Bayram zehir olmasın

Bu seneki Ramazan, yılın en uzun günlerine ve en sıcak mevsimine denk geldi. Tuttuğumuz oruçları Cenâb-ı Hak, kabul ve makbul eylesin.

Gerek oruçlu halde ve gerekse Ramazan sonrası beslenme alışkanlıklarında ciddî değişiklikler olması sebebiyle, şeker, ritim, tansiyon, metabolizma, sinir sistemi gibi mekanizmalarda da önemli ölçüde değişimler meydana geliyor.

Zaman zaman dikkatler dağılıyor, rehavet basıyor, uyku hali zorluyor, tahammül sınırları daralıyor, vesaire…

Mevsimin sıcak, trafiğin de yoğun ve yorucu olduğu hesaba katıldığında, feci kazaların, ağır hasarlı vukuatların, yine bayram günlerine rengini verip damgasını vuracağı endişesini uyandırıyor.

Bu tarz fecâatler, sayısız kereler yaşandı; ama, bundan bir türlü gerekli dersler çıkarılamamış olmalı ki, yine acı haberler sökün etmeye başladı.

Siyaset kazaları

Bayram ziyaretlerinde yaşanması muhtemel bir başka vukuat ise, Cumhurbaşkanlığı seçimleriyle ilgili.

Her vatandaşın kendine göre bir tercih hakkı var. Tercih sebepleri de medenice pekla konuşulup müzakere edilebilir.

Ne var ki, yine asabi mizaçlı ve başkasının fikrine tahammülsüz bazı mizaçlar, müzakereyi kavgaya, çekişmeye, zıtlaşmaya çevirmede pek iştahlıdır.

Bunları da hesaba katarak, daha dikkatli davranmalı ve mümkün olduğunca az konuşmaya gayret etmeli.

Aksi halde, kırılmalar, gücenmeler kaçınılmaz olur ki, buna da hiç gerek yok.

Ağız tadıyla bayram

Trafik kazaları gibi, siyasî münakaşa kazaları da, kimileri için bayramı zehir edebilir.

Her iki noktada da pür dikkatli olmalı ki, ağız tadıyla bir bayram geçirelim.

Allah, madden ve mânen ağzımızın tadını bozmasın; kara haberler ve kara propagandalarla içimizi karartmasın; dünyamıza ferahlık, inşirah versin.

TEBRİK

Bütün din kardeşlerimin bayramını tebrik eder, bu bayramın İslâm ve insanlık âlemi için huzura, sürûra, sükûna vesile olmasını Rabbimden duâ ile niyaz ederim. MLS

@salihoglulatif’ten

Kemalizm hükmettiği müddetçe, Türkiye’de siyaset zemini asla pâk

ve temiz olmaz, olamaz.Dolayısıyla, din-iman hizmeti yaparcasına kendini siyasete kaptıranlara bu husus önemle hatırlatılır.

Dünden Bugüne

115 Tevâfukları

Risâle-i Nur’a “bandrol engeli” önceki gün itibariyle 115 gün oldu.

Torba kànunu çerçevesinde Risâle-i Nur’a ilişen kısmın hazırlık çalışmalarında da aynı gün bir duraklama yaşandığı haberi geldi.

Bu mesele bayram sonrasına (muhtemelen seçim sonrasına) bırakıldı. İnşaallah, tasarlanan müdahale fecâatinden tümüyle vazgeçilir.

Gazetedeki arkadaşlarla 115. gün muhabbetini yaparken, bu rakamın Nur hizmet tarihinde tevafuklu olduğu hususu hatıra geldi. Şöyle ki:

1935 Mayısında Isparta’da sorgulaması yapıldıktan sonra Eskişehir’e sevk edilen Bediüzzaman Hazretlerinin yanında bulunan talebelerinin yekûnu hakkında 120 rakamı telâffuz ediliyor.

Kayıtlarda “120 talebe”, yahut “120 adam” ifadeleri de geçiyor.

Fakat, bu hususa “Tevâfukât bahsi”nde temas eden Üstad Bediüzzaman, 120  sayısının brüt olduğuna, esas mevcutlarının ise 115 olduğuna bilhassa dikkat çekiyor.

Üstad, 120’nin içinde mükerrer isimler ile Nur Talebesi olmayanların da dahil olduğundan hareketle, 115 ile bağlantılı mühim bir tevâfukâtı nazara veriyor.

Özetle: Bu tarihe (1935’e) kadar 115 Risâle telif edilmiş; Isparta’daki ilk sorgulamadan Eskişehir Ağır Ceza Mahkemesindeki ilk duruşmaya kadar aradan tam 115 gün geçmiş; dolayısıyla, o mahkemeye de adeta her bir Risâleye mukabil bir sâdık talebenin bedel ödemeye geldiği hususu kuvvetli bir tevâfuk ile hizmet tarihindeki yerini almıştır.
* * *
Bu arada, yanlışlıkla, hiç ilgisiz ve tamamen nâhak yere hapse atılan Ramazan isminde gariban bir vatandaşın hikâyesi de pek hazindir.

Oruçla ilgili, üzerinde Osmanlıca “Ramazan’a Dair” yazan bir kitapçık yakalayan savcılık, “Kim bu Ramazan?” diyerek yapılan sıkı soruşturmalar neticesinde, nihayet okuma-yazma bilmeyen bir köy çobanını derdest edip aynı mazlûmlar kafilesine katarak, onu da Isparta’dan Eskişehir Hapishanesine gönderiyorlar. Yaklaşık dört ay, yani 115 gün sonra mahkemeye çıkarıldığında, bu kişinin yanlışlıkla, daha doğrusu tam bir gaflet eseri olarak yakalanıp içeri atıldığı ortaya çıkınca, serbest bırakılıyor.

Bu süre zarfında Ramazan Efendiyle karşılaşan Üstad Bediüzzaman, hemen her defasında “Ramazan kardeşim, hakkını helâl et. Sen bizim yüzümüzden bu musîbete uğradın” diyerek, ondan helâllik diliyormuş.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*