Barla’da Nisan yağmurları

Barla’ya; yolun bir tarafında Eğirdir Gölünün enginliğini, maviliğini ve dalgalarla kucağında salladığı yeşil ördeklerin sükûnetini seyrederek, ak köpüklü, berrak suların insan ruhuna verdiği ferahlığı hissederek varılır.

Yolun öteki tarafı gölden itibaren yukarıya doğru ağaçların, yeşilliklerin süslediği bereketli topaklar, kuşların yüksekten uçtuğu, başı dumanlı, heybetli, karlı dağlara kadar devam eder, gider.

İlkbaharda bütün canlıların rüya gibi uyanışlarını, her tarafta serpilmiş güzelliklerini derin bir tefekkür ufku içersinde hayranlıkla seyrederek, sevinçle, özlemle yollara düştük. “Senin tarif edicilerin bütün masnuatındaki mucizelerindir.”(1) Her şeyde Allahın eserlerini, sanatlarını, güzelliklerini bizlere tarif eden, gösteren ve anlatan Üstadın hatıralarıyla yaşadığı, Barla’ya doğru yöneldik.

Barla insanların kurtuluş reçetelerinin yazıldığı, dünya insanlığına şifalar bahşeden Kur’ân hakikatlerinin, ışıltılarının parladığı bir merkezin adı. Çilenin, emeğin, sabrın ve tahammülün yoğrulduğu bir tarih abidesi, inkârcılığa karşı iman ve İslâm meş’alesinin yakılmaya başlandığı bir milâttır. İlâhî aşkın kalbin ocağında alevlenerek dalga dalga tutuşturduğu gönüllere damıttığı iksirin, ilhamın, ikramın adıdır.
Gökyüzündeki uçuşan bulutlar, haşmetli dağların başındaki sisler, dumanlarla ufuklarda birleşmiş ve adeta dağların yüzündeki azameti ve heybeti tülden peçe ile setretmiş. Tepelerin başından, omuzlarından saç örgüsü gibi gür ormanlar, ağaçlar aşağılara sırtlara, eteklere kadar dökülür. Barla’nın çiçeklerle bezenmiş meyve bahçeleri, renk cümbüşü gibi vadiye doğru akar gider, yedi renkli gölün ılık havasıyla, billur sularıyla kucaklaşır.

Barla dağlarının, bağlarının, bahçelerinin koynundaki Cennet bahçesi, Nisan yağmurlarının bereketiyle, çiçek açan ağaçlarıyla, uçuşan kuşlarıyla, dolaşan böcekleriyle, dualarla vecdin kaynaştığı, imanla ihlâsın buluştuğu, madde ile mânânın birleştiği Cennet bahsini anlatan hakikatlerin hatırasını omuzunda taşıyan, gönüllerde yaşatan bir iklimdir.

Karlı ve sert soğukların ardından Barla’da her yerde, her şeyde uyanışın emareleri, birbiri içersinde, ferahlatıcı ilkbahar serinliği ile tomurcuklarda, yeni açmış çiçeklerde, gözlerde, gönüllerde sağanaklarla hissediliyor, bariz bir şekilde görülüyor. Ziyaretçilerin fevç fevç harman olduğu, heyecanla, merakla, aşkla, istiğrakla çarpan sevdalı kalplerine, altında coşkulu suların aktığı çeşmeli evden sükûnet, huzur ve huşu serpilir.

Bir devre tanıklık etmiş, Üstadı kollarının üstünde tutarak, emrine muti olarak duaya, niyaza, ubudiyete yüceltmiş olan yaşlı ulu çınar mahzun şimdi. Boş beşik gibi Üstadın üstünde ikamet ettiği kolları iftiraktan kurumuş, mahzunlaşmış. Sevgilinin hasretine aşk yangınlarıyla mahkûm olmuş gibi kollarına çelik halattan kelepçeler takılmış. Yine de nur talebelerinin ziyaretlerine teşrifatçılık yapıyor. Sonbaharın hırçın rüzgârlarıyla meçhule giden mektuplar gibi gönderdiği yapraklarının yerinde, Nisan’da tomurcuklar ile yeniden uyanışı başlamış. Bu senede başında ötüşen kuşlara ev sahipliği yapacak. Yapraklarının hışırtısı ile rüzgârlarla söyleşecek. Gelen misafirleri ağırlayacak, ziyaretçilerin gözünü, gönlünü, hayallerini, rüyalarını, fotoğraflarını süsleyip ümitlere vesile olacak. Gölgesinde serinliği ile yaşlı kadınların el emeği, göz nuru, alın teri hediyeliklerini sahiplerine tevdi ettirecek.

Çetin soğukların olduğu kıştan sonra o müstesna mekânlar, cennetâsâ baharın coşkusu, şevki heyecanı ile bayram yerine dönmüş. Gençlerin yerden başını kaldırıp yukarı doğru heyecanlı ve meraklı bakışları ulu çınarın dalları arasından göklere, bulutlara, umutlara uzayıp hatıralar ummanına akıp gidiyor. Üstadın evinden hasret dolu, hüzünlü gözler nereye baksa onu hatırlıyor, hayalinde canlandırıyor. Okunan Risale-i Nur’un her kelimesinde onu dinliyorlar. Yokuş başında çınara, pınara, yamaçlara, kalabalıklara bakan herkes iç dünyasındaki sonsuz özlemle, iştiyakla, aşkla onu düşünür, onu arar, onu hatırlar.

“Allah için yaşamak, onun ulvi ve kudsî dâvâsı için, Kur’an-ı Kerim ve sevgili Peygamberimizin (asm) sünnetini ihya etmek için çileli bir ömrün yaşandığı yerlerden, beldelerden bir nebze nurun ve huzurun ışığı, iksiri Nisan yağmurlarıyla tecessüm eder de ruhumuzun derinliklerine uzayıp akar mı?” diye biteviye umutla çarpan kalbimizle dolaştık, selâmlaştık o mekânlarda. Marifetullah ve muhabbetullahın bir lem’asına, bir zerresine belki nail oluruz temenni ve niyazıyla oralardaydık. Sonra veda edip ayrıldık, gönlümüzü oralarda bırakarak.

Dipnot:
(1) Onbirinci Söz.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*