Bayşu’dan Tayyar Lâhikası

Tayyar Alnıak Ağabey, Yeni Asya Bandırma Temsilciliği hizmetini tam 25 yıl boyunca (1979-2004) kemâl-i izzet, vakar ve iftiharla deruhte etti.

Merhum Tayyar Alnıak Ağabeyin aziz hatırasına yazdığımız dünkü yazının ardından, bugün de aynı maksada matuf olarak muhterem Süleyman Bayşu’nun yazdıklarını sizlere takdim ediyoruz.

Bir nevi lâhika tarzında şunları yazıp göndermiş, Bayşu kardeşimiz:
* * *
Latif Beyin Tayyar Ağabeyle iligili yazdıklarına aynen iştirak ediyor ve bütün içtenliğimle sadakte diyorum.

Manyas’ta görev yaptığım yıllarda—Yeni Asya’yı ve Nurları tanıdıktan sonra—bir ayağım da Bandırma’daydı.

Tayyar Ağabeyimin orada fenâfi’l-hizmet olduğuna bizzat şahit oldum ve onun hayatının sonuna kadar böyle olduğuna bütün benliğimle kanaat getirdim.

Osman veya Mustafa Ataç Ağabeylerin kaptanlığında, Tayyar Abiyle birlikte onlarca bölge toplantısına iştirak ettik.

Bütün bu toplantılarda Tayyar Abiden gördüğüm, duyduğum şuydu: Toplantı sona erdiği anda, o “Kardeşler! Hemen çıkalım. Beni bekleyen abonelerim var. Onları daha fazla bekletmeye hakkım yok” diyerek derhal yola çıkmamızı sağlardı.

Bandırmaya saat kaçta geri dönerse dönsün, ilk işi bekleyen Yeni Asya abonelerine gecenin bir vaktinde, kar-kış, yağmur-çamur demeden, hemen harekete geçer ve gazetelerini götürüp adreslerine teslim ederdi. Yani, “Bugün uzun yoldan geldim, yoruldum, yarın dağıtırım…” gibi bahanelere sığındığına ve hizmeti tehir ettiğine asla şahit olmadım.

Öte yandan, dershanemizle ve Nur’un sâir hizmetleriyle de birebir ilgilenirdi. Hizmet üniteleri arasında bir ayrım yapmaz, hizmeti bir bütün olarak telâkki ederdi.

Cidden, tebrike, takdire şayan bir feragat ve fedakârlık timsaliydi… Meselâ, talebe olmadığı zamanlarda, dershaneye erkenden gelir, gerekli temizliği yapar, içeriyi bir güzel havalandırır, ardından sobayı yakar, çay suyunu koyar ve kardeşleri beklemeye koyulurken de boş durmayıp risâle okuyarak zamanını değerlendirirdi.
* * *
Onunla yaşadığımız bir başka hatıra da kısaca şöyledir:

Sahil Sağlık Merkezinde görevli Fikret Suyabatmaz’ın kaptanlığında 10-15 kişilik bir grup olarak Ankara Kocatepe Camiindeki “Bediüzzaman Mevlidi”ne gidiyorduk.
Yolda hem sabah namazını kılmak hem de aracımıza yakıt almak için bir benzinlikte durduk. Tayyar Abi, araçtan inmeden pompacıya hitaben “Selamünaleyküm. Kardeşim, mescidiniz var mı?’ diye sordu. Pompacı “Hayır, yok abi” diye karşılık verdi.

Bunun üzerine, Tayyar Abi “Bak kardeşim, patronlarına lütfen söyle. Onlar buraya ne zaman mescit açarlarsa, biz de o vakit gelip buradan yakıt alırız, ayrıca onlara duâ ederiz” dedi ve hiç yakıt almadan yola devam ettik.

İleride bir başka yakıt istasyonunda Tayyar Abi yine aynı soruyu sordular ve bu kez mescit olduğunu öğrenince, orada namaz molası verip yakıt aldık.

Tayyar Abi, bu meselenin ehemmiyetini bize şu şekilde ifade etmişlerdi: “Diyarbakır’da görev yaptığımız yıllarda, oradan tâ Bandırma’ya gelip giderken, bu uzun yolda hemen her istasyonda aynı şeyleri sora-söyleye, şükürler olsun zamanla pekçok yerde mescidin açıldığına şahit olduk… Eğer hepimiz bu şekilde hareket edersek, eminim mescidi olmayan bir tek yakıt/mola istasyonu kalmaz.
* * *
Rahmetli Tayyar Ağabeyin vefatı da Bandırma’da muhtemelen bir ilke vesile olmuştur. Şöyle ki: Bandırma limanında bulunan Haydar Çavuş Camii öğle vakti kılınan cenaze namazı esnasında, caminin içi, dışı, geniş avlusu ve umum çevresi o gün hıncahınç doldu taştı.

Öyle bir cemaat kalabalığını hiç görmedim, duymadım ve hatırlamıyorum. Bu da ayrı bir ibret dersi olmuştu, benim için.
* * *
Başörtüsü zulmünün had safhada yaşandığı o en karanlık günlerdi. Ben o tarihlerde Manyas İHL’de hizmetli olarak çalışıyordum.

Tayyar Abi, telefonla arayarak şunları söyledi: “Süleyman kardeş, Bandırma İHL’de son sınıfta okuyan kız talebeler var. İdare tarafından başlarını açmaya zorlanıyorlar. Başörtülerini çıkartmadıkları takdirde, hafta sonu Cuma gününe kadar da eğer tasdiknamelerini almazlarsa okuldan atılacaklar. Lütfen, başka iş-güçleri bırak, bu evlâtlarımıza birlikte sahip çıkalım, birşeyler yapalım.”

Bunun üzerine, memleketim Simav’dan o zamanki DYP İl Genel Meclisi üyesi Halil Bayram’ı aradım, durumu aktardım. O da ilgili yerlerle gerekli temasları kurup aradan daha bir saat bile geçemeden bana geri dönerek şunu söylediler: “Mağdure kızlarımız, gerekli belgelerini hemen alıp Simav’a gelsinler. Tahsillerini burada tamamlasınlar. Birlikte onlara her türlü desteği verelim, her türlü ihtiyaçlarını temin etmeye çalışalım.”

Hakikaten de öyle oldu. Kızlarımız Simav’dan mezun olup diplomalarını aldılar. Bu hayırlı gelişmeye yine Tayyar Abi vesile oldu.

Doğrusu, anlatacak daha çok şeyler var. Ancak, şimdilik bu kadarı kâfi.

Rabbim Tayyar Abimize rahmet ve mağfiret eylesin; aynı şekilde makberini nur, makamını Cennet eylesin. Amin.

Nur kahramanı iki şahsiyet

Geçtiğimiz günlerde Nur kahramanı iki şahsiyet daha dâr-ı bekàya ufûl eyledi: İzmir’den M. Ali Hacınebioğlu ve Batman’dan İsmail Kayan.

Uzun yıllardan beri hem kendileri, hem de yakınlarıyla candan tanış olduğumuz bu iki aziz ağabeyimizin de inanıyorum ki yerleri boş kalmayacak. Onların bırakmış olduğu boşluğu, yeni Nur kahramanları inşaallah ziyadesiyle doldurmaya çalışacak.
* * *
Mehmet Ali Ağabey, geride pek hayırlı evlâtlar bırakarak gitti. Fatmanur, İsmail ve Sabri Hacınebioğlu kardeşlerimiz, sadık, halis birer Nur şakirdi hüviyetinde, lillahilhamd fenafi’l-hizmet olmuşlardır. Kemâl-i ihlâs ve gayretle hizmetlerine devam ediyorlar.
* * *
Abdurrahman Güden ve Hayreddin Ekmen ile bacanak olan İsmail Kayan ise, pek muhterem Abdullah Haksever Ağabeyimizin ilk damadıydı. O da geride Nuri, Ömer ve Said gibi halis kardeşler ile Faruk, Fatih, Enes, Vildan ve Elif gibi hayırlı evlâtlar bırakarak ebed âlemine göçüp gitti.
* * *
Bilvesile, vefat eden ağabeylere Cenâb-ı Hak’tan rahmet ve mağfiret dilerken, yakınlarına da taziyetlerimizi sunar sabr-ı cemil niyaz ederim.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*