Bankalar altın topluyormuş…

Türkiye’deki reklam panolarında bankaların “altın günleri” anonslarını okuduğum hâlde mahiyetlerini pek düşünmedim. Ta ki Frankfurt Allgemein gazetesi, bu konuyu haber yapana kadar..

Geçen sene 77 milyar doları bulan dış açığımız kadınlarımızın gelinlik takılarıyla kapatılmaya çalışılacakmış. Zinet niyetiyle elimizde tuttuğumuz altınlara bankalar, diğer paralar gibi kâr veya faiz vereceklermiş. Yani hükümet 5000 ton civarında tahmin ettiği vatandaşın altın tasarrufunu ince bir oyunla açığa çıkarmaya niyetli. Yaklaşık 302 milyar dolar tutarındaki bu altınları ekonomik dönüşüme katarak hem açıklarını kapatacak, hem de vatandaş kâr alacakmış..

İlk bakışta siz de “ne güzel!” diyebilirsiniz. Meselenin önünü ve arkasını düşünmeyenler veya aklını hükümetin cebine koymuş olanlar için elbette mesele yok. Fakat, hükümetin müteveffa Özal’dan miras aldığı “özelleştirme” serencamını incelediğimizde içimize karanlıklar çöküyor. Millete ait görünür her objeyi harice pazarlamış idarecilerimizin tahrik ettiği hırsa kapılan insanların sıkıntılı zamanlar için ellerinde tuttukları zinetlerini bankalara vermek için koşuşturmaları hayra alamet değil.

Materyalist düşünceye mensup Avrupalı siyasetçilerin bu tür icraatlarını anlamak mümkündür. Sosyal devletin selâmeti adına vatandaşın mutfağındaki eşyanın da dökümünü yapmak onlara ters gelmeyebilir. Avrupalılar idarecilerinin mentalitesini iyi bildiklerinden ona göre tedbirlerini alıyorlar. Mutlaka onların da kıymetli ve mahrem tuttukları eşyaları vardır. Bazıları kıymetli eşyasını ücret mukabili emanet şirketlerinde tutar. Fakat bizdeki gibi Âl-i Cengiz oyununa teşebbüs eden siyasetçiler görülmüyor.

BANKALARA GÜVENEN TÜRKİYE

Çocukluğumuzda dindar insanların bankaya tepkileri büyüktü. Bankalara girmeyi bile sıkıntılı gören takva sahipleri vardı. Banka reklamının evlerine girmesini istemezlerdi. Bankaları faizin kapıları ve kapları olarak kabul ederdi hakikî dindarlar. Bankaların gavurlara hizmet ettiğine inanırlardı. Gavurların da en fena kısmının bankacılıkla, tefecilikle ve faizle uğraştıklarını büyüklerimizden duyduk. Banka ile sömürü ve zulüm birbirlerini tedai ettiren kelimelerdi.

Peki, ne oldu da bu dehşetli mânâ değişimiyle bankalar günlük hayatımıza yerleştiler? İnsanların ekserisini kendilerine bağımlı kılarak hayatın vazgeçilmez sıralamasına girebildiler. Ağzımıza götürdüğümüz her lokmada aracı oldular. Harcayacak parası olmayan insanlarımızın hayatlarını ve geleceklerini ipotek altına aldılar. Bütün bu soruların cevaplarını siz kıymetli okuyucularımız benden daha iyi bilirler. Fakat şu zinetler, takılar, kıymetli madenler ve taşlar aracılığıyla bankaların en mahrem köşelerimize de el atmasını da hiç hayra alamet görmüyoruz. Millet olarak bu tuzağa düşersek, kaderin dehşetli tokadına kendimizi hazırlamış oluruz, kanaatindeyim.

BANKACILIKTAN ŞEFFAF TİCARETE

Biliyoruz…Hayalden konuştuğumuzu söyleyenler olabilir. Bunlar medenî dünyayı, globalleşmeyi ve liberal ekonomiyi gösterecekler. Doğrudur. Fakat daha büyük bir doğru da; dünyamızın bankalar aracılığıyla yeni global bir dönemin eşiğine yaklaşmasıdır. Buna modern Bolşevizm ihtilâli de diyebilirsiniz. İsimlerin değişmesiyle hakikat değişmeyeceğine göre…Bu ihtilal gerçekleşip dünya tar u mar olduğunda, bankacılığın ve faizin ticarette temel bir unsur olup olmadığını yeniden konuşacağız… Şayet hâlâ ayakta isek…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*