Barla “Nurun rahlesi” ise, Isparta “Nurun medresesi”dir

alt

Barla, “millet-i İslâmiyenin, husûsan Anadolu halkının başına gelen dehşetli bir dalâlet ve dinsizlik cereyanına karşı, Kur’ân’dan gelen bir hidâyet nûrunun, bir saadet güneşinin tulû ettiği (doğduğu) belde” ise, bu saadet güneşi olan “Risale-i Nur’un en ziyade intişar ettiği mahal Isparta vilayetidir.”

“Barla, ehl-i îmanın mânevî imdadına gönderilen Risale-i Nur Külliyatı’nın te’lif edilmeye başlandığı ilk merkez”se, “rahmet-i İlâhiyenin ve ihsan-ı Rabbanînin bu mübârek Anadolu hakkında, bu kahraman İslâm milletinin evlâtları ve âlem-i İslâm hakkında, hayat ve ebedî saadetlerinin medarı olan eserlerin lemean ettiği (parıldadığı) bahtiyar yer”se; Isparta, “Risale-i Nur’un müellifinin Cenâb-ı Hakkın inâyetiyle müteveccih olduğu” diyardır. Barla “Nurun rahlesi” ise, Isparta “Nurun medresesi”dir. “İslâm milletinin ve husûsan Anadolu halkının başına gelen dehşetli bir dalâlet ve dinsizlik cereyanına karşı, İlâhî rahmet ve ihsan, mübarek Anadolu’ya, kahraman İslâm milletine ‘Isparta Nur medresesi’nden neşredilmiştir.” (Tarihçe-i Hayat, 136-7)

“RİSALE-İ NUR ISPARTA’YA RAHMETTİR…”

Bediüzzaman’ın Isparta’ya getirilişi, “evhama düşen bazı zâlim ehl-i dünyanın teşebbüskârane zâhirî hareketleri bir adi sebep idi.” Lâtif ve şirin bir mahal olan Barla’daki sıkıntılı ve pek acılı ve en katı kalbleri ağlatan işkenceli esaretinden nefyedildiği Isparta’da “Yağmurlar kesilmiş, Isparta’yı iska eden (sulayan) sular azalmış, mühim bir kısmının menbaı kesilmiş; ağaçlar sararmaya, otlar kurumaya, çiçekler buruşmaya başlamıştı.” Isparta’da gayet hararetli ve yağmursuzluktan toz toprak içinde, ot ve çiçeklerin susuzluktan buruştuklarını gören Bediüzzaman, “Barla gibi bir yayladan gelip böyle bir yerde dayanamayacağım” diye gayet müteessir olarak telâş etmişti…

Lâkin “Risale-i Nur’un en ziyade intişar ettiği mahal Isparta vilayeti” idi ve Risale-i Nur Isparta’ya rahmete vesile olmuştu.

“Isparta vilayeti, Risale-i Nur’un müellifini sinesinde saklamış ve Barla gibi şirin bir nahiyesinde, Cenâb-ı Hakk’ın lütuf ve keremiyle muhâfaza etmiş. İntişar eden Risale-i Nur’dan, binler adam, Isparta’da imanlarını takviye etmişler. Bilhassa gençler pek çok istifade ve istifaza etmişler…”

“Risale-i Nur’un Isparta’ya ne derece rahmet olduğu”, “Isparta kahramanları”nın imzaladığı bir lâhika mektubunda şu cümlelerle nazara verilir:

Bediüzzaman’ın Isparta’ya teşrifiyle, Cenâb-ı Hakk’ın inâyetiyle, Isparta’ya müteveccih olduğunda, bu şehir bereketlenir.

“Risale-i Nur’un müellifinin Isparta’ya teşrifini müteakip, bir asır içinde bir veya iki defa vukua gelen bu yaz mevsiminde yağmurun kesretli (çokça) yağması olmuştur, pek hârika bir surette yağan bu yağmur, Isparta’nın her tarafını tamamen iska etmiş (sulamış); nebatata yeniden hayat bahşedilmiş, bağlar, bahçeler, başka bir letâfet kesb etmiş, ekserisi hemen hemen ziraatle iştigal eden halkın yüzleri Risale-i Nur’un nâil olduğu inâyetten ve bereketinden olan bu yağmurdan istifade ederek gülmüş, ruhları inbisat etmişti.

“Cenâb-ı Hak kemâl-i rahmetiyle, bu yaz mevsiminin bu şiddetli ve hararetli vaziyetini, baharın en letafetli, en şirin ve en hoş vaziyetine tebdil etmişti…”

Bu rahmet, Kur’ân’ın hakikî bir tefsiri Nur Risalelerinin lâtif bir tevafuku idi, tesâdüfî değildi. Isparta’ya rahmet olan Risale-i Nur’a bakıyordu. İlâhî kerem neticesi olarak Bediüzzaman, “Isparta bana Barla’yı unutturdu. Unutamayacağım bir şey varsa, o da her yerde olduğu gibi, Barla’da bulunan ciddî dost ve talebelerimdir” diyordu. (Sikke-i Tasdîk-i Gaybî, 18-19)

ISPARTA’DAN NEŞREDİLEN NUR TOHUMLARI

Bediüzzaman, “Isparta’dan neşredilen Nur tohumları” için “İnşâallah hem Anadolu’ya hem âlem-i İslâma birer rahmete mazhar olur, sümbül verir. Hem gıda, hem ziya, hem deva olup manevi galâ ve veba ve zulmü ve zulmeti dağıtır” duâsında bulunur. (Kastamonu Lâhikası, 197)

Elhâk; Isparta’dan neşredilen Nurlar, Şark’tan Garb’a sümbül verdi. Bütün Anadolu’yu, İslâm âlemini ve insanlığı nurlandırdı.

Bunun içindir ki Bediüzzaman, “Isparta”nın yanına menfî mânâları tedâî ettirecek bir kelimenin istimalini kabul etmez; “Isparta, benim mübârek bir vatanım ve çok kıymettar kardeşlerimin dahi sevgili vatanları olduğundan, ‘Isparta muhbirleri’ kelimesini o makamlardan kaldırdım, onların yerlerine ‘mülhid zâlimler’ yazdım. Siz de öyle yazınız” diye ikaz eder. (Kastamonu Lâhikası, 173)

Bunun içindir ki, “Isparta’yı ve havalisini, taşıyla, toprağıyla seviyorum” cümlesinin mânâsını açıklar. “Evet, ben üç cihetle Ispartalı’yım. Gerçi tarihçe ispat edemiyorum; fakat kanaatim var ki, İsparit nahiyesinde dünyaya gelen Said’in aslı buradan gitmiş. Hem Isparta vilâyeti öyle hakikî kardeşleri bana vermiş ki; değil Abdülmecid ve Abdurrahman, belki Said’i onların herbirisine maalmemnuniye (memnuniyetle) fedâ eylerim” diye “Isparta kahramanları”nın kadrini kaydeder. (Şuâlar, 263; Tarihçe-i Hayat, 371)

Bunun içindir ki, “Maaliftihar, her cihetle Ispartalıyım. Isparta taşıyla, toprağıyla benim nazarımda mübârektir, benim vatanımdır ve herbiri yüze mukabil, yüzer ve binler hakikî kardeşlerimin meskat-ı re’sleridir (doğum yerleridir)” diye yazar.

Ve yine bunun içindir ki, “Maaliftihar, ben Ispartalıyım’ Ve Isparta’da o kadar hakikî kardeşlerim ve akariblerim var ki, meskat-ı re’sim (doğum yerim) olan Nurs karyesine (köyüne) pek çok cihetlerle tercih ediyorum. Ve büyük Isparta’nın bir küçük evlâdı hükmünde olan Isparit nahiyemize, büyük Isparta’nın birtek köyünü tercih ediyorum. O kadar halis, kahraman kardeşleri bana veren Isparta, taşı da, toprağı da bana ve belki Anadolu’ya mübârek olmuş” beyânında bulunur. (Kastamonu Lâhikası, 197)

“ISPARTA KAHRAMANLARI”NI TAKDİR

Bediüzzaman’ın, “gizli düşmanların zehirlediği Üstadının yerine ve bedeline berzâh âlemine seyahat eyleyen”, “hapiste Meyve Risalesi’ni kemâl-i aşkla yazarken ve okurken vefat edip kabirde ve melâike-i suâle mahkemedeki gibi Meyve Risalesi ile cevap veren”, “Meyve Risalesi’nin hakikatini ilmelyakin ile bilen kahraman kardeşimiz, aynelyakîn ve hakkelyakin makâmına çıkmak için kabre cesedini bırakıp melekler gibi yıldızlarda, âlem-i evahta (ruhlar âleminde) seyahata gitti ve tam vazifesini yapıp terhisle istirahata çekildi” diye tavsif ettiği, “Nurun şehid kahramanı”, “büyük şehid”, “Nur fabrikasının sâhibi”, “Risale-i Nur’un faal merkezi”, “Risale-i Nur’un mühim bir rüknü” İslâmköylü Hâfız Ali (Ergün)’den…

“Dininde ve dünyasında muvaffakiyetli âhiret kardeşi, ‘yüksek ruh sahibi” Barlalı Mustafa Çavuş’tan…

“Ya Rabbi, Üstadıma ve Risale-i Nur’a zarar gelmemesi için ruhumu al!” niyâzında bulunup mahkemede şehid olan “İstikamet şehidi” Binbaşı Âsım (Önerdem) Bey’den…

Bediüzzaman’ın lâhikalarda, “Risale-i Nur’un çok eski ve çok sâdık ve çok fedakâr bir şakirdi”, “Risale-i Nur hakkında gayet tatlı ve güzel ve mutâbık tavsifi içinde, samimî ihlâsından ve kanaatinden geldiği cihetle bizce gâyet parlak ve edîbâne düşmüş” diye kaydettiği, “Risale-i Nur’un mühim ve sebatkâr ve daimî bir rüknü” târifine mazhar olan Milâslı Halil İbrahim (Çöllüoğlu)’ndan…

Kendi ifâdesiyle, “Risâle-i Nur şakirdlerinden”, Bediüzzaman’ın, “Risâle-i Nur’un kahramanı Hüsrev, benim bedelime ölmek ve benim yerimde hasta olmak samimî ve ciddî istiyor” dediği, imân ve Kur’ân hizmetinde “daima kerâmetli, isabetli ve fâideli ve çok yüksek fikri, her vakit Kur’ân hizmetinde kıymetdardır”, “Benim yerimde ve Nur’un şahs-ı ma’nevisinin çok ehemmiyetli mümessili” diye tavsif ettiği; Barla’da Bediüzzaman’a gönderdiği bazı suallerini ihtiva eden daha ilk mektubuna cevabî mektupta, “Hüsrev, çoktandır bir talebe arıyorum. O sen olsan gerek! İslâm âlemi bugün, büyük bir sarsıntı geçiriyor. Îmân kal’ası tehlikededir. Gel, beraber Kur’ân’a ve bu aziz milletin îmânına hizmet edelim!” dâvetini alan “Nur’un bir kahramanı” Hüsrev Altınbaşak’tan…

“Sadakatle beraber esaslı bir ihlâsı taşıyan” Sıddık Süleyman (Kervancı)’dan…

Bediüzzaman’ın, “Gayyûr, ciddî, hâlis ve muhlis âhiret kardeşim”, “Hâmiyetli arkadaşım, gayretli talebem, sevgili birâderzâdem”, “Aziz, sıddık, muhlis kardeşim ve iman hizmetinde sebatkâr metin arkadaşım”, “Aziz âhiret kardeşim ve hizmet-i Kur’ân’da gayretli arkadaşım ve ders-i esrâr-ı imânide zekâvetli ve ferâsetli talebem ve vefâtımdan sonra sadâkatli vârisim”, “Gayretli kardeş, hâmiyetli arkadaş, kahraman asker, çalışkan talebe, âlicenâb Müslüman, hakîkatli mü’min vasfına lâyık birâderzadem” diye hitap ettiği; “Nurlar Külliyatı’nın ekserisinde tam bir tarriklik vazifesini deruhte eden”, “Hizmet-i Kur’âniye”nin mühim bir âzâsı”, “Risale-i Nur’un gâyet ehemmiyetli bir şakirdi ve en birinci talebe ve muhatab olan ve Nüket-i Kur’âniyeyi (Kur’ân’ın ince mânâlı sözlerini) takdir eden, ‘Nurların nöbettarı”, “sebat, metânet ve ihlâsta birinci”, “Risale-i Nur’un birinci muhatabı” İbrahim Hulûsi (Yahyagil)’den…

Nur hizmetinde müstesna sarsılmayan sadâkatı, aldanmayan zekâsı ve takvasıyla Bediüzzaman’ın, Afyon Hapishanesindeki teessürde el açıp, “Ya Rabbi! Yok mu bir talebem?’ diye Cenâb-ı Hakka iltica ettiğim zaman birden bana Tahirî gösterildi” diye işâret ettiği, “Nur fabrikası mensubu”, “..o zaman seni bir veliyi azîm (büyük veli), bir kutup tahayyül ettim. Sonra baktım ki, sen istihdam olunuyorsun”, “…7 veli kuvvetindedir. Eğer makamını bilse dünyayı terk ederdi; bütün evliyalar ona nazar-ı gıbta ile bakıyorlar” diye takdirkârâne iltifatta bulunduğu Tahirî Mutlu’dan…

“Ya Erhamarrahimin, İsm-i Azam hürmetine bu risaleyi yazan Bayram’ı, Cennet-ül Firdevs’e ve saadet-i ebediyyeye mazhar eyle ve hizmet-i imâniye ve Kur’âniyede daima muvaffak eyle” diye dua ettiği ömrünü Üstadının ve Risale-i Nur’un hizmetine adayan sâdık talebesi Bayram Yüksel’e kadar…

Bediüzzaman, bütün “Isparta kahramanları”nın “kemâl-i sadâkat ve sebatları”nı takdir eder; “Isparta talebeleri hatırları için, ben Isparta’yı kendi karyem (köyüm Nurs) ile beraber duâmda dahil ediyorum” beyânında bulunur.

“Isparta kahramanları”na, “Kuleönü’nün hâlis ve ciddî ve mübârek çalışkanları”na, “İslâmköy’ün sâdık ve gayretli ve kesretli (çokça) talebeleri”ne, “Barla’nın vefâdar ve kıymetli dostları”na ve Eğirdir’deki fedâkâr ve vefâdar kardeşleri”ne binler selâm ve duâlar” eder. (Kastamonu Lâhikası, 11)

“RİSÂLE-İ NUR’U HER ŞEYE TERCİH EDEN EFELER VE MÜCÂHİDLER”

“Ehl-i diyaneti ve ilim ehlini sevk eden, tahrik eden dünyevî maksatları ve ihtiyaçları” ithamlarına ve helâket-felâket çağının “dünyevîleşme” tuzağına dikkat çekerken, yine “Isparta vilâyeti ve havalisi”nin “Risâle-i Nur’u her şeye tercih eden efelerini ve mücâhidlerini” misal verir. (Kastamonu Lahikası, 178)

Bediüzzaman’ın tesbitiyle, “Isparta vilayeti mânevî Medresetü’z-Zehrâ olduğunu ve Isparta şakirtleri sebatta ve sadâkatte her yere fâik (üstün) olduklarını göstermiştir.” Zira “Isparta tamamıyla Risâle-i Nur’a sahip olmuş ve bir Said yerinde bin Said’i bulmuş…” (a.g.e, 184)

“Benim eskiden beri tekrar ettiğim bir dâvâm ki, Risâle-i Nur’un hakikî şakirtleri, hizmet-i imaniyeyi herşeyin fevkinde görür” düsturunu izâhta, Cenâb-ı Hak’ın merhametinden Isparta’yı “bir gâye-i hayali” olan “Medresetü’z-Zehra” hükmüne getirdiğini ve bu davasını bilfiil tasdik etmesi cihetinde “fevkalâde ihlâsın sırrı”nın ve “yüksek haslet”in “Isparta kahramanları”nda tecelli etmesini tebrik eder. (a.g.e., 195)

Çünkü Isparta Nur talebelerinde, “ümid ettiği kemal-i sadâkat ve sebât devamı”nı bulmuştur. “Hakîkatperest kardeşlerimin memleketi” diye târif ettiği, “Aslanlar yatağı olan Isparta ve havalisinin Risâle-i Nur’a karşı iştiyakının neticesi”nin; “merdâne taahhütleri”nin mânâsını atıfta bulunur. “Isparta kahramanları”nın kadrini bilir, bildirir. “Isparta ve havalisi kahramanları çelik gibi bir metânet göstermelerinin sair yerlerin de kuvve-i mâneviyelerini takviye ettikleri”nden sitayişkârâne numûne-i imtisal gösterir. (a.g.e., 185, 160, 193; 159) )

“ISPARTA KAHRAMANLARI’NA BENZEMEK İSTİYORSAN…”

Nur talebelerinin ihlâs ve tesânüdde “Isparta kahramanları”na benzemelerini ve hizmette “Isparta sistemini” ders veren Bediüzzaman, bu tavsiyeleri lâhikalarda zikreder: “Bu vilâyeti, nuranî kalemlerinizle inşâallah Isparta’ya benzettireceksiniz” der. Talebelerine yazdığı mektuplarda, “Isparta vilâyetindeki kahramanlara benzemek istiyorsan…” tavsiyesinde bulup, “Isparta kahramanlarının arkadaşlığı”nın ehemmiyetini ve ulviyetini izhar eder. “Isparta kahramanları”nı hüsn-ü misal gösterir: (a.g.e., 91, 56)

“Isparta ve civar kahramanlarının himmeti”, “çelik ve demir gibi sebatkâr Isparta ve civarındakiler gibi metin kahramanlar”, “aynen Isparta’nın kahramanları gibi Nurlara mütemadiyen çalışanlar”, “Eflâni havalisinde Isparta kahramanları mahiyetinde küçük kahramanlar”, “Küçük Isparta’nın kahramanları” tavsifleri ve hitapları; keza “Mübârek Isparta mânevî bir Medresetü’z-Zehrâdır ve mübârek bir dershanedir”, “Ben Isparta’yı toprağıyla, taşıyla, bütün ahalisiyle mübârek görüyorum”, “Isparta’nın küçük mâsum kahramanlarına benzer”, “Medresetü’z-Zehranın merkezi olan Isparta vilayeti” tâbirleri Bediüzzaman’ın Isparta’yı tavsiflerinden birkaçı…

Bediüzzaman’ın “…Nahiyemiz olan küçücük Isparta’nın mahdut akraba ve ahbap yerine mübârek Isparta vilayetini verip binler kardeşi ihsan eyledi. Belki muhtemeldir ki, o küçük Isparta’nın aslı, bu büyük Isparta’dan gitmiş. Benim vatan-i aslîm, o Isparta olmak câizdir. Hatta Ispartalı kim olursa olsun, başkalara nispeten benimle ve Risâle-i Nur’la fazla alâkadar görüyorum” diye dikkat değer göstermesinin sebebi budur…

HÂRİKA SADÂKATLERİ VE FEVKALÂDE METÂNETLERİ…

Bediüzzaman’a göre, “Isparta kahramanlarının gösterdiği hârikalar ve cihanpesendâne (âlemce övülen) Nur hizmetinin esası, hârika sadâkatleri ve fevkalâde metânetleridir. Bu metânetin birinci sebebi, kuvvet-i imâniye ve ihlâs hasletidir.” (Tarihçe-i Hayat, 263) “Hayatı ve cihânı sarsan hâdiseler” karşısında izzetle, sabırla, sebâtla durup sarsılmamalarıdır.

“Isparta ve havalisi kahramanları çelik gibi bir metânet göstermeleri, sair yerlerin de kuvve-i mâneviyelerini takviye ediyorlar” cümlesiyle, “omuz omuza gelen Isparta ve civarı umum kardeşlerin himmeti”ni, “Isparta’daki ‘umum Nur fabrikasının kahramanları”nı, “Sav kahramanlarının sebât ve metânet ve ihlâsta birinciliği muhâfaza etmeleri”ni numune göstermesi, maddî ve mânevî tazyiklere karşı, Risâle-i Nur’daki düsturlara, esaslara, “sarsılmaz sadâkatleri ve kırılmaz metânetleri”dir…

“Isparta ve havalisi kahramanların demir gibi bir metânetleri”nin sırrı budur. Bundandır ki Bediüzzaman, Nur talebelerinin çeşitli maddî ve mânevî zahmetlere, baskılara ve saptırmalara, içtimâî câzibeler karşısında Nurlardaki düsturların muhâfazada, günübirlik nevzuhur cereyanlara kapılmamada Risâle-i Nur esaslarına bağlılıkta ve fedakârlıkta “Isparta ve havalisi kahramanları”nı misal verir. (Kastamonu Lâhikası, 155)

Bediüzzaman’ın sır kâtibi, Nurun birinci talebesi Zübeyir Gündüzalp’ın duasıyla, “âzami ihlâsa, âzâmi sadakate, âzâmi takvaya, âzâmi fedâkârlığa, âzâmi dikkate, âzâmi iktisada, âzâmi sebât ve metânete muvaffak oldukları” içindir…

Ne mutlu, “Isparta kahramanları”na benzeyenlere ve “Isparta kahramanları”nın nurlu yolunda olanlara, olmaya çalışanlara…

“Isparta nûranileri”nin, nurlu mânevî duâlarının bizi de o rahmetten hissedar eylemesi duâsı ve niyâzıyla…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*