Barla’yı düşünüyorum uzaklarda

Baharın huzuru, bereketi, aydınlığı gelmiştir şimdi Barla’ya. Kır çiçekleri açmıştır zümrüt yamaçlarında. Gelinliklerini giymiştir Cennet Bahçesi’nde ağaçlar. Rahmet hazinesinden sağanaklarla gelecek tatlı şurupları, güzel ikramları, renkli meyvelere hazır, nâzır beklerdir.

İhtişamlı sarp dağlara, sebatkâr yalçın kayalıklara yaslanmış Barla, kale misali. Yukardan aşağı göle kadar bahar kokularıyla, renlerle, güzelliklerle süslenmiş, nimetlerle bezenmiş, şenlenmiş, canlanmış bir diyarı düşünüyorum uzaklarda…

Orada kuşlar yüksekten nazlı uçar, rüzgâr farklı eser, mavi gölün köpüklü dalgaları sıvazlar, Barla’nın çiçekli eteklerini. Çam kokuları, gül rayihaları manevi iklimlerden esintiler getirir, başka âlemlere, huşuya, huzura, nura, sürûra alıp götürür insanları… Kalp ritmiyle zikr-i Hallak’ı söyler, şevk-i cezbeyle mevcudat.

İnsanların hayat bulduğu, yeniden dirilişin müjdelendiği mübarek, mümbit topraklar… O gün her şey farklıydı. Anlamlı, esrarlı bir âleme açılan bir yolcuyu taşıyordu Barla omuzlarında. Güneşin doğuşu başkaydı. Suyun rengi berrak, tabiat selam durmuşçasına huzur-u tazimde. Sanki dünya yeniden kuruluyordu ufuklarında…

Zaman ahirzaman, ümitler tükenmiş, ışıklar sönmüş. Sessiz, nefessiz efkâr-ı âlemde zulmet karanlıkları dalga dalga sarmış afakı! Aydınlık, nurlu bir şafak bekliyor.

Doksan yıl önceydi. Mart’ın birinde Bediüzzaman Barla yollarında… Son asrın sahibi, son cemre ile düştü Barla topraklarında zamanın kalbine. Güneşin doğuşuyla bahar coşkusu, yeniden haşri haber verdi. Nurlu bir kıvılcımla milat başladı, cennetasa bahar sevinciyle şenlendi o belde. İnsanlığın makûs talihi, Kur’an huzuruyla, hakikatlerinin hidayetiyle birlikte diriliş müjdesi yaşamaya başladı mümbit topraklarda…

Yalçın kayalıklar gibi sebatkâr Sıddıkları, vefalı dostları, mübarek talebeleri, fedakâr taraftarları oldu. Kendilerine içinde ihlas, samimiyet, kardeşlik muhabbetleriyle mezc olmuş bir dünya kurmuşlar.

İnancına hayatını feda etmiş, kudsi İslam davasına adamış yiğitler, Üstadın etrafında cansiparâne pervane olmuşlar. Zaman, hayat, arz, bahar, olay, tarih, fikir ve insan Kur’an hakikatlerinin tefekkür penceresinden satır satır okunmaya başlanmış.

Bahar nezafetiyle, ihtişamıyla şenlenmiş, canlanmış Barla Nahiyesi. Cennet Bahçesi’nden Çamdağı yaylalarına kadar kekik kokularıyla hizmet hatıralarıyla bezenmiş. Yokuşbaşı’nda Çınar’daki yaprak hışırtıları, kuş cıvıltıları, rüzgâr uğultuları, çeşmenin şırıltıları ilahi musıkilerin terennümü gibi Üstadın evinde okunan Kur’an, Cevşen tilaveti, tesbihat, tahmidat tekrarları, Risale okumaları lahuti, manevi nağmeler suretinde arş-ı âlâya yükselmiş senelerce….

Rüzgâr gibi geçen seneler, fani ömrün ebedi yolculuk ufuklarında mukadder ayrılığı, iftirakı, vefatları getirmiş peşpeşe… Marifetler, muhabbetler, hatıralar, güzellikler bu fani kubbede hoş bir sada bırakarak…

Barla’ya nazır yüksek tepenin üstünde, tenha bir yerde çam, ardıç, sedir ağaçlarının süslediği, muhteşem, müzeyyen mezarlık vardır. Kelebekler uçuşur, canlı mahlûkat seyran eder, kuşlar nöbetleşe gelip ötüşürler orada. Saff-ı evveller, nur postacıları, Isparta kahramanları şeref misafirleri ile huzur içinde, asude istirahatle ebedi vuslatı bekliyorlar….

Ziyaretçilerden Fatihalar, Yasinler, dualar yükselir göklere oralardan. Hüşyâr gönüller, ehl-i kalp bahtiyarlar, Isparta kahramanlarının vefalı dostları, sadık arkadaşları belki de “Henîen Leküm” sedasını işitiyorlardır!

Muzaffer Karahisar

 

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*