Batı Trakya Müslümanları ve şanlı ecdad Osmanlı izleri

Osmanlı” demek, vakar, istikamet, fazilet, insanlık, terbiye, yüksek ahlâk, yardımseverlik, adalet, celâdet, kahramanlık ve ciddiyet demektir. Aslında bütün bunların ötesinde maneviyat ve tarih demektir. İki yıldır hizmet adına yolumuz Balkanlara ve Batı Trakya’ya düştü. Bu defa Yunanistan topraklarında, “Evlâd-ı Fatihan”ın kudsî beldelerinde Batı Trakya’dayız.

Geçen yıl Mart ayında Yeni Asya ve RNE tarafından organize edilen; “Bediüzzaman Sempozyumu” dolayısıyla; Bosna Hersek başta olmak üzere, Makedonya, Kosova, Arnavutluk, Karadağ devletlerini ziyaret edip, şanlı ecdadımız Osmanlı’nın asırlarca oralarda attığı tohumların hâlâ yaşadığını, dininin, dilinin, kültürünün, ahlâkının hayatiyetini sürdürdüğünü bizzat müşahede etmiştik. Uzun ve yorucu bir gezi olmasına rağmen, şahsım ve ailem adına, o ziyaretten çok memnun kalmış, zahmetlere fazlasıyla değdiğine kanaat getirmiştik.

Bu yıl Yunanistan topraklarındaki “Batı Trakya” gezisini organize eden arkadaşlarımız, özel bir programı görmek için dâvet ettikleri zaman tereddütsüz “Evet” demiştim. İyi ki; “Evet!” demişim. Zirâ ruh, hafıza ve his dünyamda çok keyifli, mutlu, derin hatıra ve manzaralarla döndüm.

11 Mayıs Cumartesi akşamı İstanbul’un en mutlu mekânı, Eyüp Sultan Camii’ndeki akşam namazından sonra 21.30’da hareket eden otobüsümüzde 43 kişi vardı. Doktorların ve Karadenizlilerin ağırlıklı olduğu hizmete gönül vermiş, akademisyeninden esnafına kadar çok değerli, farklı ve gayretli bir grup oluşmuştu. Geziye katılanlar, Risale-i Nur’u farklı mekânlarda okuyan halis ve ehl-i hizmet insanların aynı maksatta bir araya gelmelerinin müstesna bir örneğini de beraberinde getirmişti. Asrın manevî tabibi Üstad Bediüzzaman’ın vazgeçilmez hülyalarından birisi olan “ittihad-ı İslâma” giden yolun, bu şekildeki ortak hareketlerle kimseyi incitmeden, uzun ince bir yolda, kırılıp dökülmeleri tamir edebilecek potansiyel tohum ve çekirdekler hâline gelebilme beklentisi olabileceğinin ümidini de taşıdığımı belirtmek isterim.

Türkiye–Yunanistan arasındaki İpsala Sınır Kapısından gece 03.30’da Yunanistan topraklarına geçtik. Sabah namazını İskeçe Merkez Camii’ne yetişip orada eda etmek nasip oldu. Mihmandarımız olan çok değerli ve faal bir kardeşimizin nezaretinde caminin yakınında bulunan güzel mekânımıza geçip orada kahvaltı yaptık. Ders yaptıktan sonra İskeçe’nin tarihî mekânlarını, özellikle camilerini ziyaret edip kısa bir şehir turu yaptık. İskeçe şehrinin merkez nüfusunun elli bin, çevresiyle yüz binden fazla olduğunu söyleyen iki mihmandarımız, bu nüfusun yüzde ellisinin Müslüman olduğunu belirtti.

Daha sonra Kuzeye, Bulgar sınırına doğru olan bölgelere yönlendik. Buradaki köylerin tamamının Müslüman olduğu ve dinlerini, dillerini tavizsiz bir şekilde yaşadıkları bize anlatıldı. Güzergâhımız üzerideki köylerde yıllık geleneksel “Kur’ân Hatmi” programları münasebetiyle bir bayram ve panayır havası hâkimdi ve yaşanıyordu. Yollar insan seli halinde bu güzel âdet için; başta hepsi tesettürlü ve millî kıyafetleri içerisindeki hanımlar olmak üzere, gençler ve her kademeden, sınıftan insanlar tarafından doldurulmuştu.

Bu bölgelerde ve Müslüman nüfusun olduğu her yerde ilkokula başlayan çocuklar Türkçe, Yunanca’nın yanında Kur’ân öğretimini de alıyorlar ve ilkokulu bitirince Kur’ân’ı da hatmediyorlar. Bunun için de her köyde her yıl hatim merasimleri büyük bir coşku ve merasimle kutlanıyor. Gezimiz esnasında böyle bir merasimin icrasını da kısa bir şekilde de olsa görmüş olduk. Büyük bir haz ve zevk aldık. Sevgi, alâka ve ikramlarına muhatap olduk.

Burada bayanların kahir ekseriyetinin tam tesettürlü olması, anadilleri olan Türkçe’yi mükemmel kullanılmaları, Kur’-ân’ın çocuklar tarafından tecvitli ve mükemmel okunması, grubumuz açısından fevkalâde sürpriz oldu. Bu olayı hayret ve muhabbetle izledik.

Bu bölgeler, çok daha önceleri sadece akrabası olanların girebildiği bölgelermiş. Fakat Yunanistan AB’ye girdikten sonra oradan gelen “hürriyet ve adalet” havasıyla bu gibi baskılar kalkmış. Serbest dolaşım hak ve hürriyeti gelmiş. Hürriyet ve adalet bir parça bile olsa ne kadar hoş değil mi?

Bulgaristan sınırına doğru olan bu bölgeler Rodop Dağlarının etekleri sayılıyor ve rakım da yüksek. Risale-i Nur hizmetleri açısından güzel ve mümbit bir saha olduğu anlaşılıyor. Mazide ekilen Nur tohumları istikbalde sadece Müslümanlar için değil, bu bölge ve insanlık için meyve vereceği günleri ve hizmet elemanlarını bekliyor.

Rehberlik yapan kardeşimiz bu bahtiyar köyden 107 kişinin Çanakkale Savaşlarına katıldığını, sadece yedisinin geri dönebildiğini söylüyor. İşte bir fedakârlık ve vefa örneği!

Hatim merasiminde; kız erkek talebeler birlikte Kur’ân, ilâhi, şiir, marş okuyarak uzun bir programda görev almışlar. Burada Müslüman cemaatin seçtiği bir müftü, bir de devletin atadığı müftü bulunuyormuş. Daha ziyade seçilen müftü ile belediye başkanı ve bölgenin milletvekilleri bu merasimlere iştirak ediyorlar. Bölgedeki köylerin tamamı Müslüman olmasına rağmen, kilisenin de olması burada çalışan resmî memurlar içinmiş. Bu işin bir başka yönü ise; sadece cami olsa buralara pasaportla girilmesi gerekir diye, devlet yüzde yüz Müslüman da olsa bir kilise yaptırıyormuş.

Şahin Köyünde Tarihçe-i Hayat’ta çekilen resmin olduğu makamda toplu olarak resim çektirdik. Rehberimiz; Üstadımızın varislerinden Ahmet Aytimur Ağabeyin buralara geldiğini ve “Üstad bu resme bakarak bu hizmeti yapanlara duâ ederdi” dediğini aktardı.

Dönüş güzergâhımızda da Gümülcine’de bir kaç cami ziyaret edip bir günlük turumuzu tamamlayıp, kazasız belâsız anavatana geri döndük elhamdülillah.

Çok mükemmel manzaraları olan bu mekânlarda asırlar geçse de şanlı ecdadın izlerinin, eserlerinin, yaptıklarının, inanç ve sisteminin hâlâ yaşıyor olmasını görmek gerçekten büyük bahtiyarlıktı. Ruh âlemimizde, kazınmayacak hatıralar bıraktı. Otobüs içerisinde fert fert yapılan değerlendirmeler bunu gösteriyordu.

Netice olarak bu mekânlara devamlı gelmek lâzım olduğunda birleştik. Fakat resmî diplomasi kurallarına ve burada yaşayan kardeşlerimizin hassasiyetlerine dikkat etmenin de şart olduğunu hiçbir zaman unutmamak lâzım geldiği bir vakıa. Resmî makamları şüpheye düşürecek ve rahatsız edecek hareketlerden uzak durmak ve dikkatli olmak icab ediyor. İslâmiyetin özünde olan iyi komşuluk ilişkileri içerisinde en başta “insanlığa” hizmet etmenin sorumluluğuyla hareket edip, hak ve adaletle davranmak gerekiyor.

Her konuda olduğu gibi, diplomasi ve insanlık konusunda da Kur’ân ve Sünnet’e bağlı bir hayat yaşayan ve onu bizlere tavsiye eden Bediüzzaman’ın tarzının takip edilmesi gerekiyor.

Buradaki ehl-i hizmet kardeşlerimizle daha sık ve sistemli irtibatlar kurup, komşu iki devletin halkları arasındaki geçmişte hayalî olarak abartılan düşmanlık duygularının bitirilmesi, geriye atılması, Müslüman Hıristiyan diyaloğu içerisinde konuların ele alınması ve dünyanın hak ve hürriyetler konusundaki susamışlığına birlikte çareler üretecek taban ve tavanda işler yapılması zaruretini koruyor.

İmkânı olan aileler ve gruplar tatillerini buralarda değerlendirebilir. Hizmetin gereği olan sistemli çalışmalar, kırılmayan çizgileri içine alan plânlar ve tarihe ışık tutacak imzalı faaliyetler ve ilişkiler geliştirilebilir. Hedef ve olaylar iyi tesbit edilip insanlığın kan ve terörle boğuştuğu bir zamanda, insanlık ailesi adına bu bölgelerde barış ve hürriyeti temin edecek güzel adımlar atılabilir.

Kuru heyecan yerine itidalle, meşveret ve şahs-ı manevinin duâ ve sorumluluğuyla hareket edilmelidir. Bu bölgeler başta olmak üzere, her yöndeki komşu millet ve topluluklara olan bu tür gezilerin belli bir plan dâhilinde devamlılık arz eden konuma getirilmesi gerekir. Çünkü insanlık ve dünya “gönüllü barış elçilerinin” kardeşlik havasını estirecek, sıcak, şefkatli, merhametli ve kucaklayıcı hizmetlerine muhtaç.

Makedonya, Ürdün, Azerbaycan, Gürcistan, Irak, Kudüs gezi hedefleri olarak değerlendirilebilir.

Gayretin, aklın, halisiyetin, samimiyetin, rıza-yı İlâhî yardımıyla hayırlı hizmet ve faaliyetleri sürdürme ufkuna ulaşması dilek, duâ ve temennisiyle. (Âmin)

NOT: Bütün can dostların üç aylarını ve “Leyle-i Regaib”lerini tebrik eder, bütün Müslümanlara ve insanlığa huzur, saadet ve adalet getirmesini Rabbimden niyaz ederim.  N. E.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*