Baharda tesanüd dersleri

alt

Üstad, haşrin her sene tekrarlanan bir nümunesi olan baharın aynı zamanda dünyevîleşme tuzakları içeren bir gaflet mevsimi olması yönüne dikkat çekerek son derece önemli ikazlarda bulunduğu ve “Birden ruhuma gelmiş bir endişeyi beyan ediyorum” cümlesiyle başladığı mektubunda şöyle diyor:

“Ehl-i dalâlet, Risale-i Nur’un elmas kılınçlarına mukabele edemedikleri için, şakirtleri (talebeleri) içinde, derd-i maişet cihetinden ve bahar mevsimi gafletinden istifade ederek, meşrepler ve hissiyatları muhalefetinden, zayıf damarları bulup şakirtler içindeki tesanüdü (dayanışmayı) sarsmak istediklerini hissettim ve anladım.”

Sonra da, her birini, altını çizerek dikkatle okuyup derinlemesine düşünmemiz ve gereğince amel etmemiz gereken prensipleri sıralıyor:

* “Sakın, çok dikkat ediniz, içinize bir mübayenet (muhalefet, uyuşmazlık, zıtlık) düşmesin.
* “İnsan hatâdan hâlî (uzak, müstesna) olamaz, fakat tevbe kapısı açıktır.
* “Nefis ve şeytan sizi kardeşinize karşı itiraza ve haklı olarak tenkide sevk ettiği vakit deyiniz ki:
* ‘Biz değil böyle cüz’î hukukumuzu, belki hayatımızı ve haysiyetimizi ve dünyevî saadetimizi, Risale-i Nur’un en kuvvetli rabıtası olan tesanüde feda etmeye mükellefiz. O bize kazandırdığı netice itibarıyla, dünyaya, enaniyete (benliğe) ait herşeyi feda etmek vazifemizdir’
* “Deyip, nefsinizi susturunuz.
* “Medar-ı niza (ihtilâf ve anlaşmazlığa yol açan) bir mesele varsa, meşveret ediniz.
* “Çok sıkı tutmayınız.
* “Herkes bir meşrepte olmaz.
* “Müsamaha (hoşgörü) ile birbirine bakmak şimdi elzemdir.” (Kastamonu Lâhikası, s. 336)

Bilindiği gibi lâhikalar, Üstad hayatta iken Barla ve Isparta’daki saff-ı evvel talebelerle başlayıp, Kastamonu, Denizli, Emirdağ, Afyon, İstanbul, Ankara… safahatında giderek genişleyen halkalar halindeki Nur talebelerine hitaben yazılmış; teşvik, tebrik, takdir, tavsiye, teskin, tesellî, irşad, ikaz… mesajlarıyla yüklü mektuplar.

Ama muhatapları sadece, çoğu artık rahmet-i Rahman’a kavuşmuş olan—ve halen hayatta olanlarına da hayırlı, uzun ömürler dilediğimiz—o zamanki kahraman Nur hizmetkârları değil, kıyamete kadar gelecek olan bütün talebeler.

Bu, aktardığımız mektup için de geçerli.
Orada, ta o zamandan itibaren uygulamaya konulup halen de farklı versiyonları ile devam etmekte olan dessas bir taktiğe dikkat çekiliyor:

Meşrep ve hissiyat uyuşmazlıkları ile zayıf damarları kullanarak tesanüdü sarsmak, bozmak.
Bu taktiği boşa çıkarmak için nelere dikkat ve nasıl hareket etmemiz gerektiği ise, maddeler halinde tek tek sıralanan prensiplerle anlatılıyor:

* İhtilâf çıkmaması için âzamî dikkat.
* Hatalara karşı anlayış ve hoşgörü.
* Fıtrat, mizaç ve meşrep farklılıklarına saygı gösterip, herkesi aynı düşünce ve davranış kalıpları içinde hareket etmeye zorlamamak.
* Haklı tenkitleri dahi frenlemek.
* İhtilâf konularını meşverete götürüp, daha fazla büyümesine meydan vermeden çözmek.
* Tenkitleri, meşveret zemininde, hisleri ve enaniyeti işin içine karıştırmadan dile getirmek.
* Her halükârda tesanüdü muhafaza etmek.
* Bunun için, haklı olsak bile, gerektiğinde tesanüd uğruna o haktan feragat edebilmek.
* Aynı şekilde hayatımızı, haysiyetimizi, dünya saadetimizi dahi tesanüde feda edebilmek.

Çünkü tesanüd bütün hizmetlerin temel şartı. Ayrı ayrı 1’leri 11, 111, 1111… yapan sır tesanüdde. Tesanüde zarar verecek en küçük bir hareket, bu manevî gücün teşekkülünü engelleyip, hem mevcut hizmetlere zarar verebiliyor, hem de müstakbel hizmetleri bloke edebiliyor.

Dahası, tesanüdün bozulması, aynı hizmette omuz omuza verenlerin iman eksenli kardeşlik ilişkilerinde de ciddî tahribatlara yol açabiliyor.

Evet, tesanüdü muhafazaya aman dikkat!

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*