Bayramınız bayram olsun!

Image
İslâm âleminde sıcak iç savaşların devam ettiği, yer yer kuraklık ve kıtlığın hüküm sürdüğü bir hengâmede sıcak bir Ramazan’a veda ederken, bayram arefesinde içimden gelen bu satırlar; İslâm ve insanlık âleminin halini terennüm edecekse ve bu halet-i ruhîye içinde bayramınızı tebrik sadedinde bir dilekte bulunacaksak, işte en halis ve kapsamlı bir dilek:

Bayramınız bayram olsun!

“Âlem-i İslâm’a indirilen darbelerin en evvel kalbime indiğini hissediyorum” diyen bir Bedîüzzaman’ın takipçisi olma sevdasında olanların; darbelerin gölgesinde girilen bayramlardan alacağı hazzı, duyacağı huzuru ve alacağı ağız tadını bilmem söylemeye gerek var mı?
Şimdi Üstâd aramızda yok, “şahs-ı manevî” var! Kaldı ki, Üstâd hayatta iken, kendisi de o şahs-ı manevîye tâbi olmuştu. “Tesanüdümüzden hâsıl olan bir şahs-ı manevînin fevkalâde ehemmiyet ve kıymeti ve üstatlığı ve irşadı bize kâfidir” demişti.
Öyleyse, şimdi âlem-i İslâm’a indirilen darbelerin en evvel kalbine indiğini, o şahs-ı manevînin,  hissetmesi lâzım ki, hissediyor! Öyleyse Rabbimizden niyaz edelim ve çalışalım ki, âlem-i İslâm’a o darbeler indirilememiş olsun.
Tâ ki bayramımız bayram olsun!
Âlem-i İslâm namına vazifeli olan bir şahs-ı manevînin kendi azalarında arızalar olursa, kendi ruhu rahatsız olursa; o şahs-ı manevînin kalbi, arızaların giderilmesine, ruhun tedavisine şefkatle çalışır ve çalışmalı!
İhlâs Risâlesindeki, “kalp ruhun ayıbını görmez” hakikatini hatırlayalım. Buradaki “görmez” mânâsı, lâkaytlık ve ayıbı kabullenme anlamında değil. Yani şefkatle o ayıbın giderilmesine, o kusurun telâfisine çalışır. İnsanın kendi bünyesinde bu böyle olduğu gibi, şahs-ı manevî bünyesinde de böyledir.
Öyleyse o şahs-ı manevînin azaları olarak öyle çalışmalıyız ve hizmetlerin kalbi hükmündeki meşveret ve şûraya tâbi olmalıyız ki, ruhumuz incinmesin, azalarımız dağılmasın.
Ve bayramımız bayram olsun!

«««

Elbette ki, en iyi dilekler bayramlarla gelsin ve gerçekleşsin. Bayramlarımız elbette ki mübarek olsun. Hayırlara, nurlara ve huzurlara vesile olsun. Ramazan’a veda ederken, Ramazan hayatı ve halatı baki kalsın. Ramazan kazanımlarımızı, gelecek Ramazan’a kadar on bir ay içinde zayi etmeyelim. Terk ettiğimiz helâl ihtiyaçlarımıza geri dönerken, haram ve günahlara geri dönmeyelim!
Tamam, bunlar Ramazan bayramlarında, bayram hutbelerinde tekraren dile getirilen güzel dileklerdir. Tekrarında da mahzur yoktur. Lâkin hem insanî, hem İslâmî, hem maddî, hem manevî, hem dünyevî, hem uhrevî halimize bakarak girdiğimiz bayramlarda, en radikal dilek yine bu olsa gerektir:
Bayramınız bayram olsun!
Bize emredilen “müsbet hareket” ise ve Üstadımız, “Birbiriyle boğuşanlar müsbet hareket edemezler” diyorsa, o zaman tam bir mantık hükmüyle karşı karşıyayız:
Boğuşma varsa, müsbet hareket yoktur!
Dünyanın haline, ülkemizin haline, milletimizin haline ve sosyal hayatımızın vazgeçilmez unsurlarından olan dernek, parti, vakıf ve cemaatlerimizin haline bakarak bir “bayramlaşma” tebrik ve dileğinde bulunacaksak, işte en usturuplu ve kinayeli bir dilek:
Bayramınız bayram olsun!
İşte size, uykularınızı kaçıracak bir hadis-i şerif:
“İki kişi birbirine dargın olarak ölürse, cehennemi görmeden cennete giremez. Cennete girseler de birbiriyle karşılaşamazlar.”  (İbn-i Hibbân)
Barışalım ki, bayramımız bayram olsun!

«««

Bir de arefe günümüz var ki, esas anlamıyla ve hakikatiyle Kurban Bayramının birinci gününün bir gün öncesidir. Ramazan Bayramının birinci gününün bir gün öncesi ise; Türkçemize “arefe” olarak giren ve “belirli bir günün veya olayın bir önceki günü veya ona yakın günler” anlamı içinde değerlendirilebilir.
Kaldı ki, Ramazan’ın son gününü, bayramın ilk gününe bağlayan bir gün ve gece olarak, ulvî ve mukaddes mânâların hamili olmayı da zaten hak ediyor. Hatta “Ramazan ve Kurban Bayramının gecelerini ihya eden kimsenin kalbi, kalplerin öldüğü gün ölmez” hadis-i şerifi de, her bayram arefesinde kulaklarımıza küpe olmalıdır.
“Bayramlarda gaflet istila edip gayr-ı meşru daireye sapmamak için, rivayetlerde, zikrullaha ve şükre çok azim tergibat vardır. Tâ ki, bayramlarda o sevinç ve sürur nimetlerini şükre çevirip , o nimeti idame ve ziyadeleştirsin. Çünkü şükür nimeti ziyadeleştirir, gaflet ise kaçırır.” (Yirmi sekizinci Lem’a)
Öyle ise arifeniz “arefe”, bayramınız bayram olsun, efendim!

 

Image

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*