Barla’nın sokakları

Barla’ya akın akın gelen insan kalabalıklarının çoğunu gençler teşkil ediyor. Her ilden, her mahalden ve mekândan gelen pırlanta gibi nur yüzlü gençler gruplar halinde Barla’nın sokaklarında merakla, iştiyakla, huzur ve sevinçle ziyaretlerini gerçekleştiriyorlar. İman, Kur’an hizmetinin doğup parladığı ve muhtaç gönüllere dalgalar halinde yansıdığı bu mütevazı beldeyi görüp, hatıralarda bahsi geçen yerlerde yeniden hafızalarında, hayallerinde, gönüllerinde canlandırmanın heyecanını yaşıyorlar.

Barla’nın her karış toprağı, bağı, bahçesi, ağacı, çiçeği, kuşu ve Üstad’ın evi, gelenlerin gözlerinde, gönüllerinde, kalplerinde ve duygularında yerlerini alıyor, unutulmaz anlar, silinmez izler bırakıyor.

“Aziz kardeşlerim, siz katî biliniz ki, Risale-i Nur ve şakirtlerinin meşgul oldukları vazife rûy-i zemindeki bütün muazzam mesailden daha büyüktür. Onun için, dünyevî merakâver meselelere bakıp, vazife-i bakiyenizde fütur getirmeyiniz.”1

Barla,  dünyanın bütün muazzam meselelerinden, meşgalelerinden daha büyük, daha önemli ve kıymetli kudsî bir davanın temelinin atıldığı mübarek bir yerdir. Kur’ân hakikatlerinin tulû ettiği, dinsizlik cereyanına karşı, Allah yolunda manevî bir mücâhedenin başlatıldığı ilk merkezdir.

Barla, bütün mânilere, müdahalelere ve tehlikelere rağmen binlerce fedakârlık, kahramanlık ve sadakat örneği gösteren bir avuç hizmet erinin destan yazdığına şahitlik etmiş bir menzildir.

Kur’ân-ı Kerîm’i okuyan, yazan, hükümlerine uyan, manalarını, tefsirlerini, hakikatlerini ve sırlarını anlayıp muhtaçlara ulaştıran Nur kahramanları, Kur’ân’da tarif ve ifade edilen “sâdık” vasfına haiz olmuşlardır:

“Gerçek mü’minler; Allah ü Teala’ya ve Resulüne iman edip, sonra şüphe etmeyerek, Allah uğrunda mal ve canlarıyla mücahede edenlerdir. İşte sâdık olanlar bunlardır.2

Barla’da Mus Mescidi’nin karşısında tarihî evlerden birinin köşesinde oturan iki yaşlı insandan biri olan 1934 doğumlu Ahmet Karataş anlatıyor:

“Ben o zamanlar yetim ve fakir bir gençtim. İşten güçten okul göremedim, cahil kaldım. Hoca Efendiye olmadık eziyetler ettiler, çok sıkıntılar verdiler. Her gün jandarmadan takip, sorgu, kontrol ve baskılar yapılıyor, ifadeler alınıyordu. Şu mescidi tamir ettirip imamlık yapıyordu. Mescidi yıktılar, taşlarını okula götürdüler.  Bizler ona korkudan sokulup bir şey öğrenemedik. Çok muhterem, mübarek, mütevazı, ahlâk timsali bir zâttı…”  

Ahmet Amca tatlı bir uslup ve kendine has ifadesiyle anlatıyordu. Mus Mescidinden okunan ikindi ezanının başlamasıyla vedalaştık. Barla’da her yer, her şey, herkes Bediüzzaman’ı terennüm ediyor, onu hatırlıyor, hatırlatıyor.

Dipnotlar:
1. Emirdağ Lâhikası-I, s. 43-44.
2. Hucurat Suresi, 15

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*