Barıştıramazsınız

Said Nursî’nin Birinci Meclisteki milletvekillerine ve işgale karşı millî mücadeleyi yöneten komutanlara hitaben kaleme alıp dağıttığı beyanname, iddia edildiği gibi, onlardan önce ayrı bir mektup olarak M. Kemal’e verildiyse ve mektubun girişinde bazı nezaket cümleleri kullanıldıysa, buradan bir “Bediüzzaman-M. Kemal mutabakatı” çıkarılabilir mi?

Sonraki gelişmelere baktığımızda sualin cevabı gayet net bir şekilde karşımıza çıkıyor: Hayır.
Ama şu var: Bediüzzaman sosyal ilişkilerinde de hakşinas ve medenî bir insan. Eğer sözü edilen mektup doğruysa, Yunanlılara karşı verilen savaştan zaferle çıkmış bir Meclisin, o zaman bütün Müslümanlar tarafından “İslâm kahramanı” olarak görülen başkanına takdirkâr ifadeler kullanmasında garipsenecek birşey olmasa gerek.

Ki, onun günümüz Türkçesine “Zâtıâlîniz muzaffer ordunun ve muazzam Meclisin şahsiyetini temsil ediyorsunuz” şeklinde aktarılan ifadesi, M. Kemal üzerinden ordu ve Meclisin manevî şahsiyetine seslenen bir üslûbun tezahürü.

Öte yandan, Said Nursî’nin, M. Kemal’le yaptığı görüşmelerin ardından, onun tüm cazip tekliflerini reddederek Ankara rejimi ile ilişkilerini kesip Van’da uzlete çekilmesi ve Şeyh Said hadisesine karışmadığı halde bu olay bahane edilerek batıya sürgün edilmesi sonrasında talebeleriyle birlikte yargılandığı Eskişehir mahkemesindeki müdafaasında geçen şu sözleri de önemli:

“Bundan (1935’ten) on iki sene evvel Ankara reisleri, İngilizlere karşı Hutuvat-ı Sitte namındaki mücahedatımı takdir edip, beni oraya istediler. Gittim. Gidişatları, benim ihtiyarlık hissiyatıma uygun gelmedi. ‘Bizimle çalış’ dediler.
“Dedim: ‘Yeni Said öteki dünyaya çalışmak istiyor, sizinle çalışamaz; fakat size de ilişmez.’
“Evet, ilişmedim ve ilişenlere de iştirak etmedim. Çünkü an’anat-ı milliye-i İslâmiye lehinde istimal edilebilir bir deha-i askerîyi, an’ane aleyhine çevirmeye maatteessüf bir vesile oldu. Evet, ben Ankara reislerinde, hususan reisicumhurda bir deha hissettim ve dedim: ‘Bu dehayı, kuşkulandırmakla an’anat aleyhine çevirmek caiz değildir.’ Onun için, ne kadar elimden gelmişse, dünyalarından çekindim, karışmadım. On üç seneden beri siyasetten çekildim.” (Tarihçe, s. 341-2)
Görüldüğü gibi, Bediüzzaman M. Kemal’deki dehayı görüp kabul ederken, bu dehanın İslâm an’anelerini muhafaza için değerlendirilmesi gerektiğini, ancak ne yazık ki isyanların da etkisiyle bunun mümkün olamadığını ifade ediyor.
Ankara’da M. Kemal’le yaptığı görüşmelere bu dehanın İslâma hizmet ettirilmesi niyetiyle girdiği, ama bunun gayrikabil olduğunu görünce kendi yoluna gittiği, sonraki süreçte görülüyor.

Ve müteakip yıllarda kaleme aldığı metinlerde M. Kemal için kullandığı ifadeler, onun bilhassa din ve an’anata ilişkin mâlûm icraatlarına binaen, şu minvalde bir değerlendirmeyi yansıtıyor:
“Bana hücum eden garazkârların en esaslı sebebi, M. Kemal’in dostluğu ve tarafgirliği vesilesiyle beni eziyorlar. (…) Otuz sene evvel bir hadis-i şerifin ihbarıyla ‘Kur’ân’a zararlı öyle bir adam çıkacak’ dediğimi ve sonra M. Kemal o adam olduğunu zaman gösterdi. (…) Çok emarelerle bildik ki, bana hücum edenleri tahrik eden, M. Kemal’e itirazımdır ve ona dost olmadığımdır. Başka sebepler bahanedir.” (Emirdağ L., s. 486-7)

Bu mektubun yazıldığı tarih, Said Nursî’nin Emirdağ sürgününde yaşadığı 1940’lı yılların muhtemelen ikinci yarısının ortaları. Ve aktardığımız sözler, onun M. Kemal hakkındaki nihaî kanaatini ortaya koyan son derece net ifadeler.
Şimdi hem M. Kemal’in dinle ilgili uygulamaları, hem de Bediüzzaman’ın bu ifadeleri ortadayken, 1922’de yazıldığı belirtilen bir mektuptaki sözlerden hareketle, ikisini barıştırıp uzlaştırmaya ve üstelik bunu “Said Nursî M. Kemal’e övgüler düzdü” iddiası üzerine bina etmeye çalışan bir girişimin mantığı ve tutarlılığı olabilir mi?
Çürük temel üzerine sağlam bina dikilmez.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*