Bahar çiçekleri

Belki de zemherire yakalanmış Anadolu’daki bahar çiçeklerini hatırınıza getirebilir bu yazı. Veya bülbülleri susturulmuş diyarların mevsimlerini. Fakat bu çiçekler başka baharların çiçekleri. Atlasa yansıyarak Garbı ısıtan ve grup güneşinden renk alan çiçeklerden bahsetmek istiyoruz. Asırların beklediği garip ve yönleri Şarka müteveccih bu çiçekleri Saverland yaylaları ilk defa görüyor.

Mesih’in (as) coğrafyasındaki bu Muhammedî çiçeklerin çıkışını bekleyenler yalnız biz değiliz. Geçen asrın sahillerinde, bazan doruklarında onların zuhuruna intizar ederek göçüp gitmiş nice nesiller var. Resûller Resûlünün müjdesini bekleyen mahzun ve mükedder İsevîlerin bizden daha dikkatli “bu bahar çiçeklerini” takip ettiklerini gözlerimle görünce, Saverland dağlarındaki “nur çiçeklerinin” kıymetini biraz daha anladım.

Bu çiçekler bir taraftan yerli, diğer taraftan Şarkın rüzgârıyla düşmüşler bu yaylalara… Mesih’in nefesinden istimdat ile gurbet ile sıla arasında açan bu çiçeklerin “âhir zaman güneşine” ait olduğunu yukarıda belirttim. Fakat bu çiçekleri sakın Şam-ı Şerif’in, Bağdat’ın ve İstanbul’un gülleriyle karıştırmayınız. Güllere renk ve râyiha veren iklimden ne kadar ırak olduğumuzu da biliyorsunuz. Zira güneş bize Şarkın doruklarını aşarak gelmiyor, biz ancak atlastaki akisleriyle yetinmeye çalışıyoruz. Akis de olsa işte gördüğünüz gibi Saverland dağları çiçeğe durdu…

Bu çiçeklere Müslüman-Alman işçileri de diyebilirsiniz. Tebeddül-ü esmâ ile hakikat mi değişir? Kökleri farklı coğrafyalardan “âhir zaman” selleriyle kopmuş ve kaderin dalgasıyla bu diyarlara düşmüş ağaçlardan fışkırıyor bazı çiçekler. Bazıları da hüda-yı nâbid veya kır çiçekleri… Fakat hepsini Almanya’nın bu baharında birarada görebiliyorsunuz… Bu yaylalardaki Almanlar, bahar çiçeklerini şefkatle seyrediyor ve onları bakışlarıyla okşamaya çalışıyorlar. Güzel günlerin, bu çiçeklerin renk ve râyihasında gizlendiğini onlar da hissediyorlar. Bu diyarda bahar çiçeklerine yalnızca sevgi var. İsevîler de onları “kem gözlerden” korumanın endişesini yaşıyorlar. Bildiğiniz gibi “Kocakarı fırtınaları” artık geride kaldı.

Bahar çiçekleri bu dağlarda Kur’ân’la besleniyorlar. Tıpkı, güzel kokularla beslenen melekler gibi. Dudakları kıpır kıpır… Ya Kur’ân’ın lâfzıdır veyahut da mânâsıdır dökülenler… Başlarında, vazifelerinin kudsiyetini müdrik “dedelik saltanatını” süren bahtiyarlar. Veya Kur’ân’a nesiller yetiştirmiş olmanın bahtiyarlığını yaşayan anneler. Onların isimleri de var. Bazılarına Said, bazılarına da Nur diyorlar… Sanki Van’ın Horhor medresesinden yükselen sadaya “Lebbeyk” diyorlar. Saverland’ın müşfik rüzgârıyla başlarını sallayıp, Şarkın sevgili Seyda’sını tasdik ediyorlar…

Dedim ya, bu çiçekler; güneşin Van’ın üzerinden doğduğunu, Şam-ı Şerif üzerinden yükseldiğini ve sevgili İstanbul’u hergün renkleriyle yıkadığını göremediler ve göremiyorlar… Aksini, Mağrip üzerinde gördükleri bu güneşin Medineli, Şamlı ve İstanbullu olduğunu biliyorlar.

Çiçekler baharın habercisi olduğuna göre, asırlardır süren “karanlık kışların” artık bu gurbette de bittiğini elbette söyleyebiliriz. İnanmak istemeyenlere Saverland dağlarındaki nuranî çiçekleri gösteriyoruz. Ve bu şevk ile Saverland dağlarından Medinetü’n-Nebî’ye, Şam-ı Şerif ve güzel İstanbul güllerine selâm olsun diyoruz….

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*