Barla’ya doğru

Ramazan ayının manevî iklimi dalga dalga her tarafı sardığı bir zamana rastladı Barla’ya doğru yolculuğumuz. Yaz mevsiminin sıcaklığında Eğirdir Gölü’nün yüzünü sıvazlayarak esen rüzgârın serinliğiyle içimiz ferahladı. Maviliklerini seyrinde derinlemesine tefekkürün bereketini bulduk. Gölün etrafını çeviren yalçın kayalıklı, yüksek, azametli sıra dağlar; Kur’ân ilminin hikmetin deryası, engin ruh ve şefkat ummanı Üstadın etrafında sadakatle, dimdik arz-ı endam etmiş Isparta Kahramanlarını hatırlatıyor.

Birbiri ile kucaklaşmış bu dağların en bahtiyarı da Üstadı üstünde taşımış, kucağında manevî âlemlere ulaştırmış, suyundan içirmiş, serinliğinde uyutmuş olan Çamdağı’dır. Şimdi hasretle o mutlu yılların özlemini üstünden geçen bulutlara ve ufuklara bakarak yâd ediyordur. Yalnızlığın ve ıssızlığın rağmına aşk ritmine kapılarak çarpan kalbin derinliklerinde sevgilisinden umutla haber ve müjdeler bekler gibi.

Toprak, ağaçlar, kuşlar ve gölün engin suları Barla’ya yaklaştıkça daha bir anlam kazanıyor. Her masiva, her madde manaya ışık verdiği, kandil tuttuğu kadar değer kazanır. Issız dağlar, ovalar, çöller bağrında yalın kılıç savaşan yiğitlerin, kahramanların, şehitlerin zafer kazandığı yurt olarak unutulmaz, tarihin altın sayfalarında yerini alır.

Bu topraklarda aşkın, ilahi aşkın gönüllerde neşvünema bulması için istiğrakın, zikir ve tefekkürün gözyaşlarıyla Kur’ân deryasının ufuklarından, umutlara damıtıldığı yerdir. Yağmurlar bereket tanesi olarak düşer gelencik dağlarına, karanfillerin ve Cennet Bahçesi’nin üstüne gözyaşı gibi, aşk yangınlarını söndürmeye, bir devrin hasretini dindirmeye.

Bir grup yaşlı insanla yollardayız, geçmişteki kaybettiklerimizi aramaya, kaçırdıklarımızı yakalamaya ve fani ömrün son merhalesinde hakikatin gerçek yüzüne vasıl olmanın vediasıyla düştük yollara. Yokluklar, sıkıntılarla geçen çileli ömrümüzün son basamağında bir nur, bir huzur aradık hep birlikte. Işık aradık karanlıklardan, hidayet aradık Kur’ân sofrasından, kaybettiklerimizin arkasından bakarken bir müjde bekledik, umutlarımızla. Hangi cephede savaştığımızı bilemeden bu günlere geldik; doğruyu, istikameti bulmak, hakikati yakalamak ümidimiz, arzumuz oldu Barla Yollarında. Bediüzzaman’ın iman ve Kur’ân hakikatlerinin mücadelesini verdiği, gafil insanların devletin bütün gücüyle ezmeye, yok etmeye ve sindirmeye çalıştığı bir İslam kahramanının yaşadığı mekânlara yaşlı çınarların, güngörmüş insanların, o zulüm devrinin tanıklarıyla Barla’ya çıkıyoruz. Bediüzzaman her geçen günde dillerde, gönüllerde yerini buluyor. Çocuk, genç, yaşlı onu tanıyor, sevgiyle anılıyor. Onu görmek mümkün olmadığına göre, onu tanıyanları, yaşadığı yerleri, taşıdığı davasını görmek, feyiz almak, huzur bulmak için yollardayız.

Barla’ya vardığımızda Ulu Çınar’ın altında yaşlı bir insan oturuyor. Başında sarığı, sakalı ve düzgün kıyafeti ile elindeki kitabı mütalaa ediyordu. Ziyaretçilerin içerisinde kendi emsali olan huzurevi yaşlılarıyla birlikte bizleri nazik bir ifade ve işaretle çağırıp yanına oturtuyor. Yaşlı çınarın altında, asra yakın ömür yaşamış Ramazan Turan Amca bizlere anlatmaya başlıyor. Bir tevafuk olarak yaşlı insanlarımıza, bulunduğumuz mekânın hususiyetlerini ve Bediüzzaman’ı anlatacak kendilerine emsal bir tanıtıcı bulmuştuk.

Ramazan Amca kendisinden çok kısa bahsetti. O yıllarda yokluklar nedeniyle ömrü çobanlık yaparak geçmiş. Üstadı bir defa görmüş. Sonradan Hüsrev Ağabeyin delaletiyle Risale-i Nur’ları tanımış, yazmayı öğrenmiş ve hizmet kervanında yerini almış. Kendi yazdığı ve çoğaltıp ciltlettirdiği Gençlik Rehberinden bir tanesini bize hediye etti. Kur’ân harfiyle harekesiz olarak yazılmış, bazı harflerin silik olduğu kitabı açarak bizlere okumaya başladı. Çobanlık yapmış, yaşlı bir insanın hızlı bir şekilde, doğru olarak, manalara vurgu yaparak iman hakikatlerini telaffuz ederek okumasıyla bizleri nurun ruhları okşayan müşfik iklimine alıp götürdü.

Dağdaki çobanı bütün olumsuzluklara rağmen Kur’ân hakikatlerinin insana hayat veren iksiriyle buluşturan sır neydi acaba? Risale-i Nurun cerh edilmez hakikatlerinin huzmelerini yaşlı bir çobanın sesinden dinlemenin huzurunu duyduk, hayran olduk. Aynı iksir, profesörle çiftçiyi aynı çizgide omuz omuza birleştirmişti. Nurdan nasibini alan milyonlar o şevk, o heyecan, o ışıkla dünyanın her tarafında İslamın davet meşalesini ellerinde, gönüllerinde, dillerinde taşıyorlar. Barla’da üstadın evi ve çınarın altındaki taşın üstüde ders okuyan Ramazan Amca’nın hayatı, lisan-ı hali ve hizmet aşkı ziyaretimiz esnasında bizleri çok etkiledi. Ziyaret bitince, dönüş yolculuğumuzda herkes kendi hissesince aldıklarının mutluluğu ve huzuru ile iç dünyasında muhasebesini yapıyordu.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*