“Bandrol” emr-i vakisi ve Risaleleri tağyir ve tahrif…

alt

Bediüzzaman, “Kur’ân’ın emsâlsiz bir tefsîri” diye târif ettiği Risâle-i Nur’un tahrifatına asla râzı olmaz. Bunun sebebini hikmetleriyle bizzat eserlerinde yazar ve yakın talebelerine açıkça ifâde eder. Özetle, hangi sâikle olursa olsun, tahrifat fevkalâde vâhim bir hata ve vebâldir. Ve hiçbir gerekçeyle buna müsaade edilmez ve mâzur görülmez…

“Bandrol yasağı”nın arka plânı…

Kültür Bakanlığı Telif Hakları Genel Müdürlüğü’nün -müracaat üzerine- yarım asrı aşkındır Kur’ân tefsiri Risâle-i Nur Külliyatını tab eden yayınevlerine “bandrol” vermeyi durdurması beraberinde vahim “tahrifat” tartışmalarını da gündeme getirdi.

Nur Risalelerinin basımının durdurulması gibi vahim bir hadiseyi bile “savunan” bazı mihraklar ve iktidara yakın medya, bunu “sâdeleştirmeye karşı tedbir” olarak lanse ediyor. Oysa herkes biliyor ki, “lügâtçeli”, “indeksli”, “açıklamalı” ve diğer bazı ilâve ve “işlemeler”le Risaleler yine istendiği gibi basılıp yayınlanabilecek. Bu durumda, bandrol müracaatlarını geri çevirmenin arka plânında başka başka hesapların yattığı istifhamları kuvvet kazanıyor.

Zira Risale-i Nur kitaplarının neşri için “kanunî mirasçı” tayin etmeyen Bediüzzaman, bütün Nur Talebelerinin “mânevî verâset” mânâsıyla “Nurları (Risaleleri) kendi malı gibi görüp neşredeceklerini” eserlerinde açıkça beyân eder.

Bu hususta Bediüzzaman’ın lâhika mektuplarındaki “vasiyeti”nde çoğu Hakkın rahmetine kavuşan, “saffı evvel” Nur Talebelerinin, “hizmetkârları”nın da şimdiye kadar süregelen fiilî duruma itiraz etmedikleri ve çeşitli yayınevlerince sivil olarak basılmasını tasvip ettikleri vakıası ortada…

RİSALELERİ “DEVLETİN UHDESİ”NE VERMEK!

Keza başta kardeşi Abdülmecid Nursî’nin çocukları ve torunları olmak üzere Bediüzzaman’ın yakını “mirasçılar”ın, te’lifle ilgili herhangi bir talep ve şikâyette bulunmamaları, dahası Nur Risalelerinin neşrine engel olunmasını kabul etmedikleri ifâdeleriyle sabit. Şimdiye kadar hiçbir “mirasçı”nın Risale-i Nur eserlerine “hukuken” sahiplenmemesi ve Nur Risalelerini aslına uygun olarak neşreden yayınevlerine bu anlamda herhangi bir müdahalede bulunmaması da bunun göstergesi.

Bundandır ki, meselâ 1963 yılında hazırlandığı söylenen “noter belgesi”nin Bediüzzaman’ın vefâtından sonra hazırlandığı için mahkemelerce dikkate alınmadığından hareketle, Yargıtay’ca onandığı, bu açıdan sözü edilen isimlere Bediüzzaman’dan “devir hakkı”nın bulunmadığı belirtilmekte.

Gerçekten, “Kur’ân’ın mâlı” olan Nur Risalelerini devlete ya da resmî mercilere değil, Nur Talebelerine tevdi ettiği gerçeği ortada iken ve esasen ortada hiçbir ihtiyaç ve talep yokken Risalelerin basımında Bediüzzaman’ın vefatından bu yana aranmayan “kanunî mirasçı” şartının aranmasının ve eserlerin basımının “telif hakları” gerekçesiyle fiilen durdurulmasının sebebi nedir?

Bu durum, emr-i vakinin arka plânına bakıldığında, durup dururken seçimden sonra Bakanlığın “bandrol yasağı”yla “verâset ilâmı” meselesini âdeta emr-i vaki olarak ihdasının ve “telif hakkı”nı gündeme getirmenin başka başka maksadları olduğunu ele veriyor. Bunlardan biri, siyasî iktidarla âdeta iç içe hale gelen, mevcut hükûmetten “onaylı” bazı yayınevleri sahiplerine rant sağlamak olarak özetlense de, asıl vahamet, Risalelerin basımının çeşitli bahanelerle “devletin kontrolü”ne verilmesi olduğu tezâhür ediyor.

Ancak en vahimi, hiçbir maddî ve mânevî mesnedi, “kanunî mirasçılık” hakkı olmadan, “yasal varisler” ihdasıyla bu güne kadarki meşrû naşirleri dışlayarak Nur Risalelerini âdeta sahipsiz bırakmak, “Risaleleri korumak” paravanında “devletin uhdesine vermek” plânı sırıtıyor…

DAHA RİSALELER “DEVLET KONTROLÜ”NE GEÇMEDEN…

Ve bütün bunlar, “bandrol” verilmemesiyle Risalelerin basımının önüne takoz koyma işgüzarlığının, “sadeleştirme” hatasından daha beter, yine tekellüflü/zormalı te’villerle, bazı mihrakları “işkillendirmemek” –“kızdırmamak” ya da “şirin gözükmek” benzeri farklı mülâhaza ve “maslahatlar”la Risalelerin tağyir ve tahrifatı vahametini mevzubahis ediyor.

Peki devlete, resmî makamlara bu konuda ne kadar güvenilir? Daha devletin, Bakanlığın, resmî mercilerin uhdesine geçmeden, vahim tağyir hatasının işlenmesi, bu husustaki endişelere hak verdiriyor.

Sonra Bediüzzaman’ın, Hz. Ali’nin Celcelûtiye Kasidesi, Mevlânâ’nın Mesnevî-i Şerîf’i ve Abdülkadir-i Geylânî’nin Fütûh’ül Gayb eserleri gibi, “doğrudan doğruya menbâ-ı vahy (vahyin kaynağı) olan Zât-ı Pâk-ı Risâletin mânevî ilham ve telkinatı” ve Kur’ân hakikatlerini kuvvetli hüccetlerle beyân ve ispat ve izâh eden Kur’ân’ın kuvvetli bir tefsiri” olarak tavsif ettiği Risâle-i Nur Külliyatının (Tarihçe-i Hayat, 522, 59; Şuâlar, 590) indî hesaplarla tağyir edilmeyeceğinin teminatı nedir?

Konjonktürel “arzî- telâkiler”le, “indî vehimler”le resmî ideolojiye veya iktidara ve mevcut egemen siyasete uymayan bölümlerin, sahifelerin, paragrafların, satırların, cümlelerin, kelimelerin tahrif edilmeyeceğinin yahut eklemeler yapılmayacağının güvencesi nedir?

Bu meyanda, daha devletin kontrolüne geçmeden, Bediüzzaman’ın bizzat koyduğu paragrafların -nevzuhur gerekçelerle- çıkarılması, ilâve edilen hâşiyelerin yine “devleti – ‘devletlûleri’ rahatsız etmemek” gibi günübirlik mülâhazalarla hazfedilmesi; sokuşturulan “telif hakkı” ve “bandrol meselesi”nin arkasında olduğu belirtilen bazı yayınevlerince, daha Risalelerin “devletin uhdesinde basımı ve yayımı” olmadan cüzî de olsa yapılan tağyirler, meselenin önemini ortaya koyuyor. Ve bu konudaki endişeleri haklı kılıyor.

“İSTİBDAD-I MUTLAK” TÂBİRLERİNİN KALDIRILMASI

Meselâ, Söz Basım Yayın tarafından iki cilt halinde bastırılan Risale-i Nur Külliyatı metinlerinde, Bediüzzaman’ın “Münâzarât” isimli eserine bizzat eklediği iki “hâşiye”nin çıkarılması, muhtelif mülâhazalarla ve evhamlarla tağyir ve tahrifin göstergesi.

İttihad İlmi Araştırma Heyeti’nin daha evvel tesbit edip “www.ittihad.com.tr” sitesinin dikkat çektiği, sözkonusu yayınevinin Münâzarât kitabının 69. sahifesindeki “Efkârı teşviş eden, hürriyet ve meşrûtiyeti takdir etmeyen kimlerdir?” (40.) sualine verilen cevaba Bediüzzaman’ın ilâve ettiği, “Cehâlet ağanın, inad efendinin, garaz beyin, intikam paşanın, taklid hazretlerinin, mösyö gevezeliğin taht-ı riyasetlerinde, insan milletinden menba’-ı saadetimiz olan meşvereti inciten bir cem’iyettir” cevabının sonundaki “hâşiye” çıkarılmış.

Bediüzzaman’ın (1947’lerden 1952 ve 56’lara) hayatında eline geçen “Eski Said eserleri”nin yeniden yaptığı tashihatta bizzat dercettiği, diğer bütün yayınevlerinin baskılarında ve internet sitelerinde yer alan ve Yeni Asya Neşriyat’ın bastırdığı Münâzarât’ın (48. sahifesinde) “Burada mason ve dönmelerin ve bolşevizmi isteyenlerin cem’iyetinden haber vermek içinde, bir çeyrek asır istibdad-ı mutlakla hükmeden bir hâkimiyeti gaybî ihbar eder” “haşiye”si konulmamış. (Münâzarât, 69, Söz Basım Yayın, Nesil Matbaacılık, Haziran 2007, İstanbul)

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*