Barla buluşmaları (resimli)

Geçen yıl yeniden buluşmak temennisi ile ayrıldığımız, Barla Yeni Asya Vakfı Dinlenme Tesisleri’ne ve can dostlara kavuşma heyecanını bir yıl yaşadık ve uzun yolları, mülâki lezzetinin heyecanıyla kat ettik.

 

Tesislerimizin bahçesinde, gözler, eller ve bedenler birbirleri ile buluştu. O anı görmek lâzım, pek hoştu. Gözler nemlendi yürekler coştu. Tesis müdürümüz Niyazi Bey, kapıda güleryüz ile karşıladı bizi.

Eşyalarımızı odamıza bırakıp, hemen ders halkasına dâhil olduk. Ardından Saffet Efe Ağabeyin, ihlâslı okuduğu duâlar ile namazımızı itmam edip, tesbihatımızı yaptık ve namaz dersinden sonra Nejat Eren Ağabeyin hazırladığı programdan, gezi yerlerini ve günlerini müzakere ile tesbit ettik. İlk gezimizi Karakavağa, şırıl şırıl akan, soğuk suyun kaynağına doğru devam ettik ve suyun kaynağından kana kana içtik, Barla denizine uzaktan uzağa baktık.

Dönüşte Barla kabristanlığını ziyaret ettik. Serin selviler altında, o eşsiz ve asude bahçede, aziz ağabeyleri vazifesini yapmanın huzuruyla, haşir sabahının sürurunu bekler bulduk. Bayram Yüksel ve Ali Uçar ağabeylerin başucuna çömelip, Sıddık Süleyman, Mustafa Çavuş, Şamlı Hafız Tevfik, Mübarek Süleyman ve tüm kabristanlıktakileri niyet edip Yasin’ler ve Fatiha’lar gönderdik. Mevta olduktan sonra ağabeylere aynı mesafedeyiz, ya hayatta iken, o ayrılıkların hicranını, tâ yüreğimizin derinliklerinde hissettik.

Tesislerimize geri dönüp, günlük programlarımıza devam ettik. Halil Uslu Ağabey, bir salonda hitap ediyormuş gibi, zamana özen göstererek, üç seminer ile kitapların arasındaki mevzuların incizabıyla bizleri cezp edip, mesrur eyledi. Allah zihnine zindelik, bedenine sağlık ve afiyet versin.

Tesislerimize severek gelen ve bizlerle eşsiz hatıralarını paylaşan; Üstad, Yusuf Sûresini okurken doğan ve ismini Üstadın verdiği Sıddık Süleyman’ın oğlu Yusuf Kervancı ve 1950’den sonra Üstadın gelip kaldığı evin tamirini ve bakımını üstlenip, gelen cemaatlere mihmandarlığını yapan, Mustafa Çavuş’un oğlu, müstakim insan Mehmet Güvenç Ağabeyler, bizlere Üstadın yaşadığı zamana hayalen yolculuk yaptırdılar.

Barla’nın beş altı bahtiyarlarından olan bu insanlar çok sıkıntılar çekmişler. “Babaları idam edildi” şâyiâları ile korkutulmuşlar, evleri didik didik aranmış ama yılmamışlar, bu ulvî davadan ve Üstadlarından yüz çevirmemişler, bahtiyar Nur talebeleri olarak tarihe geçmişler.

Gezi programımız dâhilinde, Cennet Bahçesine indik ve bizim gibi çeşitli yerlerden koşup gelen, nur kelebekleri ile oradan oraya konduk. Dikenlere takılmadık, girdiğimiz bahçeyi Cennet Bahçesi olarak bildik ve sevdik. Hızır’ın (a.s) ayağının değdiği yerin yeşillenmesi gibi, Asrın Sahibinin seccadesinin altında, yeşermiş bahçede, teberrüken Cennete dair Yirmi Sekizinci Söz’ü, “Cennet bütün lezâiz-i mâneviyeye medar olduğu gibi, bütün lezâiz-i cismaniyeye de medardır” hakikatlerini dinledik.

Müezzinin Medine-i Münevvere’den seslenen Bilâl-i Habeşî gibi, lâhutî sesi ile yaptığı dâvete icabet ettik. Üstadın evinin bitişiğindeki mescidinde namazlarımızı eda edip ve hoca efendinin tesbihatı yapıp, arkasından namaz dersini yapmasını, huşu içinde dinledik ve diğer mescidlerde de inşallah tarikat-ı Muhammediye olan tesbihatın yapılıp, bu zaman dertlerine tam bir ilâç olan Risâle-i Nur Külliyatından cemaate okunmasını temenni ettik.

Oradan Ulu Çınar’ın gölgesinde serinledik, çürümesin ve yıkılmasın diye gövdesine vurulan kelepçe, bizi pek hüzünlendirdi ve şırıl şırıl akan Üstadın çeşmesinden içtiğimiz soğuk su ile içimizin yangınını söndürdük.

Üstadın sekiz sene kaldığı mübarek meskenine çıktık ve Üstadın zamanından kalan tek iz ve eser olan iskemleye, sekiye oturduk. Ulu Çınar’ın yapraklarının hazin hışırtıları arasında dersimizi yaptık ve “Buraya ziyarete gelenlerin okuyup istifade ettiği Külliyatın arasında, Yeni Asya Neşriyat’tan yeni çıkan Sözler, Mektubat, Lem’alar, Asa-yı Musa da olsa ve okuyanlar âyet ve hadis meallerini, anlayamadığı kelimelerin lügat mânâlarını ve bu sözün ne zaman, nerede yazıldığını öğrense daha iyi olmaz mı?” temennisini içimizden geçirdik. Barla’daki ve Barla’ya gelen ağabeylerin istişâresi ile böyle bir temennî gerçekleşir inşallah.

Bu güzel evin duvarlarında nice duâlar, nice hüzünler, nice ilham-ı İlâhî fotoğrafları ve Aziz Üstadın can sesi, şems-i tâban gözü ve mübarek nurlu yüzü saklı. Sözlerin hakikatini derk edecek dimağı, görecek gözleri bahşeder Rabbim bize inşaallah.

Tesislerimize dönüp programımızı kaldığı yerden icraya başladık. Nurları yazıldığı yerde okumak ve anlamak daha bir başka oluyor.

Ertesi gün, hepimizi içine alan, Isparta’dan gelen küçük otobüsle Çam Dağına, günün ilk ışıkları ile serinde yola revan olduk. Üstadın Yıldız Sarayına değişmem dediği, ilhamların indiği Çam Dağına çıktık. Yine yerde cansız bedeni ile, dallarını gökyüzüne kaldırmış, kendisini kesen elleri hidayete dâvet eder bulduk çam ağacını. Katran ağacı, kökünden süren sürgün ile daha bir mahzun. Havası ve manzarası itibari ile muhteşem ve mübarek bir mevki gördük Çamdağı’nı.

Daha sonraki gün, gezi programı dâhilinde araçlarımıza atlayıp Isparta, Sav, İslamköy istikametinde Nur konvoyunu teşkil ettik. Arabadaki çocukların tazyiki ile zaman zaman birbirimizi solladık, geçerken de korna çalarak, el sallayarak selâm yolladık.

Sav Köyünde; yüklük dolapları içinde, mum ışığında, tekniğe meydan okuyan binler kalemlerle yazılan Nur nüshalarını ve yazılanları bu köyden Üstada ulaştıran fedakâr insanları hatırladık… Yumurta sepetinin altında saman, samanın altında yeni nüshaların yazılacağı boş kâğıtlar ve o­nların üstüne yumurtalar koyup, sıkı nezaret altında olan evlerden yumurta alıyormuş bahanesi ile gelip, yazılan nüshaları alıp, boş kâğıtları verip, yerine göre yumurta alan, yerine göre yumurta veren Nur postacılarını duâlarla yâd ettik.

O zamanda yazanlardan geriye kalan ve hâlâ ışıklı rahlesi üzerinde Kur’ân harfleri ile Risâıle-i Nurları yazan Hatice Soylu teyzemizi, bacılarımız ziyaret etti. Yeni Nur postacısı bacılarımız, birer nüsha alıp, gözyaşları içinde, o­ndaki şevki ve heyecanı kendilerine de vermesi için Rablerine duâ ettiler.

Oradan İslamköy’e, Hacı Hafız Ali ağabeye, ziyaretimizi kabul etmesi ile duâ ve minnetlerimizi gönderdik. Ve oradan Isparta’ya yol aldık; Aziz Üstadımızın mübarek eşyalarını, çok az üzerinde yattığı karyolasını, tashihatını yaptığı Nur Külliyatlarını, üzerinde yamaların olduğu yıpranmış ama tertemiz hırkalarını, cübbelerini, matarasını, ampulünü, semaverini, çaydanlığını ve dünya üzerindeki mâmelekini gördük. Ganiy-yi Mutlak tarafından ihsanıyla, dünyanın en zengini, bahtiyar bir ihtiyar…

Çıkışta; yağmur ve çamur altında Üstadın son yolculuğuna çıktığı, plakası çamurla kapatılıp çamurlu gönülleri geçtiği, Urfa’ya geldiği cefakâr arabasını da ziyaret edip, arabamıza binip Barla’ya döndük.

Eğridir gölü kenarı, mutad etli pilav ziyafeti ve Halil Uslu’nun bitmeyen arşivinden hatıralar dinledik. Sungur ağabeyi, Abdullah Ağabeyi, rahmetli Bekir Berk Ağabeyi, Selahattin Akyıl Ağabeyi hatıralarıyla yâd ettik.

Nurs yolu macerâlarını, rahmetli Tahir Küçük Ağabeyi, Askeri Yıldız Ağabeyi, İslâm Yaşar’ı, Nejat Eren Ağabeyden dinledik.

Abdullah Efe´nin EuroNur www.saidnursi.de sitesinden tüm Avrupa Nur talebelerine selâm gönderdik.

Ve böylece geçtiğimiz yıllarda o­n gün olan, ama bu sene daha çok kişi bu güzelliklerden istifade etsin diye bir hafta ile sınırlandırılan beraberliğimize doyamadan, bir dahaki yıla buluşmak temennisiyle ayrıldık…

Eyüp Otman

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*