Bediüzzaman’ın Hutbe-i Şamiye’si ve altı dehşetli hastalık

Geçtiğimiz günlerde haberim oldu ki, Yeni Asya ailesi, Bediüzzaman Said Nursî’nin 1911’in ilk aylarında Şam’a yaptığı ve Salahiye bölgesi insanları tarafından büyük bir coşkuyla karşılandığı ziyaretinin hatırasına Suriye’ye bir gezi düzenlemiş. Said Nursî, sözkonusu ziyaretinde Emeviye Camii'nde tarihî Hutbe-i Şamiye eserini irad etmişti. Tarihçilerin aktardığına göre, Şam Hutbesini dinlemek üzere binlerce insan o zaman camiye akın etmişti.

Bu zaman diliminde Müslüman dünyasının ekseriyeti büyük bir yeis bataklığı içindeydi. Zamanın kaotik ekonomik durumu ve hastalıklı eğitim sistemi insan kalabalıklarını bir ümitsizlik cereyanına kaptırmıştı. İşte bu hengâmda, Bediüzzaman’ın mesajları Müslümanların yükselişi ve İslâm’ı yepyeni bir hayatiyet ve umutla ileriye taşımak adına motive edici bir faktör oldu.

Bediüzzaman, gelecekteki Kur’ân ve İslâm medeniyetinin üstünlüğünden bahsederek yığınlara yepyeni bir gurur hissi aşılıyor ve onun etkili sözleri hutbeye katılanlar tarafından büyük heyecan ve hevesle karşılanıyordu.
Bediüzzaman hutbesinde, insanlığın geleceğe doğru ilerlemesi için yüzleşmesi gereken “altı dehşetli hastalıktan” bahsetmekteydi. Bunlar: Ümitsizlik, yalancılık, husûmet, istibdat, ihtilâf ve ferdiyetçilikti…
Bediüzzaman insanlığın gelişmesi için, medeniyetlerin toplumların yakalandığı bu altı dehşetli hastalıkla mücadele metotları geliştirmesi gerektiğini ifade ediyordu. Said Nursî, ümitsizlik hastalığının “umut” ile yok edilebileceğini açıklar. Hutbesinde, Bediüzzaman, İslâm dünyasının geleceği ile ilgili iyimser oluşunun ve ümidini tarif ve tasvir eder. Onun öngörüsü, geleceğin yalnız ve ancak İslâm’ın olacağı ve Kur’ân’ın ve imanın hakikatlerinin hükümferma olacağı şeklindedir.
Bediüzzaman, Japon başkumandanından nakille şu hakikati ifade ediyor: ‘Hakîkat-i İslâmiyetin kuvveti nisbetinde, Müslümanlar o kuvvete göre hareket etmeleri derecesinde ehl-i İslâm temeddün edip terakkî ettiğini tarih gösteriyor.”
Bu sözler çok doğru, zira bugün İslâm, Birleşik Devletler’de ve Lâtin Amerika’da en hızlı yayılan din haline gelmiş durumda ve Müslümanlar Kur’ân’ın mesajlarının gücü nisbetinde hareket etmeye devam ettikçe İslâm, Amerika’nın merkezine doğru yerleşecektir.
Bediüzzaman diyor ki; “Eğer biz doğru İslâmiyet’i ve İslâmiyet’e lâyık doğruluğu kendi ef’al ve etvarımızla izhar etsek, elbette sair dinlerin tabileri fevc fevc İslâmiyete girecekler. Hatta küre-i arzın bazı büyük kıt'aları ve devletleri de İslâmiyete dehalet edecekler.”
Hileyi, doğrulukla yok etmek fikri bugün güçlü bir hakikat olarak ışıldıyor, nitekim “İslâm toplumunun yapısı, doğruluk ve dürüstlük temelleri üzerine bina edilmelidir.”
Bediüzzaman, Kur’ân’ın defalarca insanı düşünmeye ve akla yönlendirdiğine işaret eder. Buna göre Kur’ân insana, aklını kullanmasını ve düşünmesini ve kendi hayatından ve tarihten dersler almasını öğütlüyor.
Biz Kur’ân’ın talebesi olan Müslümanlar, deliller ararız, iman hakikatlerine akıl, mantık ve kalp yoluyla ulaşırız. Başka dinlerin tabileri gibi, körü körüne inanmakla ve ruhbanları taklitle aklî delilleri görmezden gelmeyiz. Bu sebepledir ki, gelecekte, mantık, bilim ve teknoloji üstün geldiğinde, hiç şüphe yoktur ki Kur’ân hakimiyetini ilân edecektir. Zira Kur’ân, rasyonel delillere dayanır ve aklı âyetlerini doğrulamaya çağırır.
Ümit, doğruluk, muhabbet, birlik, haysiyet ve meşveret, Bediüzzaman’ın “altı dehşetli hastalığa” karşı sunduğu çarelerdir. Bediüzzaman bize buyurur ki, bu hasletler ve metotlar, Müslümanların uyması gereken ve İslâm’ı dünyaya tebliğ ederken riayet edeceği düsturlardır.
Bediüzzaman bu sırra binaendir ki, birbirine gerçekten tesanüd ile bağlanan üç kişinin bir millete en az yüz insan kadar hizmet edeceğini ifade eder. Bir çok tarihî vak'a bize göstermiştir ki, gerçek samimiyet, tesanüt ve istişarenin neticesinde on adam tam bin adamın başarabileceği işleri başarabilmiştir.
Yeni Asya ailemiz Şam’dan dönerken, Allah bu seyahatlerini mübarek kılsın ve seferlerini onlara İslâm’ın hakikatlerini bütün dünyaya taşımakta yepyeni bir motivasyon vesilesi haline getirsin.

Tercüme: Umut Yavuz

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*