Barla’nın dağlarından

Bir nur parlamıştı, yıllar önce Barla’nın yüksek dağlarından, kayalıklarından, ovalarından. Gecenin zulmetinden, kasvetinden ışığa, aydınlığa, nura huzura susamış olan insanlar ışığın parladığı tarafa akın ettiler. Bütün engeller, korkular, zulümler, yokluklar, kıtlıklar hapisler mani olamadı, durduramadı bu koşuşturmayı.

Kuş uçmaz, kervan geçmez Barla’nın mahrumiyetlerle bunalmış afakına bereketli, şefkatli, sıcak bir güneş doğmuştu. Bu Kur’ân Güneşi küfrün ve karalığın zulümden taşlaşmış, donmuş soğukluklarını, buzlarını eritmeye başlamıştı.

Artık rüzgârlar daha bir anlamlı ve ılık esiyor, yağmur tanecikleri bereketler getiriyordu. Ağaçlar, kuşlar, arılar, böcekler çiçekler süslü, güzel, tatlı halleriyle duâya, zikre yönelmişler vecd ile secde edip emre imtisal ediyorlardı. Her şey ifade ettiği manayı bulmuş, her yer Rabbine yönelmiş varlığını birliğini ilan ediyorlardı.
İnsanların kalbine gönlüne nurun huzmeleri aktıkça yeniden hayat buluyor, billur hakikatler ruhlarına nüfuz ettikçe yüzler, gözler, bakışlarda tebessümler, tevazular artıyordu.

Kardeşlik, arkadaşlık, yardımlaşma, sebat, sadakat, ihlâs, samimiyet birlik ve beraberlik…  Gönülleri, kalpleri, duyguları, kaplıyor; insanları iman, islâm, Kur’ân ışığının kopmaz halatları ile birbirine bağlıyordu. El ele, gönül gönüle bağlanan bahtiyar insanların gün geçtikçe sayıları artıyordu. Her gelen o ışık halesine tutunup varlığının gayesini, geleceğini, ahiretini ve çevresindekileri aydınlatıyordu.
Nur’un hakikatleri ile selamlar, sevgiler ve kardeşlikler Barla’ya ve Barla’nın yüksek dağlarına, engin ovalarına, Eğirdir gölünün mavi, billur sularına sığmayıp taşmaya başladı. Nur Postacıları ile gökte uçuşan bulut oldu, yağmaya başladı. Yerde koşuşan rüzgâr oldu, esmeye başladı. Her yere nurdan haleler akıp gitti. Ocaklar tekrar yanmaya, bacalar tütmeye, açlar doymaya, susuzlar kanmaya başladılar. Hayat, bereket, huzur buldular Kur’an hakikatleri ile.
“Bir şem’a ki Mevlâ yaka, üflemekle sönmez!” Bu nuru Mevlâ yakmıştı. Yarasa ruhlu, ehli bid’a ve dalalet karanlıklarına saplanmış, benliğini yitirmiş, yaratılış gayesini unutmuş, dünyanın yalancı zevkleriyle aldanmış, sarhoş olmuş gafiller, zavallılar istediği kadar üflemeye, karartmaya, söndürmeye çalışsalar da; “Allah nurunu tamamlayacaktır.”1 Müjdesi ahir zaman fetreti, zulmeti içersinden İlâhî bir takdir, bir lütuf olarak tecelli etti.
Elden ele, dilden dile, gönüllere, akıllara, kalplere, hücrelere, zerrelere, dimağlara sirayet ederek yayılan Kur’ân’ın elmas hakikatleri Barla’nın sadık, fedakâr ve Isparta kahramanları ile dalga dalga Anadolu’nun her ücra yerlerine ulaştı, müştak gönüllerle buluştu. Onu bilenler, bulanlar, anlayanlar Allah’ı buldu. Onun marifetine, muhabbetine, İlâhî zevklerine, lezzetlerine kalben ulaştı, bağlandı. Hakiki kul olmanın şuuru ile kula kulluktan kurtuldular.
Onu bulanlar Allah’ın sevgili Resulünün istikametli yolunu, izini, sözünü buldu. Peygamber sevgisi ve idraki ile Kur’ân’ın işaret ettiği gibi kâinata, olaylara ve varlıklara bakmayı öğrendiler. Mânâ-yı harfi ile her mahlûkun ve mevcudun yaratılış sırlarını en ince noktasına kadar keşfedip anlayıp tefekkür ettiler. O ilimle, idrakle, şuurla esfel-i safiline değil de; âlâ-yı illiyine doğru adım adım çıktılar.
Şimdi bütün dünya, bir kasabada yokluklar ve mahrumiyetler içerisinde bir çekirdekten neşvü nema eden hakikatlerin hikâyesini konuşuyor. Bediüzzaman gerçeğini ve onun elinde parlayarak dünyayı aydınlatan Kur’ân meşalesini nasıl tutuşturduğu araştırıyor. Bu hakikatler akıllarda, gönüllerde, ruhlarda nasıl yer bulduğu herkes tarafından heyecanla ve hayranlıklarla anılıyor. Bir damla zerreden teşekkül eden fânî, aciz ve zayıf insanlardan nasıl yıldızlar olur, nasıl kutup olup göklere, gönüllere yükselir?
Şimdi dünya; bu yüceliğin, ermişliğin, kendini bir dâvâya vermişliğin sırrını çözmeğe çalışıyor. Bütün insanlık inancı uğruna ömrünü hakir gören, olağanüstü fedakârlıklarla zorluklara göğüs geren, bağrını siper eden efsane şahsiyetleri, Isparta Kahramanlarını ve onların ilham kaynağı; Üstadını tanımaya çalışıyorlar.                                             

Dipnot: 1. Saff suresi, 8

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*