Barla ve Isparta

Image

Mevlid programına katılmak için, bir gün öncesinden, akşam namazını müteakip, yola çıktık. Yalova ve Gemlik Yeni Asya okuyucuları ile, güzel bir dayanışma içinde, yolculuğa başladık. Sabah namazına Barla’ya yetiştik. Çeşitli illerden gelenlerle birlikte kılınan sabah namazından sonra gezilere başladık.

İlk uğradığımız, Hz. Üstad’ın evi oldu. Duygulanmamak ne mümkün. Sanki Üstad içeride. Bilinen itiyadını bırakmış, hepimizi kabul ediyor.

Ulu çınardaki haşmet devam ederken, sabahın erken vaktindeki görünümü eski hâlini andırıyordu. Burada Üstadın Âyetü’l-Kübra’da “Başını kaldır, kendini tanıttırmak isteyen faal ve kudretli bir Zat’ın harika işlerine bak! Sen başıboş olmadığın gibi, bu hadiseler de başıboş olamazlar” sözünün ne kadar manidar olduğunu bir kez daha anladık.

Bu duygularla kabristana doğru yola koyulduk. Saff-ı evvel talebelerin kabirlerinde okunan Yasin-i Şerif ve hatim duâları yapıldıktan sonra Fatiha okuyarak ayrıldık.

Cennet Bahçesi; görülmeye değer dünya cenneti bir yer. Adıyla müsemmâ bu güzel alan, “Mümkün olsa kalacaktım, bir ömür boyu Barla’da” mısralarını tasdik ettiren bir güzelliğe sahipti. Bizleri, Hz. Üstad’ın bulunduğu zamana götürdü. Sanki Üstad ders yapıyor, bizler dinliyoruz. Cennet Bahçesinden, maneviyât duygularımız tatmin olmuş şekilde ayrıldık.

Barla; Risâle-i Nurların telif edildiği merkez. Dünyaya buradan yayılmış. Bu yüzden önemli bir mânâ ifade etmektedir. Öyle ki; taşıyla, toprağıyla, canlılarıyla, insanlarıyla güven veren bir belde.

Sosyal tesislerimizdeki kalabalıkla birlikte kahvaltı yapmak istedik. Ancak yoğun olduğu için, köyde küçük bir çay ocağının Yörük çadırında güzel bir kahvaltı yaptık. Bu güzel beldeden ayrılarak, Sav Köyüne geldik. Üstad’ın “bin kalemle Nurlara hizmet eden karye”sini dolaştık. O nurlu insanların torunlarıyla biraz hasbihâl ettik. Hanımların görüştüğü, 82 yaşındaki Hatice Soylu Hanımefendi, Üstad’ı gören canlı şahit. Babası ile birlikte Risâle yazmışlar. O günden beri sürekli yazıyor. Bu yaşında bile hizmetten kaçmayan, münevver biri. Oğlunun ölümünü bir şehid annesi gibi anlatmış. ”Oğlum bir Nur Talebesiydi. Risâle-i Nur’ları yazarken aniden rahatsızlandı, kısa süre sonra vefat etti. Ağzını ben bağladım ve Allah’a yalvararak dedim, ‘Yarab! Bu emaneti sen verdin. Senin yolundayken aldın. Benden daha iyi korursun. Bana sabır ver ve Cennet-i Firdevs’te tekrar kavuştur.’” Hatice anne, teberrüken, Risâle-i Nur’dan bir bölüm yazarak bizlere hediye etti.

Sav’dan ayrılıp, kahramanlar şehri Isparta’ya geldik. Burası da Barla gibi, emin bir şehir görüntüsündeydi. Hz. Bediüzzaman’ın, “Şam-ı Şerif mübarekiyetinde” dediği güller diyarı Isparta, İzmir’den Van’a, Zonguldak’tan Antalya’ya, Balıkesir’den Yalova’ya kadar, yurdun dört bir yanından gelen Yeni Asya okuyucularını buluşturdu.

Isparta mevlidi, harika idi. Uzun zamandır görüşmediğimiz ağabey ve kardeşlerle bir araya gelmenin hazzını yaşadık. Yeniden buluşmanın planlarını yaptık. Manevî hava ile birlikte, maddî havanın da güzel ve serin olması, camiye sığmayan cemaatin, dışarıda buluşmasına sebep oldu.

Burada dikkatlere sunacağım bir konu da, binlerce insanın bir araya gelmesine rağmen, en ufak bir olumsuz hadise meydana gelmemesidir. Ortada, rütbeli bir polis olmamasına rağmen, sıkıntı yok. Halbuki; başka kalabalık toplantılarda polis kuvvetleri, sıkı tedbirler almasına rağmen, olayların gelişmesini engellemede bir hayli zorlanıyor. Bazen istenmeyen, ölümcül hadiseler bile meydana gelebiliyor. Demek, Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri talebelerini iyi yetiştirmiş. “Bizler memleketin manevî bekçileriyiz, asayişin teminine çalışmalıyız” demek sûretiyle, bu dersi iyi anlatmış, talebeleri de iyi anlamış, uygulamışlar. İnşâallah kıyamete kadar da uygulayacaklardır.

Mevlid sonrası kucaklaşarak, Üstad’ın vatan-ı aslîsi olan Isparta’ya veda ettik.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*