Batı da değişiyor, Doğu da değişiyor

Değişmeyen tek şey değişimdir, denir. Batı da Doğu da müsbet olarak değişiyor. Bediüzzaman’ın bir asır önceki tesbit ve müjdesiyle İslâm âlemi de insanlık gibi beşinci sosyolojik devresi olan “serbestiyet ve malikiyet”e akıyor.

Batı zaten AB ile “çok dinli, çok kültürlü, çok toplumlu; hak, hürriyetlere saygı, demokrasi, serbest piyasa ekonomisi” kriterlerinde karar kılmış ve Müslüman bir ülke olan Türkiye’yi aday göstermiş.

Onu üyeliğe kabul etmeyi hazmedebileceğini ilân edecek bir seviyeye gelmiş bulunmaktadır.
Bugün, dünyayı aldatan ve saçma-sapan teorilerini “yegâne ilmî hakikatler ve din” diye sunan Freud, Darwin, Comte, Marx, Durkheim gibi şarlatanların maskeleri, yine ilimlerin mârifetiyle indirilmiş.
Başta Avrupa olmak üzere, bütün dünyada, hürriyet meyli ve hakikati araştırma fikri uyanmış. Hakikat, eski vahşeti, taassubu büyük ölçüde törpülemiş.
İlim, hukuk, sanat, hattâ teknik ve teknolojinin, insanlığın ortak malı; kültür değerleri ve farklılıkların bir zenginlik olduğu anlaşılmış.
İnançsızlar inanca, “teslîs” akidesindeki Hıristiyanlar tevhîde, İslâm cemiyetleri tekniğe ve medenîliğe, çöküntüye düşenler de ahlâkî ve moral değerlere muhtaç olduğunu idrâk etmiş.
Ve en nihayet, ruhsuz, mâneviyatsız teknolojinin çarkları arasında bocalayan ve müthiş kalabalıklar içinde yalnızlığın girdabına düşen insanlık; daha çok kaynaşma, yardımlaşma ve dayanışma ihtiyacını duyuyor.
İnsan hakları, inanç ve ibadet hürriyeti, kadının eşitliği, ifade hürriyeti, işkenceyi önleme, çevreyi koruma, daha adil ve daha güzel bir dünya hasreti insanları birleşmeye, bir araya gelmeye zorluyor, hattâ mecbur ediyor.
Uyuşturucu, AİDS, alkol bağımlılığı, boşanmalar, mukaddes âile müessesesinin dağılması, çocukların ve gençlerin korunması (Batı bunlardan da bîzâr), cehalet, fakirlik, açlık, adaletsizlik, savaş ve etnik çatışmalar, ırkçılık tehdidi gibi problemler, çözüm beklemektedir. Bu da ancak dinlerarası diyalog ile gerçekleşebilir.
Bütün bunlar, yakınlaşmayı, yaklaşmayı, yardımlaşmayı, teşrik-i mesâiyi, birlikte hareket etmeyi zarûrî kılmaktadır.
Batı’da, ferd, âile ve sosyal hayat çökmüş bir enkaz yığını halinde. Bu sosyal enkazı, teknik ve teknolojinin hârika cihazlarıyla da süsleyip-cilâlayıp saklayamıyor, paklayamıyor da!
Mânevî bir boşlukta bocalayan insanlar, bir arayış içinde. Avrupa’nın zekâ tarlaları, düşünen kafaları ve idârecileri, bunu açıkça itiraf ediyor zaten. Bernard Kouchner, bunlardan sadece birisi:
“Sizden öğreneceklerimiz var diyorum. Dayanışmayı, âile bağlarını, yeniden insan olmayı öğrenebiliriz sizden. Irkçılığa karşı bir panzehir olacaksınız bizim için. Avrupa’yı kendi içine dönük bir kale olmaktan kurtaracaksınız.”

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*