Baki baharlarda eskimez dostlar!

Geçtiğimiz günlerde beka âlemine uğurladığımız isimlerden biri Üzeyir Şenler’di. Üzeyir Ağabey merhum babamın hatıralarını aktardığında sıkça bahsettiği isimlerdendi. Onlar 1950’li yılların İstanbul Nur Talebelerindendi. İstanbul’da Risale-i Nurların neşrinde aktif olarak vazife almışlardı. Üzeyir Ağabeyin vefatı dolayısıyla yazılan yazıları okuduğumda şimdi arkadaşıyla buluşan babamın hatıraları kulaklarımı çınlattı:

BİR ŞEFKAT HİKÂYESİ

Henüz lise talebesi iken ortaokuldan arkadaşı Üzeyir Şenler vesilesiyle Risalelerle tanışan babam, önceleri okuduklarını pek anlamaz. Ta ki Muhsin Alev Ağabeyin derslerine katılıncaya kadar… Bu derslerde anlatılan hakikatlere hayran kalınca her sabah namazı vaktinde Valide Sultan Camiinde yapılan derslere iştirak eder.  Zamanla anne ve babasının da Risale-i Nurları tanımasına vesile olur. Önceleri evden bir şey denir diye de bu sabah derslerini kimseye söylememektedir.

“Her sabah erkenden evden çıkıp bu çocuk nereye gidiyor?” diye merak eden annesi sonunda eşini durumdan haberdar eder. “Bey! Hakkı her sabah erken çıkıp uzunca müddet görünmüyor. Bana da söylemiyor. Bu çocuk nereye gidiyor? Takip et!” Bu sözler üzerine bir gün oğlunun gizlice peşine takılan dedem onun camide arkadaşlarıyla buluşup ceplerinden çıkardıkları kitaptan bir şeyler okuduğunu görür. Yanlarına gider. “Ben de dinleyim bakayım neymiş okuduğunuz?” diye sorar. Okunan şeylerden öylesine etkilenir ki, eve döndüğünde “Hanım oğlana karışma, merak etme, üzülme! Arkadaşlarıyla çok güzel bir kitaptan dinî bahisler okuyorlar” der. Oğlunun arkadaşlarıyla tanışan, onların sohbetine iştirak eden dedem gün gelir bu kitabın müellifini de merak eder ve Bediüzzaman Hazretleriyle görüşmek de kısmet olur.

Yenikapı’da bulunan evlerinin alt katı Risale-i Nurların teksir makinesi ile çoğaltılması için tahsis edilir. Üst katlarda da kendileri oturmaktadır. Tahsis derken küçücük, müstakil kendi içinde tuvaleti banyosu olan, loşça bir yerdir burası. Orada Mehmet Birinci, Üzeyir Şenler, Galip Gigin gibi Ağabeyler teksirle Nurların çoğaltılmasına çalışırlar. Burada teksiri ve dağıtımı yapılan ilk kitaplardan biri Hanımlar Rehberi’dir.

Bu yeri Süleymaniye’deki dershane takip eder.  Dershanenin sahibi Abrurrahman Tan Ağabey babaannemin sütkardeşidir. Sütkız kardeşini ziyarete sıklıkla geldiğinden o da Risale-i Nurlarla tanışmıştır.

Merhum babam kimi zaman meşhur kahkahalarını atarak, kimi zaman ise gözleri nemlenerek bu hatıraları anlatırken ibret dersleri de vermeyi ihmal etmezdi.

“Abdurrahman Abi Eğin’den İstanbul’a geldiğinde çok fakirdi ve bir müddet Süleymaniye civarında hamallık yaptı. Buzdolabının yaygın olmadığı o dönemde kimi zaman buz kalıpları da taşıdı sırtında. O yüzden akciğerleri ve bünyesi çok hassastı. Harama, helâle çok dikkat eden, işini düzgünce ve zamanında yapan bu zata demir tüccarı bir dostu acıdı ‘Abdurrahman senin eşin çocukların var. Sana şimdilik parasını almadan bir miktar demir vereceğim. Müsait olduğunda ödersin yavaş yavaş’ dedi. Olacak bu ya kısa zaman sonra demir fiyatları birden yükseliverdi. Abdurrahman Ağabey de bir gecede zenginleşti. Bu işin tesadüf değil, çok garip bir hal olduğunu ve Cenâb-ı Hakk’ın bu nimetine şükretmek gerektiğini tefekkür edince bir karar aldı: Süleymaniye’deki evini satın aldığında bir katını Risale-i Nur dershanesi olarak Nur Talebelerine verecekti.”

Risale-i Nurların İstanbul’daki neşrinde bu evin önemli yeri vardı.

HÜLÂSA

“Terhisat var!” denir ölüm hakikati için Risale-i Nur’un satırlarında. Hakkı Yavuztürk, Mehmet Emin Birinci, Mustafa Ekmekçi, Üzeyir Şenler, Mevlüt Polat… Her birisi baki baharlara uğurladığımız nurlu kafilenin mümtaz şahsiyetleridir.

Üzeyir Ağabeyin değerli eşine ve kızı Mebrure Hanıma, kız kardeşi Şule Yüksel Şenler Ablamıza taziyelerimizi sunuyoruz.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*