Başörtüsünü taşımak

Seçim yılında olmamız hasebiyle, başörtüsü konusu yine ve yeniden gündemimizi meşgul ediyor. Zaman zaman tekrarladığımız bir meseleyi yeniden hatırlatalım: Başörtülü olanlara karşı sergilenen kanun dışı ‘yasak’ her kademede ve bütün sonuçlarıyla sona erene kadar bu mesele gündemde kalır. Geçici ve ‘sözde’ çözümler kimsenin gözünü boyamaya yetmez ve yetmemeli.

 

Hanımların başlarını örtmeleri, temelde ‘inanca dayanan’ bir davranıştır. Kimsenin kalbini bilemeyiz, ama başka maksatlarla örtenler olsa bile netice değişmez. Bu tercih en başta bir inanç işidir ve elbette aynı zamanda vazgeçilemez insan haklarından biridir.
Türkiye; hak, hukuk ve adalet yolunda ‘tek parti devri’yle kıyaslandığında epey yol almış durumda. Buna rağmen hâlâ bir başörtülü ‘seçilebilir yerden’ milletvekili adayı gösterilemiyor. Kanunî bir yasak mı var? Tabiî ki hayır, ama ‘korku’ var, ‘endişe’ var, yetkililerin cesaretsizlikleri var. Seçilebilir yerden aday göstermesi mümkün olan partiler, “Şartlar müsait değil, başı örtülü olanlar biraz daha beklesin” havasındalar. Düşünün ki Türkiye’deki hanımların yüzde 60’dan fazlası başı örtülü, ama onları temsil eden bir ‘vekil’leri yok. Şunu da ifade edelim ki, temelde böyle bir ‘kanunsuz, gizli yasak’ olmasına karşıyız. Yasak olmasın, ama istemiyorsa hiç bir başörtülü de vekil olmasın. Bu onların bileceği bir iş.
Kamuoyunu rencide eden bir durum da, bazı başörtülülerin ‘başörtü’nün ciddiyetine halel getiren halleridir. Maalesef geçmişte de oldu, günümüzde de aynı hatalar işleniyor. Daha da rencide edici olan, bu anlayışın ‘büyük parti’lerce kabul görmesi ve desteklenmesidir. Hatırlanacağı üzere geçmişte başörtülü olarak milletvekili seçilen bir hanım, TBMM’ye girdiğinde başörtüsünü çıkarmıştı. “Kurdun gövdenin içine girmiş hali” olarak yorumlanabilecek bu hal, başörtülü öğrencilerin mânevîyatını ve cesaretini de kırmıştı. Aynı ölçüde yaralayıcı olan başka bir durum da, bazı ‘hoca’ların bu noktada gayr-ı resmi olsa da ‘fetva’ vermesiydi. “Gönüllü olarak başını aç, okuluna devam et” tavrı hâlâ tedavi edilemeyen yaraların açılmasına da sebep olmuştur.
Haziran 2011’de yapılacak olan milletvekili seçimleri için ‘seçilemeyecek sıra’lardan aday gösterilen bazı başörtülü vekil adayları var. Bunlardan biri, “Ben partimin, vatanımın, milletimin selâmeti neyi gerektiriyorsa öyle hareket edeceğim” demiş. Herkesin tahmin edebileceği gibi, bu beyanın Türkçesi, “Meclise girersem başörtümü açarım” demektir ve çok yanlış bir beyandır. Bu beyana tepki gösteren bazı sivil toplum kuruluşu temsilcileri de, haklı olarak “Başörtüsü; bazen takılan bazen çıkarılan, zaman-zemin, makam-mevki gibi basit gerekçelerle çıkarılıp takılan bir aksesuar değildir” demiş.
Benzer bir yanlışa, başörtüsü üreten firmaların reklamlarında rastlıyoruz. Başörtüsü, adı da üzerinde olduğu gibi başa bağlanan, saçı-başı örten bir kıyafet. Ama bazı firmalar, hazırladıkları reklam malzemelerinde ‘başörtüsü’nü bir aksesuar olarak kullanıyorlar. Yakın zaman önce bir gazetede yayınlanan reklamda başörtüsü, ‘fular’ gibi boyuna bağlanmış ve saç-baş açık vaziyette… Bunun neresi başörtüsü reklamı? Tabiî ki başı örten, ama aşırı makyajla ‘tesettür’ çizgisini aşan, tesettürü dejenere eden reklamlar da var. Sadece reklamlar değil, böyle yapan başörtülü ablalarımız, kızlarımız ve kardeşlerimiz de var.
Lütfen, başörtüsünün ağırlığı altında ezilmeyelim. Onu vakur ve hak ettiği ciddîyetle, bir tesettür vasıtası olarak başımıza bağlayalım.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*