bakar ve baktırır gözlerini açmış; tâ Sâni-i Zülcelâlin neşir ve teşhir olunan acâib-i san’atını bir iki gözle değil, belki binler gözlerle baksın, tâ ehl-i dikkati öyle baktırsın.

Veyahut o çiçek açan herbir ağaç, umumî bayram olan baharın içindeki hususî bayramında ve resm-i geçit-misâl bir anda yeşillenmiş âzâlarını en süslü müzeyyenâtla süslemiş. Tâ ki, onun Sultan-ı Zülcelâli, ona ihsan ettiği hedâyâyı ve letâifi ve âsâr-ı nurâniyesini müşâhede etsin. Hem meşher-i san’at-ı İlâhiye olan zeminin yüzünde ve bahar mevsiminde, murassaât-ı rahmetini enzâr-ı halka teşhir etsin. Ve şecerin hikmet-i hilkatini beşere ilân etsin. İncecik dallarında ne kadar mühim hazîneler bulunduğunu ve ihsanât-ı Rahmâniyenin meyvelerinde ne derece mühim defîneler var olduğunu göstermekle, kemâl-i kudret-i İlâhiyeyi göstersin.
Sözler, 32. Söz, 1. Mevkıf, s. 978

LÛ­GAT­ÇE:
Hâlık-ı Rahîm: Sonsuz merhamet ve şefkat sahibi yaratıcı, Allah.
Rezzâk-ı Kerîm: İkram sahibi olan rızık verici; Cenâb-ı Hakk.
Sâni-i Hakîm: Hikmet sahibi olan, her şeyi san’atla ve hikmetle yaratan Allah.
âlem-i ervâh: Ruhlar âlemi.
ruhâniyât: Ruhanî varlıklar.
şehrâyin: Donanma, şenlik.
esmâ: İsimler.
garâib-i nukûş: Nakışların şaşırtıcılığı, hayret vericiliği.
mehâsin: Güzellikler, hüsünler, iyilikler.
in’âmât: 1- Yardımlar, inayetler. 2- Nimetler, nimet vermeler.
havâss: Hasseler, duyular, duygular.
mücehhez: Teçhiz edilmiş.
vücûd-i cismânî: Cisim halindeki vücut.
temâşâgâh: Temaşa yeri, seyir ve gezinti yeri.
rûy-i zemîn: Yeryüzü.
masnûât-ı sağîre: Cenâb-ı Hakk’ın küçükçe fakat san’atça büyük eserleri.
tabakât-ı âliye: Yüksek tabakalar, katlar.
sekene-i semâvât: Gökyüzünün sâkinleri, melekler, ruhanîler.
mütâlâa-gâh: Mütalâa yeri, etraflıca düşünme, okuma ve inceleme yeri.
medâyih-i bâhire: Sonsuz medih ve senâ.
inşâd: Bir şiiri kaidesine uygun olarak okumak.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*