Baharda Barla yolları

Şafak aydınlığında, sabah namazının kalplerimize verdiği huzur ve sükûnetin ardından gençlerin sırayla, ayrı ayrı tarzlarla, ses, üslup ve hitabetle okudukları berrak nur hakikatleri aklımızda ve kalbimizde yerini buluyordu.

Aynı gün Barla’ya olan yolculuğun heyecanı, dersin insicamı ile zihnimizde farklı ufuklar açarak Nur hizmetinin inkişafa başladığı, taşı toprağı mübarek yerlere ve tatlı hatıralara uzandık, hayalen Nur menzillerini temaşa etmeye başladık bile…

“Ezcümle, bahar mevsiminde arzın sathında yapılan nebati haşirlere dikkat lazımdır.”1 Evet bahar mevsiminde, Barla yollarında yeryüzünü bir sofra-i nimet, bir deste gül, bir teşhirgâh, bir sergi ve tenezzühgâh olarak bakıyoruz.

Yeryüzünün yeniden dirilişinin, canlanışının envai çeşit renklerini, güzelliklerini, süslerini ve sanatlarını tefekkür ederken: “Nazar et Allah’ın rahmet eserlerine; ölümün ardından yeryüzünü nasıl diriltiyor.” Rum Sûresinin 50. Ayetini hatırlayarak etrafımızda uyanışları görüyor, ibretle ve dikkatle inceleyip okuyoruz.

Çevremizdeki her şey görülmeye değer incelikler, sırlar, sanatlar, fiiller, hususiyetler, sistemlerle donatılmış. Alabildiğine uzanan kırlar, canlı yeşillikler ve renkli çiçeklerinin desenleriyle kaplanmış, meyveye durmuş ağaçlar, uçuşan kuşlar, ufuklarda yüzen bulutlar müdekkik nazarlara, anlayan şuurlara ve düşünen akıllara arz-ı endam edilmiş…

Sadece gözlerimiz değil, hava zerreciklerinden tecessüm eden nefesler, sesler her mevcut ve mahlûktan havada, suda farklı ritmik resitallerle ilahi aşkın lahutî musıkileri ve hoş nağmeleri olarak kulaklarımıza dalga dalga ulaşıyor.

Bütün varlıkların ve canlıların nizam, intizamlı göz kamaştıran güzellikleri ve ibretli vaziyetleri: “Pek ihtişamlı bir rububiyet asar ile şaşaalı bir saltanatın şuaları görülmektedir.”

Yolculuğumuz boyunca biteviye devam eden yağmur damlacıkları, bahar bayramında şuurla, şevkle, cezbeyle, sevinçle şehrayin şeklinde zikreden, raks eden mevcudatın üstlerine ilâhî kudretin rahmet hazinesinden dökülen konfetiler gibi bereketler, renkler ve zevkler katıyordu.

Yolculuğumuzda bizleri tefekkür âleminde, marifetullah ummanlarında ve muhabbetullah ufuklarında gezmemize vesile olan Barla’nın ifade ettiği manevî kültür mirasına ve hakikatler hazinesine çeviriyoruz nazarlarımızı.

Saff-ı evvel nur kahramanlarının destansı hayat hikâyeleri ve elmas kalemlerle kazandıkları zaferlerini hatırlıyoruz. Nasıl bir kahramanlık, feragat ve fedakârlık numunelerini hiçe saydıkları hayatlarıyla kazandılar ki Üstadın “Aziz” hitabına mazhar olmuşlar. İffet, istikamet, ihlâs, istiğna ve takva ile dinin, imanın, İslam’ın izzetini, şerefini ve itibarını muhafaza etmişler.

Aynı zamanda dualarına layık olmuşlar: “Kıyamet gününe kadar yazılacak, okunacak ve hava aynasında temessül edecek Risale-i Nurların harfleri adedince Allah’ın selâmı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.”2

Ve Barla’ya giriyoruz… Rampadan yukarı doğru, sol tarafa dönerek yokuş başına yönelen insanlarda bir telaş, bir heyecan ve sabırsızlıklar fark edilir. Geri dönenlerde ise sükûnet, mahzunluk ve tatlı bir tebessüm görülür.

Dipnotlar:
1. Mesnevi-i Nuriye, s.78
2. Kastamonu Lahikası, 1.Mektup

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*