Bahar sergisi açıldı

Image

Bütün nebâtât ve eşcar, güyâ “San’at-ı Rabbâniye murassaâtını ve çiçek ve meyve denilen fıtrat-ı İlâhiyenin nişanlarını takınız, çiçekler açınız!” emr-i Rabbâniyeyi dinliyorlar.

Hem, baharın herbir günü, herbir haftası birer tâife-i nebâtâtın birer bayramı hükmünde olduğu için, herbir tâifesi dahi kendi Sultanının o tâifeye ihsan ettiği güzel hediyeleri teşhir için, ona taktığı murassâ nişanları birer resm-i geçit tarzında, o Sultan-ı Ezelinin nazar-ı şuhud ve işhâdına arz ettiğinden ve öyle bir vaziyet gösterdiğinden, bütün nebâtât ve eşcar, güyâ “San’at-ı Rabbâniye murassaâtını ve çiçek ve meyve denilen fıtrat-ı İlâhiyenin nişanlarını takınız, çiçekler açınız!” emr-i Rabbâniyeyi dinliyorlar ki, rûy-i zemin dahi gayet muhteşem bir bayram gününde, şâhâne resm-i geçitte, sürmeli formaları ve murassâ nişanları parlayan bir ordugâhı temsil ediyor.

İşte şu derece hikmetli ve intizamlı teçhizât ve tezyinât, elbette nihayetsiz Kadîr bir Sultanın, nihayet derecede Hakîm bir Hâkimin emriyle olduğunu, kör olmayanlara gösterir.

Sözler, s. 56

***

Bahar mevsiminde, Cennet hûrileri tarzında bütün ağaçları sündüs-misâl libaslar ile giydirip, çiçek ve meyvelerin murassaâtıyla süslendirip, hizmetkâr ederek, onların lâtîf elleri olan dallarıyla çeşit çeşit en tatlı, en musannâ meyveleri bize takdim etmek; hem, zehirli bir sineğin eliyle şifâlı en tatlı balı bize yedirmek; hem, en güzel ve yumuşak bir libası elsiz bir böceğin eliyle bize giydirmek; hem, rahmetin büyük bir hazînesini küçük bir çekirdek içinde bizim için saklamak, ne kadar cemîl bir kerem, ne kadar latîf bir rahmet eseri olduğu bedâheten anlaşılır.

Sözler, s. 65

***

Fenn-i askeriye diyecek ki: “Arz bir ordugâhtır. Her bahar mevsiminde yeni taht-ı silâha alınmış ve zemin yüzünde çadırları kurulmuş dört yüz bin muhtelif milletler o orduda bulunduğu halde, ayrı ayrı erzakları, ayrı ayrı libasları, silâhları, ayrı ayrı talimatları, terhisatları, kemâl-i intizamla, hiçbirini unutmayarak ve şaşırmayarak, birtek Kumandan-ı Âzamın emriyle, kuvvetiyle, merhametiyle, hazinesiyle, gayet muntazam yapılıp idare ediliyor.”

Lem’alar, s. 308

***

Şu kâinat nihayetsiz hakîm, alîm, kadîr bir Sâni ister. Çünkü, şu muhteşem kâinat öyle bir saraydır ki, ay, güneş lâmbaları, yıldızlar mumları, zaman bir ip, bir şerittir ki, o Sâni-i Zülcelâl her sene bir başka âlemi ona takıp gösteriyor. O taktığı âlemin içinde üç yüz altmış tarzda muntazam sûretlerini tecdid ediyor, kemâl-i intizamla ve hikmetle değiştiriyor. Yeryüzünü bir sofra-i nimet yapmış ki, her bahar mevsiminde üç yüz bin envâ-ı masnuâtıyla tezyin ediyor, had ve hesâba gelmez envâ-ı ihsanâtıyla dolduruyor. Öyle bir tarzda ki, nihayet ihtilât içinde ve karışmış oldukları halde, nihayet derecede imtiyaz ve farkla birbirlerinden ayrılıyor. Başka cihetleri buna kıyas et. Nasıl böyle bir sarayın Sâniinden gaflet edilebilir?

Sözler, s. 61

LÜGATÇE:

nebâtât: Bitkiler.

eşcar: Ağaçlar.

San’at-ı Rabbâniye: Herşeyin terbiyecisi olan Allah’ın san’atı.

murassaât: Murassâlar, cevher ve inci gibi değerli taşlarla süslenmiş şeyler.

fıtrat-ı İlâhiye: Yaratılıştan verilen şekil, mâhiyet.

tâife-i nebâtât: Bitkiler taifesi.

resm-i geçit: Geçit töreni; askerî bir kıtanın veya bir okul öğrencilerinin gösteri tarzındaki geçişi.

nazar-ı şuhud ve işhâd: Şâhitlerin görmesi ve incelemeleri.

rûy-i zemin: Yeryüzü.

tezyinât: Süslemeler.

Kadîr: Herşeye gücü yeten Allah.

Hakîm: Herşeyi hikmetle yaratan Allah.

sündüs-misâl: Sündüsten yapılmış gibi.

libas: Elbise.

musannâ: San’atlı bir şekilde yapılan.

cemîl: Güzel.

kerem: Cömertlik, lütuf, ihsan, inâyet, izzet, şeref.

bedâheten: Açıkça.

fenn-i askeriye: Askeriye ilmi.

ordugâh: Ordunun konakladığı yer.

taht-ı silâh: Silâh altı.

kemâl-i intizam: Mükemmel bir intizam, düzen.

Kumandan-ı Âzam: Büyük Kumandan.

mahzen-i erzak: Rızık deposu.

gaib: Görünmeyen, gizli.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*